boya damlamasın diye
kazağımı serdim yere
dedim; anne bak!
kazağımı boyadım
olmuş mu hiç,
boya değmemiş her yerine…
bırak essin rüzgar kuzeyden
o ancak bulutları süpürürken
sen ömrümün bakı yamaçlarından gülümse
istemem ne eğreti bir gülüş ne de bir saki
düştü bu sonbaharın çenesi sahi
dinliyor dallarına konan kuşlar bile
gözlerin vardı senin,
ovaldi sanki —
ya da kahverengi.
hatırlıyorum:
sanki konuşurdu gözlerin...
ama kıstığında oval olurdu,
bir gün
kaşlarının ağırlığı çökerse gözlerine
düşerse gözlerin önüne
içinden gelen sesleri bastıramıyorsan bir an
beni düşün…
o zaman anlayacaksın seni ne çok sevdiğimi…
gidiyorum bu şehirden,
bırakarak anıları
gözlerimin arkasında
kovalıyorlar,
kaçamıyorum onlardan
anladım ki benimle geliyorlar
devinince parmakların ellerinde
fırtınalar kopardı benim gözlerimde
ölürüm bugün
ölürüm senin için, inan
ama kıyamam canıma
içimde vurgunum var
vurgun yedi gönlüm bir sabah ayazında
vurulmam artık
gün eğilmiş, sıcak çökmüş güne,
gün vurmuş pencerene
şeker ırmağı bile yorulmuş, serilmiş yere
raylar uzanmış yatıyor bizden size
pencerende tül perde,
kahveler soğur
fincanda
soğur çaylar
gözün duvarda bir noktaya asılı kalır
derinde kalan bir anıyı hatırlatır
bir koku;
bakarsam yükseklerine, bir ağaç görürüm eteklerinde
dağlar gözümde pencere, perdesi kenarda en içte
her aklıma gelişte
hayalimde bir gül yüzlü perişte
bir indin bir çıktın




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!