Tüketme beni
Yorma beni
Tut ellerimi
Bir çocuk gibi
Yaşayalım askın
En saf halini
Bir gün daha geçti.
Ne bir şey öğrendim, ne bir şey unuttum.
Zaman, yalnızca bir alışkanlık gibi akıyor üzerimden.
Bazen pencereyi açıyorum, sadece rüzgârın geçmesini izlemek için.
Birinin gelmesini beklemeden.
Hiçbir sesin kalbime çarpmadığı anlarda,
Ruhlarımız kirlendikçe temizleniyoruz biz
Aşırı şefkat, bir alın yazısı oluyor
Birçok yapının anlamsızlığı gibi, her şey
Tekdüzelik bile anlamlandırmaya yetmiyor tüm olup bitenleri
Önce, çevren seni yanlış tanımaya başlıyor
Sonra, sen kendini tanıyamayıp bölünüyorsun çoğalmalarında
Bizde aşk kalıtsaldır, yavrum! Annem kuponlu sevdalara maruz kalmıştı. Nefsinin kanalizasyonunda platformlu aşka caniydi. Ben tabii ki 1997 yılının aşk üçgeninde kesintisiz yokluğa kuzu çevirmiş, bilim kurgu hikâyelerine karşın aşkta ucuza kapatılmıştım. Milimetrelik yalnızlığımda kırmızı şarap, Türkçe yalnızlık senfonisi çalmıştı. Babam kaderciliğin imansızlığına yönelik kemoterapiye yönelmiş, kaybetmenin ilahi rastlantısına inat “the end” yokluğa enjeklenmişti. Hayatım, geçmiş zaman ve gelecek zaman arasında felçli; ruhum İstanbullu kedi kadar bağımsız, evrensel kültür kadar çıkmazdaydı.
Ütopyasızdım
Savrulmuştum
Susturulmuştum
Bağırmalıydım.
Kendine engel olmaya çalışan bir kar tanesi
Uzayda boşluğunu arayan ot
O günlerden kalan tatlı muamma sözcükleri yok
Etindeki silah kardelen demeti
İçinde biriken vaveyla koça bir volkan,
Sevginin kırık gözyaşı vardı
En umulmadık gövdenin titrek birer gülüşüydü
Metronun kalabalığıyla dolaşırdım
Bir Beyoğlu gizlerdin sardunyada
Sevgiydi, aşktı, seni sana getiren; seni sende bitiren
Bir dokunuş
Kültürel gelişimi yavaş olan
Dilin bireysel ve toplumsal gidişatına ayak uyduramayan ey insan coğrafyası!
Neden doğal güçlerle gelemediniz?
Neden sevgi ile sarılan bütünlüğü geri çevirdiniz?
İçime yerleşen depresyonda bir çıkar yol bulmaya çalıştım. Kaçışlar, belki bir köye sürükledi beni. İçimdeki anlamsızlığa bir boyut kat, ey aşk! Kaç eklem varsa, duygularım da yetmiyor sevdamı anlatmaya. Mizantrop sağduyular… Bilimselliğin bir karesinde iltihaplı bir küre… Sevgilim, egolarını düşünüyorum kaç zamandır. Nevrotik çatışmalarına ortak ettiğin gün beni, geleceğimi geçmişimden sıyıramadım, inan bana. Sevdim mi? Belki. Sevdim mi? Düş analizi. Sevdin mi? Beyin cerrahisi şart. Oysa ruhum seks ve saldırganlığa yönelik birincil arzularımdan yoksundu. Bir Gece Vardiyası kitabında Can Babayı anlamak kadar hazımsız ve bulanıktı. “Her aşk yok olmaya mahkûmdur’’ bana demiştin, sevgili çünkü aşktan sonra başlarmış saldırganlık, riyakârlık. Yataktayım. Sen hayatımda şirin bir öfke olarak yerleşince krokime; burnumla oynuyorum, dişlerimi gıcırdatıyorum, hafifçe gaz çıkarıyorum çünkü aşk gazını tutamadığı sürece yakarmış günceyi. Senden bana birkaç söz öbeği kaldı geriye. Renkli olanları yakıyorum, grilerle meşe dallarımı kesiyorum. Hani ben senin gözünün üstüne inen bir yumruk kadar doludizgindim. Ben seni güzel bir denizin boz ve hoyrat dalgalarında görmedim ki! Biliyorum. Bildiğim şey bu aslında, bu aşk edebi sanatlardan yoksun.
Hiçbir kararı ağır aksak alamayacak kadar doluyum bugün. Müziğin sesini son ses açıp içimde ki kasvetli iklimi yok etmeye çalışıyor bilincim. Eve aldığım pirzolalar dolapta beni beklerken bir lades kemiği bulup sorunlarımı paylaşa bileceğim bir apartman kapıcısı arıyor gözlerim. Mumlarla aram son zamanlarda oldukça iyi ne zaman bir yalnızlık hikâyesi uydursam yakıyorum bir mum. Yaşamımda ki belisizliklerden yoruldum. Kafam çok dolu... Ben kimseyi anlamıyorum. İradem zayıf. İradesizliğim tavan yaptı. Egolarım ayaklar altında. Kıçımla güleceğim bir sevgilim bile yok. Kıçımla terk edileceğim adamda uzun zamandır çıkmadı karşıma. Yarasa gibiyim. Gündüzler hep evdeyim. Çoğu zaman uyuyorum. Arada çok acıksam terasa çıkıp bir son bahar yakalayıp yiyorum. Kaldığım yerden toparlana bilecek miyim acaba. Gözleri mi hiç açmadan uzun bir süre uyumak istiyorum. Hem 30 yaş sendromunda olduğumu bilmeyende kalmadı. Vücut kıllarını baş aşağı çeke bilecek bir porno senaryosu taslağı bile yapamıyorum. Dolabımda ki eczacının kafatası duruyor. Sevgilim beni öldürdüğünden beri ruh iklimimi göremiyorum. Kendimi salak olarak görsem de en zeki kola makinesi ben gibi bakıyorlar. En son ki yüzeysel sevgilimde istemedi beni. Görüşmeyelim dedi yeni sevgilim var dedi. Dışarıda görüşmemiz daha doğru olurmuş onun için. Sanırım yapamıyorum yapamazdım da tüm yalan hikâyeleri kendime anlatan bendim. Kendimi yarım bırakan bendim...
Bir söz verdim kalbime
Bir yaşam çizdim elimle
Aska sadakatli iki ten
Bir birine hisli bir beden
Kalbimin rüzgârı




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!