Hidayet Amcayı yıllardır tanırım. Mahallemizin oturaklı ağırbaşlı sevgi dolu insanlarından birisidir. Yıllar yılı, işçi olarak bir firmada çalıştıktan sonra, SSK'dan emekli olup kendi halinde ev geçindirmeye çalışan halim selim bir büyüğümüzdür. Bütün mahallenin çocukları, gençleri, orta yaşlıları ve kendi akranları olan arkadaşları da Hidayet amcayı severler sayarlar, hatta biraz daha ileriye gideyim yere göğe de koyamazlar, o derece yani sevgi saygı Hidayet amcamıza...
Son zamanlarda bir garip haller oldu Hidayet Amcaya. Yolda giderken durup durup kendi kendine bir takım konuşmalar yapıyormuş, görenler öyle söylediler. Yaşlılıktan olsa gerek, hem de ileri ki yaşlarda insanların ruhi durumları da bozuluyor siz de takdir edersiniz ki, Alzheimer olanda var, manidepresif olan da, romatizma olanda, insan yaşlanmaya görsün bir dolu rahatsızlığı çıkıveriyor. Her ne kadar yaş ilerlese bile kimseler kendine toz kondurmasa da, dert, tasa, elem eksik olmuyor insanın başından. Bir de ''Allah sevdiği kuluna dert verirmiş.'' derler ya, biz de hayra yoralım derdi tasayı, demek ki Rabbim yaşlıları çok seviyor, ahrete yaklaştıklarından mı nedir belki de?
Hepinizin bildiği gibi yirminci yüzyıl ve peşi sıra gelen yirmi birinci yüzyıl bilişim çağı olarak da adlandırılıyor. Teknolojide ki aklı almaz buluşlar ve ilerlemeler yıldırım hızı ile çağa damgasını vuruyor. Yapılan her aletin her buluşun kısa bir zaman sonra daha gelişmişi ortaya çıkıyor. Hatırlarsınız doksanlı yıllarda ilk önce çağrı cihazı çıktı peşine cep telefonu, çağrı cihazları aynen çöp tenekesine ve tarihin tozlu derinliklerine cumburlop. Cd ler çıktıktan sonra taş plaklar ve kasetlerin hükmü kalmadı. Telefonlarda artık sizi kim arıyorsa numarası kabak gibi çıkıyor amiyane tabir ile. Mail adresinize eğer birisi dadandı ise onu ortaya çıkarıp polise teslim etmeniz içten bile değil haberiniz olsun. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Bilişim Suçları ile Mücadele Daire Başkanlığı diye bir birim var 2011 yılında kurulmuş ve halen görevini başarı ile yürütmektedir...
Bildiğiniz gibi artık her devlet kuruluşunun ve çoğu özel sektör kuruluşunun büyük küçük bir internet sitesi var. Hacker denilen arkadaşların bir kısmı buraları koruyor, kötü niyetli bir kısmı da buralara elektronik saldırılar gerçekleştiriyor, dolayısı ile sitenin işlevlerini yavaşlatıyor ya da tamamen devreden çıkartıyor. Bu sebep ile önemli her kuruluşun ayrıca yedek siteleri de var...
Her ne kadar internet ortamından ben alışveriş ve bankacılık işlemi yapmasam da bunu yapanlar ve teknolojik çağa ayak uyduranlarda çoğunlukta. Artık İlköğretim çocukları bile babalarının bankacılık işlemlerini yapabilecek kapasiteye sahip...
İnternet de yazı paylaşma olayı başladığından beri herkes şair herkes yazar. Kimselerde burnundan kıl aldırmıyor. Ben yoldum desem de burnumda ki kılları, siz de duyunda inanmayın sakın. Bir kaç dakika içinde alta alta iki üç cümleyi şiir zannedip sonrada sayfaya yapıştırdı mı, bir kaç kankasından da ''Vay be koçum, aferin yüreğine sağlık, yürü be aslanım kim tutar seni.'' cümlelerini dağarcığına ekledi mi, yazar veya şair oldum sanıyor bazı arkadaşlar...
Doğal terapidir bazen yazmak, ancak siz de yazmadığınız zaman çıldıracak gibi olmayın sakın. Ara ara dinlendirin kaleminizi ve ruhunuzu, yüreğinizi... Başkalarınında ihtiyacı var ruhunuzun güzelliğine, yüreğinizin saflığına temizliğine...
Sait Faik merhum iyi bir yazardı... Hala da okunur yazdıkları, Türk Edebiyatının kilometre taşlarındandır... Yazmasa çıldıracak kadar bir aşamaya gelmiş demek ki... Kitaplar, kalem, silgi, kağıtlar olmuş en büyük dostu... Her şey onun elinde, eline aldı mı o hükmediyor bütün bu araçlara, itiraz etmiyorlar kesinlikle, hep Sait Faik'in dediği oluyor... Düşünseniz ya karşınızda sevdiğiniz bir insan ve sizin hiç bir şeyinize itiraz etmiyor, ne de sevilir...
''Kariyer Tanrısı Kiloyu Af Etmez.'' Günlük Gazetelerden birisinin magazin eki...
Mitolojide ki Yunan Tanrılarını isim olarak da olsa bir çoğumuz biliyorduk lakin şimdiler de yeni bir tanrı çıktı ortaya... O da Kariyer Tanrısı imiş. Bilmiyorduk öğrenmiş olduk... Sözde Kariyer Tanrısına konu olan artist de Rihanna bacımız... Nereden bacımız oluyormuş ki diye de soracak olursanız, hiç, öyle işte laf olsun diye bacı dedik, yoksa aramızda kan bağı filan tabi ki yok. Eğer ki kilo alırsa imiş o meşhur yeni ortaya çıkan Kariyer Tanrısının af etmeyeceği bir bayanmış Rihanna... Ne yapacak bu Kariyer Tanrısı, sanırım elinde ki mürekkep kaleme tu deyip Rihanna bacımızın kariyer defterine bir çentik atacak...
Biz taşındıktan iki ay sonra, o da semtimize geldi, öyle sokakta selamlaşıp, tanıştık tesadüfen. İyi giyimli halim selim bir adama benziyordu ilk baştan. Karşı apartmanda tek başına oturuyordu bildiğim kadarı ile... Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz. Sabah işe gider, akşam değişik saatlerde evine dönerdi... Eee olacak o kadar, adam bekar, belki çıktığı kız arkadaşı filan vardır, değil mi ama?
Ajanmış sonradan öğrendik. Karşı apartmanın kapıcısı Selim ''Benden duymuş olma ama Ağabey.'' diye ağzından kaçırıverdi... Ajanlık deyip geçmeyin, dünyanın en zor mesleğidir. Siz televizyonlarda oynatılan aksiyon filmlerine bakmayın, onlar artistlik yapıyorlar. Sır tutmak, sır saklamak, zor işler, herkesler de hakkından gelemez bu işlerin, diyeyim yani... Başta fötr şapka, üstte gri bir pardösü, yok öyle ajanlık artık, şimdilerde teknoloji konuşuyor da adamlar uzaydan bile dinliyorlar bizi ya da herhangi bir ülkeyi...
Ürkütmeyecektim aslında serçeleri güvercinleri
kediler gibi değilim ben
hiç ilişmem onlara billahi
ne çare ki boğazımı gıcık tuttu da
Bundan seneler önce bir arkadaşımın oğlu askerlik yapmak için Ankara'ya gelmişti. Arkadaşım beni telefonla arayıp, oğluyla ilgilenmemi istedi. Ben de seve seve kabul ettim ve görüş günü geldiğinde, oğlunu görmeye gittim. O sırada oğlunu acemi birliğine teslim etmeye gelmiş, konuşmasından da Karadenizli olduğu anlaşılan bir amcayla oğlu arasında geçen şu konuşmalara şahit olmuştum...
''Bak oğlum en önemli vazifen komutanlarına kesinkes itaattir bunu sakın unutma. Bir görev için şuradan üç kişi gelsin diye bütün bölüğe seslendikleri zaman ilk önce sen atıl, sen çık. İkinci ya da üçüncü değil. Nöbetler de kesinlikle sigara içmeyesin; bizler siz nöbettesiniz diye rahat uyuyoruz. Yemekhane görevlerinden sakın kaçma, mantığın bittiği yerde askerlik başlar lafı, bizim zamanımızda da vardı sakın inanma, atışlarını iyi yap, arkadaşlarınla iyi geçin. Güneydoğu için seçme yaparlarsa ilk önce sen çık. Vatan sevgisi imanın gereğidir yavrum. Bunları sakın unutmayasın.''
Adam olun biraz adam
bu memleketin insanına ayırım yapmayın
unutun
insanların mezhebini meşrebini
sadece sevgiyi sevilmeyi aklınızda tutun...
Fakiiiiir Haus Gereteeeee... Yok ya bu fakir değildi bizim edebiyatını yapacağımız fakir... Fakir Edebiyatı bu nasıl yapılır ki? Yok işte adamlarda... Aslında herkes de birbirine göre az ya da çok fakir... Rahmi Koç'a göre Eczacıbaşı az fakir... Eczacıbaşına göre beş fabrikası olan kodaman da biraz fakir... Beş fabrikası olan kodamana göre iki fabrikası olan daha fakir...
Ben de sobalı ev de oturdum oniki yaşına kadar... Bir de sobalı ev de oturup da odun kömür alamayanlar vardı mutlaka.... Onlara bakıp da halimize şükretmek gerekir diye düşünüyorum... Babamın gençlik zamanlarında Hacı Murat'ımız vardı, hani şu Tofaş'ın ilk arabalarından... Ama bir de Mersedesi olanlar vardı tabi ki... Kıskandık mı? Yok canım, niye kıskanalım ki?
Bana sene de bir çift ayakkabı alırdı babam, bir yazlık bir kışlık elbise, tabi bir de okul elbisesi alınırdı. Altı yedi kardeş olup da birbirinin elbiseleri ile ayakkabıları ile önlükleri ile, çantaları ile okullarına giden bir dolu kardeşlerimiz vardı... Belki gaz lambasında ders çalışırlardı ama, sınıflarınında en çalışkanları olurlardı genellikle ...
Şiir süzül bakalım
yüreğimin ve beynimin derinliklerinden
tam on ikiden vurmalısın vurdun mu
tam yerinden
süzül bazen yanaklarımdan.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!