İnsan bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına çökmeden. Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan. Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor,yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkartıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya,hiç sorun olmuyor.
Her şeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar, fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir çoksuyla sonsuza kadar yapılan isler üzerine konuşabiliyorlar, çünkü is paylaşılabiliyor,birlikte benzer isler üretiliyor. Müthiş bir keyifle dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karisini, kocasını, sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan insanin hayatini idame ettirebilmesi için büyük bir avantaj oluyor.
Ama insan sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor.
İnsan, sevgiliyken, evliyken çok daha hassaslaşıyor. En küçük şeye bile 'Bana bunu nasıl yapar? ' oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. İnsan her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor, bütün gün başka insanları dinlemiş olduğundan yorulmuş oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da karsındaki seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, 'Tetiği ilk kim çekecek? ' diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde isin içine başkalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, 'biz'i düşünmekten 'ben' karambole gidiyor.
Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor, hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor. Bana en iyisi, en güzeli bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek.
Hem arkadasın hem sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı hem sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi sarılabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri yakalayabiliyorlar zaten.
Dünya sığmıyor insana Havel,
yüzlerdeki, yüreklerdeki maske,
parada kir, suda klor, havada nem,
yüksek borsa, alçak basınç
ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler.
/İnsan, sığmıyor insana Havel! /
Ve her şey:
Şey!
Mesela o takvimler, o günler
her biri şimdi kim bilir neredeler?
Yalancıdır aynalara gülümseyen o muhteşem gençlikler;
bir yaz yağmuru gibi çabucak geçecekler.
Bize kalan kurt kapanı sözleşmeler
ve iş akdi kıvamında morarmış evlilikler.
Oysa insanı büyüten yalnızlık mıdır Havel?
Biz bu kentlerde,
bu ömürlerin gecelerinde çürüsek bile,
şimdi eski dağlarda vakur bir şafak yırtılmaktadır
ve dışarıda üşüyen bir haziran;
kalbimde yılların tufanından artık bir hazan.
(Kalbimde hazan
ve şairdir elbet
sözcüklere rus ruleti oynatıp yazan!)
Dışarıda üşüyen bir Haziran.
Kanımda nikotin cehennemi;
Kısa kibrit, uzun duman:Yaan!
Yine yaan… Yine yaaaan!
Yan ki yangınlar bile yansın;
haklıdır içindeki abdal bırak ağlasın...
Bırak ağlasın, artık gündüzlerin ışığında aşk,
gecelerin sularında yakamozlar yok
ve kuşlar konsun diye gerilmiyor balkonlara
çamaşır ipleri;
duyuyorsun işte şiir de yazıyorlarmış iğfal şebekeleri!
Dışarıda üşüyen bir Haziran.
Dışarıda aşksız aşk, Aids, Hepatit b,
dışarıda hormonlu sevinçler, kokmayan güller.
Dışarıda dostluğun, puştluğun kolunda gülümsemesi;
ama öğrendim karanlıklardan ışık destelemeyi
ve baka baka irkilmiş gözlerine hayatın:
İnatla…İnatla gülümsemeyi;
öğrendim içimdeki abdalı hünerle gizlemeyi...
(Herkes fanusuna asmış kendini;
bu yüzden beklemiyorum farklı kıyametleri...)
D ı ş a r ı d a ü ş ü y e n b i r H a z i r a n.
D ı ş a r ı d a ö l d ü i n s a n.
Ö l d ü i n s a n…
H i ç b i r k i t a b a y a k ı ş m a d a n!
Ben de yaza yaza çürütüp dünlerimi;
her gün bu cehennemden çalıyorum kendimi…
Bu yüzden her şey:
Şey!
Havada hava, günlerinde gün, evlerde sarmısak soğan;
hepsi bu işte basit, olağan.
Her şey şey’dir;
inandıklarımızdır belki de yalan.
Abarttığımızdır,
kül’dür herkesin payına kalan...
Hayat ne manzaralarla dolu;
Ne manzaralarda kaybettik gözyaşlarımızı
Ne manzaralarda mahvettik hayatımızı
Ne manzaralar güzel görünürken gözlerimize
Ne manzaralar iğrenç geldi gönlümüze...
Ama bir gerçek var ki....
Bu manzarada benim yerim yok..
benim yerim sakin bir deniz manzarası...SVG
İçimizi kemiren sinsi düşman strese karşı geliştirilen yöntemlere bir yenisini de yazar İpek Özmen ekledi. Stresle savaşma yollarının anlatıldığı 'Hayatın Baskısına Karşı Sağlıksız Tepki / Stres' adlı çalışma Lamia Yayınları'ndan çıktı. Kitapta yer alan 'Stresi Önlemenin Yolları' adlı bölüm günlük hayatta stresle mücadalede işinizi kolaylaştıracak birçok ipucu veriyor.
1) Her zamankinden 15 dakika erken kalkın.
2) Sabah için bir gece önceden hazırlık yapın.
3) Dar giysiler giymeyin.
4) Kimyasal ürünler kullanmayın.
5) Randevularınıza vaktinde gidin.
6) Hafızanızı kurcalamayın, aklınıza gelenleri yazın.
7) Her zaman aynı şeyleri tekrar etmeyin.
8) Yedek anahtarlarınız olsun.
9) Daha sık hayır deyin.
10) Hayatınızdaki öncelikleri belirleyin.
11) Negatif insanlardan uzak durun.
12) Zamanı etkili bir şekilde kullanın.
13) Yemeklerinizi zamanında yiyin.
14) Önemli evraklarınızın her zaman kopya- larını hazırlayın.
15) İhtiyaçlarını giderin.
16) Bozulan aletleri tamir ettirin.
17) Hoşunuza gitmeyen işler için yardım alın.
18) Büyük işleri küçük parçalara ayırın.
19) Sorunlara meydan okuyun.
20) Sorunlara karşı farklı bir bakış açısıyla yaklaşın.
BEBEĞİ GIDIKLAYIN
21) Hayatınızı organize edin.
22) Bol bol gülümseyin. Hem maliyeti sıfırdır, hem de bedeli para ile ölçülemez.
23) Bir bebeği gıdıklayın.
24) Yağmurda yürüyün.
25) Gümüş bir yüzüğünüz olsun.
26) Evcil hayvan edinin.
28) Köpük banyosu yapın.
29) Her gün çocuğunuzla oyun oynayın.
30) Kendinize inanın.
31) Kendinize olumsuz şeyler söylemekten vazgeçin.
32) Kendinizi kazanırken hayal edin.
33) Mizah duygunuzu geliştirin.
34) Yarının bugünden daha iyi olacağını düşünmekten vazgeçin.
DANS EDİN
35) Kendinize hedefler koyun.
36) Dans edin.
37) Tanımadığınız birine merhaba deyin.
38) Kendinizi kazanırken hayal edin.
39) Bir arkadaşınızla kucaklaşın.
40) Yıldızlara bakın.
41) Yavaş yavaş nefes alın.
42) Ahenkli bir şekilde ıslık çalmayı öğrenin.
43) Şiir okuyun.
44) Klasik müzik dinleyin.
45) Kötü bir alışkanlığınızdan vazgeçin.
46) Kendinize bir çiçek alın.
47) Yanında rahatlayacağınız bir arkadaşınız olsun.
48) Bugünün işini yarına bırakmayın.
49) Görünüşünüze özen gösterin.
50) Mükemmel değil iyi olmak için çalışın.
KUŞLARA YEM VERİN
51) Sergileri gezin.
52) Bir şarkı mırıldanın.
53) Kilonuzu koruyun.
54) Bir ağaç dikin.
55) Kuşlara yem verin.
56) Baskı altında iken dahi nezaketinizi elden bırakmayın.
57) Ayağa kalkın ve gerinin.
58) Her zaman bir B planınız olsun.
59) Kağıda gelişigüzel şeyler karalayın.
60) Bir şakayı hatırlayın.
61) Duygularınızın sorumluluğu- nu alın.
62) Daha iyi bir dinleyici olun.
63) Sınırlarınızı bilin ve başkaları- nın da bunları bilmesine izin verin.
KAĞITTAN UÇAK YAPIN
64) Kağıttan uçak yapın.
65) Yeni bir şarkının sözlerini öğre- nin.
66) İşe erken gidin.
67) Bir bebekle birlikte ellerinizi çırpın
68) Sır tutmasını bilin.
69) Ağız dolusu kahkalarla gülün.
70) Kendinizi diğer insanlara göre ayarlamaktan vazgeçin.
71) Daha az konuşun ve daha az dinleyin.
72) Diğer insanları özgürce övün.
73) Bitmemiş ilişkilerin üzerine yeni bir ilişki kurmayın.
74) İyice soruşturup diğer insanların da haklı olabileceğini düşünün.
75) Sizi dikkate almayanı siz hiç dikkate almayın.
76) İnsanlara doğru değer verin haketmeyenleri silin.
AŞKIN ÖNEMİNİ ANLAYIN
77) Herhangi bir şarta bağlı olmayan birden- bire gelişen aşkın öneminin farkına varın
78) Hakettiğiniz sevgiyi alamadınız mı? Kendinizi üzmeyin sorun siz değilsiniz
79) Başkalarının sözleriyle dolduruşa gelme- yin ama aklınızın bir köşesinde tutun
80) Dinleyip anlamaya niyeti olmayanlarla tartışmayın.
81) Eğer verdiğiniz sır o kişide kalmıyorsa ikinci bir şans vermeyin.
82) Kendinize saygınızı yitirmenize neden olacak davranışlarda bulunmayın.
83) Siz istemediğiniz sürece kimsenin sizi üz- meyeceğini aklınızdan çıkarmayın.
84) Değerli zamanınızı haketmeyenler için kullanmayın.
85) Size bahşedilen zekayı mutlaka kullanın.
86) Herşeyden önce kendinizi sevin.
87) Dışarıdaki güneşe bakıp gülümseyin önü- nüzde koskocaman bir gelecek olduğunu unutmayın.
88) Dostluğunuzla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapmayın.
89) Gerektiğinden fazla verici olmayın. Za- man zaman hayır demesini öğrenin.
İLK ÖNCE SİZ MERHABA DEYİN
90) Hayatınızın her alanında sorumluluğu üstlenin, suçu başkalarına yıkmayın.
91) Hakettiğinizi düşündüğünüzde maaşınıza zam isteyin.
92) İlk önce siz 'merhaba' deyin.
93) Cesur olun.
94) Teklifin ne olduğunu öğrenmeden asla bir kapıyı kapamayın.
95) Saatinizi daima 5 dakika ileriye ayarlayın.
96) Sıkı tokalaşın.
97) Merhametli ama karalı olun.
98) Dün rüya, yarın hayaldir. Rüyayı mutlu, hayali ümitli yapan bugündür. Öyleyse bugüne iyi bakın.
99) İnsanları yargılarsanız onları sevmeye zamanınız kalmaz.
100) Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer.
Önce ellerimi tut. Sonra senden başka kimseler bilmesin burada olduğunu.
Ne cevap ver çalan telefonlara, ne de çalınan kapıları açalım.
Fark etmesin hiç kimse evde olduğumuzu.
Koyu bir sessizlikte gizleyelim varlığımızı.
Sen bana çocukken gizlendiğin odalardan bahset. Kaçtığın sokak köşelerini, uzun uzun aranışlarını, bulunca içtenlikli sarılışlarını anlat.
Bense gizlenmekten vazgeçmeyişlerimi. Ben sana gidemediğim ülkelerden söz edeyim. Rüyalarımda tam kaçarken bacaklarımın tonlarca ağırlaştığını, adım atamadığımı, yakalandığımı, terlediğimi anlatayım.
Sen bütün rüyalarımı hayra yor. Ellerini saçlarımın arasında gezdir. Gözlerimin üzerinde gezdir ellerini. İzi çoktan kapanmış yaralarımın üzerinde gezdir,
Ellerin şifa olsun yeniden.
Çocukken dizlerinde bir türlü geçmeyen, acı veren yaralarının nasıl iyileştiğini anlat. Ben görünmeyen yaralarımı anlatayım...
Ben sana pişmanlıklarımı anlatayım. Sen yargılamadan teselli et.
Gözlerimi kaçırayım gözlerinden, utanayım. Ellerinle tut yüzümü, gözlerini gözlerime çevir. Soluklarını hissedeyim yüzümde. Sesin dua olsun, yüzüme üfle.
Ellerimi tut, senden başkası bilmesin burada olduğunu.
Her kapı çalınışında tedirgin olayım. Başını göğsüme yasla, eskiden kalma bir türküye sığınalım. Tedirgin yüreğimi yüreğine değdireyim dinleneyim.
Sen bana yol ol. Bütün tuzaklardan emin olayım. Sen bana sabah ol. Bütün kanlıklardan emin olayım.
Sevdamı yazdım mavi sevdam…
Zaman aşımına uğramadan, duymadan hiç kimse, yalnız sana anlatayım anlatılmazlarımı. Yalnız sana söylenecek şarkılar besteleyelim…
Sen nota ol yedi renk.
Keşke ile başlayan cümleler kurmayalım. Zamanın akrebine asi olmadan usul usul geçişini izleyelim.
Yarın yok oysa sadece bugün var diyerek gülüşelim. Gülmelerimin hemen ardından aksın göz pınarımda bekleyen damlalar ve sen sevinçten ağladığımı düşün… Uzanıp gözyaşımın ucundan öp ve ben o dakika yaşadığıma bir daha bir daha şükredeyim… Sonra uykuda bırak beni…
Vedaların ağır yükünü yükleme yüreğime... Bir düşten uyanır gibi fark edeyim yokluğunu… Burada mıydın yoksa ben yine her zamanki gibi hayal mi kurdum anlamayayım…
Hayat, skor tabelası tutmak değildir.
Kaç arkadaşınız olduğu ya da kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir.
Bu hafta sonu için planlarınızın olması değildir. Hafta sonu yalnız olmanız da değildir.
Hayat, şu sıralar sevgilinizin olması değildir. Geçmişte kaç sevgilinizin olduğu da değildir.
Bugüne kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir. Sizi kimin öptüğü değildir.
Hayat, ailenizin serveti değildir. Hangi okula gittiğiniz değildir. Ne kadar güzel ya da çirkin olduğunuz değildir.
Giydikleriniz, ayakkabılarınız değildir. Ne çeşit müzik dinlediğiniz değildir.
Ne kadar akıllı olduğunuz değildir. Herkesin size verdiği akıl notu hiç değildir.
Hayat standart testlerin belirlediği kişiliğiniz de değildir.
Hayat, bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve bu hayat hikayesini kimin kabul ettiği de değildir.
AMA HAYAT;
Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir.
Kimi mutlu, kimi mutsuz ettiğinizdir.
Sizin olanları koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir.
Dostluklarınızdır.
Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir.
Hangi önemli hüküm ve kararları verdiğiniz ve de niçin verdiğinizdir.
İçinizde sevgiyi taşımak, büyütmek ve dağıtmaktır.
Ama en önemlisi, yalnız başına asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi yapmak,
Hayatınızı, başka insanların kalbine dokundurabilmektir.
Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz.
Ve hayat bu seçimlerdir zaten.
Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır.
Ve insanlar böyle büyürler...
Unutmayın;
Yaşama kendimizden ne katarsak, yaşamdan da onu alırız...
Küçük Prens, başka bir gezegenden dünyaya ziyarete gelir vee....
kendi gezegeni etrafında dolanabileceği kadar küçüktür.Arkadaş olarak sadece bir gül'ü vardır.Gül ona kainattaki en güzel şey olduğunu ve eşinin benzerinin olmadığını söylemiştir.Fakat dünyada bir gül bahçesinde beş bin tane gülü görünce,kendisinin hiçbir şeye sahip olmadığını, gülünün çok sıradan bir çiçek olduğunu düşünür.Ağlar...
XXI.
İşte tilki o zaman ortaya çıktı.
- 'Günaydın,' dedi küçük prense.
- 'Günaydın,' dedi küçük prens nazikçe ama kimseyi görememişti.
- 'Buradayım,' dedi tilki. 'Elma ağacının altında.'
- 'Kimsiniz' dedi küçük prens.Sonra da, 'çok güzel görünüyorsunuz' diye ekledi.
- 'Tilkiyim ben,' dedi tilki.
- 'Benimle oynar mısın? ' dedi küçük prens. 'Cok mutsuzum.'
- 'Hayır,' dedi tilki. 'Oynayamam; evcil değilim ben.'
- 'Öyle mi? Bağışla beni,' dedi küçük prens. Ama bir süre düşündükten sonra, 'Evcil ne demek? ' diye sordu.
- 'Sen buralı değilsin,' dedi tilki. 'Ne arıyorsun buralarda? '
- 'Insanları arıyorum,' dedi küçük prens. 'Evcil ne demek? '
- 'Insanları mı arıyorsun? Silahlari var ve avlıyorlar. Cok can sıkıcı.Ayrıca tavuk yetiştiriyorlar.Tek konuları bunlar. Tavuk mu arıyorsun? '
- 'Hayır,' dedi küçük prens. 'Arkadas arıyorum. Evcil ne demek? '
- 'Genellikle ihmal edilen bir iş,' dedi tilki. 'Bağlar kurmak anlamına geliyor.'
- 'Bağlar kurmak mı? ' Tilki:
- 'Yani,' dedi. 'Örneğin sen benim icin hala yüz bin öteki çocuk gibi herhangi bir çocuksun. Benim icin gerekli de değilsin. Senin icin de aynı şey. Ben de senin için yüz bin öteki tilkiden hiç farkı olmayan bir tilkiyim. Ama beni evcilleştirirsen birbirimiz için gerekli oluruz o zaman. Benim için sen dünyadaki herkesten farklı birisi olursun. Ben de senin için eşsiz, benzersiz olurum...' Küçük prens,
- 'Anlıyorum galiba,' dedi. 'Bir çiçek var...Galiba o beni evcillestirdi...'
- 'Olabilir,' dedi tilki. 'Dünyada böyle şeyler hep olur.'
- 'Ama hayır, o Dünya'da değil,' dedi küçük prens.Tilki şaşırmıştı. Merakla,
- 'Başka bir gezegende mi? ' diye sordu.
- 'Evet.'
- 'Orada avcılar var mı? '
- 'Yok.'
- 'Aman ne hoş! Peki tavuklar? '
- 'Hayır, tavuklar da yok.'
- 'Hiçbir şey mükemmel olamıyor,' diyerek içini çekti tilki.
Birden aklına bir fikir geldi.
- 'Benim yaşamım çok tekdüze,' diye anlatmaya başladı.'Ben tavukları avlıyorum; insanlar da beni.Bütün tavuklar birbirine benziyor, bütün insanlar da... Bu yüzden çok sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak. Duydugum bir ayak sesinin ötekilerden farklı olduğunu bileceğim.Öteki ayak sesleri beni köşe bucak kaçırırken seninkiler tıpkı bir müzik sesi gibi beni cağıracak, sığınağımdan çıkaracak. Hem bak,şu buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Buğday tarlalarının da hiçbir anlamı yoktur benim icin. Bu da çok üzücü.Ama senin saçların altın sarısı.Beni evcilleştirdiğini bir düşü! Buğday da altın sarısı. Buğday bana hep seni hatırlatacak. Ve ben buğday tarlalarında esen rüzgarın sesini de seveceğim...' Tilki uzun süre küçük prense baktı. Sonra da,
- 'Lütfen.. Evcilleştir beni! ' dedi.
- 'Çok isterim,' dedi küçük prens. 'Ama burada çok kalmayacağım. Bulmam gereken yeni dostlar ve anlamam gereken çok şey var.'
- 'Insan ancak evcilleştirirse anlar,' dedi tilki. 'Insanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkanlardan her istediklerini satın alıyorlar.Ama dostluk satılan dükkan olmadığı için dostları yok artik.Eğer dost istiyorsan beni evcilleştir.'
- 'Seni evcilleştirmek için ne yapmalıyım? ' diye sordu küçük prens.
- 'Cok sabırlı olmalısın,' dedi tilki. 'önce karşıma, şöyle uzağa çimenlerin üstüne oturacaksın. Gözümün ucuyla sana bakacağım, ama bir şey söylemeyeceksin.Sözler yanlış anlamaların kaynağıdır.Her gün biraz daha yakınıma oturacaksın...' Ertesi gün küçük prens yine geldi.
- 'Aynı saatte gelmen daha iyi olur,' dedi tilki.'örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım.Mutluluğum her dakika artar. Saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. Ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. Ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin icin çarpacağını bilemez. Insanın belli alışkanlıkları olmalı...'
- 'Alışkanlıkları mı? '
- 'Evet.Bunlar coğunlukla ihmal edilir,' dedi tilki.'Alışkanlıklar bir günü öteki günlerden, bir saati öteki saatlerden farklı kılan şeylerdir.Örneğin benim avcımın bir alışkanlığı vardır.Her perşembe koyun kızlarıyla dansa giderler.Bu nedenle perşembe günleri benim için güzel günlerdir. Üzüm bağlarına kadar sokulabilirim o günler.Ama avcılar herhangi bir günün herhangi bir saatinde gidiyor olsalardı hiç tatilim olmazdı.'
Böylece küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılma zamanı geldiğinde tilki, 'Ağlayacağım' dedi.
- 'Benim bunda bir suçum yok,' dedi küçük prens. 'Seni üzmek istememiştim ama evcilleştirilmeyi sen istedin...'
- 'Evet orası öyle,' dedi tilki
- 'Ama ağlayacağını söylüyorsun.'
- 'Evet, öyle,' dedi tilki.
- 'O halde evcilleştirilmek senin için pek iyi olmadı! '
- 'Çok iyi oldu! ' dedi tilki. 'Buğdayların rengini düşün.' Sonra da, 'Gidip güllere bak şimdi,' diye ekledi. 'Kendi gülünün eşi benzeri olmadığını göreceksin.Sonra da gel vedalaşalı. Sana armağan olarak bir sır vereceğim.' Küçük prens gidip güllere baktı.
- 'Siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz,' dedi. 'Hatta hiçbir şeysiniz şu anda.Çünkü ne bir kimse sizi evcilleştirdi, ne de siz bir kimseyi.Ilk gördüğüm zamanki tilkim gibisiniz. O zaman yüz bin başka tilkiden herhangi biriydi. Ama şimdi dostum oldu ve benim icin eşi benzeri yok.'
Güller çok utanmışlardı.
- 'Çok güzelsiniz, ama boşsunuz benim için,' diye sürdürdü sözlerini küçük prens. 'Insan sizin için ölemez. Doğru, gelip geçici biri için benim çiçeğimin sizden hiçbir farkı yok. Ama o benim icin yüzlercenizden daha önemli; çünkü suladığım,cam bir fanusun altına koydugum, önüne siperlik yerleştirdiğim çiçek o.Çünkü tırtılları ben onun için öldürdüm. (Birkaç tanesini bıraktık, sonradan kelebek oldular.) Çünkü, yakındığı ya da övündüğü, ya da hiçbir şey söylemediği zamanlarda dinlediğim çiçeğim o benim. Çünkü o BENİM çiçeğim.' Tilkinin yanına döndü sonra:
- 'Hoşça kal,' dedi.
-'Hoşça kal,' dedi tilki. 'Işte sana bir sır, cok basit birşey; Insan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez'.
- 'Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez,' diye yineledi küçük prens; unutmamalıydı bunu.
- 'Gülünü senin icin önemli kılan, onun icin harcamış olduğun zamandır.'
- 'Onun icin harcamış olduğum...' diye yineledi kücük prens.Unutmamalıydı bunu.
- 'Insanlar unuttular bunu,' dedi tilki. 'Ama sen unutmamalısın.Evcilleştirdiğimiz şeylerden sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun...'
- 'Ben gülümden sorumluyum,' diye yineledi küçük prens.Bunu da unutmamalıydı...
YORGUNLUK benim genel halim... Bana ' Nasılsın? ' diye soranlara, en sık verdiğim yanıtın ' Yorgunum' demek olduğunu keşfettiğim günden beri, daha bilinçli olarak yorgunum! Şu memlekette yaşayıp da yorgun olmamak mümkün mü? Beden yorgunluğu dediğin ne olacak, iki- üç dinlenmeyle geçer. Ama ben aslında ruh yorgunuyum, gönül yorgunuyum, hayat yorgunuyum; öğrenmek, bilmek, anlamak, anlamış gibi yapmak, düşünmek, hissetmek, tanımak, tanık olmak, katlanmak, anlayış göstermek, görmezden gelmek, üzerinde durmamak, idare etmek, üzülmemiş görünmek, alışmak, alışmak, alışamamak, sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum... Tam da artık bu memlekette, dünyada hiç bir şey beni şaşırtamaz sanırken, her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum.
HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR, SENDE BİTER!
Çaresizlik öğrenilmiştir.
Başarılı olmak da öğrenilebilir.
Sende sandığından fazlası var!
Gelebileceğin en iyi yerde değilsin.
Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır.
Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur.
Rüzgarı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren!
Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık.
Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.
Her şey seninle başlar!
Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın.
Hayatta ya tozu dumana katarsın,
Ya da tozu dumanı yutarsın.
Seçim senin!
(Herşey Seninle Başlar adlı kitabın arka kapak yazısı)
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.
Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
Neden akşam oluyorum tren kalkınca,
Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince,
Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum?
Öyle çok acımasız ki, öyle birdenbire ki..
Az önceki çiçekler nasıl da diken diken.
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.
O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti.
O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti.
Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz.
Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı.
Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı.
Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı.
Nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç...
Çocukken geceleri yıldızlara bakardım...
Başımı gökyüzüne kaldırır heyecanla yıldızları sayardım; kaçında aşk vardı, kaçından böyle görünürdü gökyüzü, kaçında denizler bu kadar güzel ve kaçında aşk maviydi...
Yıllar sonra senin gözlerinde gördüm yıldızları... Gözlerinde o çocukluk heyecanımı yaşadım yeniden. Mavi denizleri, mavi gökyüzünü, mavi aşkı gördüm... Belki de onun için sen gözlerini kapattığında sönüyor yıldızlarım...
Gözlerinden bir yol çizdim kendime, yıldızlara tutunarak ulaştım aşka... Aşk maviydi; gözlerinde aşka bulandım... Şimdi belki de bu yüzden; gözlerini kapadığında yolumu kaybedişim...
Şiirler okurdum gökyüzüne bakarak; nefesimden cam buğulanırdı... Adımı yazardım o şiirli buğuya, yanında bir boşluk bırakarak... Sonra yanına eklenecek mavi aşkımı hayal ederdim saatlerce... Şöyle olmalı, böyle bakmalı, böyle konuşmalı...
Şimdilerde gözlerine bakarak şiirler okuyorum içimden, sen duymuyorsun... Gözlerinin buğusuna adımı yazıyorum, yanına da mavi aşkımı; yani seni... Kapasan gözlerini, buğusu silinecek, adım silinecek gözlerinden, aşk silinecek...
Bir şiir okuyorum soğuk cama yaslanıp;
“Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum kapama gözlerini” diye biten...
Şimdi gözlerini kaparsan; gözlerindeki yıldızlar sönecek...
Şimdi gözlerini kaparsan; maviler çok üşüyecek...
Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle 'yanına almak istediği üç şey' falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız 'kalk gidelim',
öbür yanımız 'otur' diyor.
'Otur' diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
'Sırtında yumurta küfesi olmak' diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel
Küçücük gözlerinle kocaman baktın bana
Gözlerin küçüktü bakışların kocaman
Kocaman bakışlarında gördüğüm
Kocaman koskocaman bir hayatın özetiydi..
Küçük gözlerin kocaman sevgi doluydu
Sevgi doluydu kocaman bakan gözlerin
Kocaman hayatın ardından bakan küçük gözlerin
Kocaman sevgi saçıyordu kocaman bakan gözlerin..
Afacan bir çocuk oturmuştu gözlerine
Sevgiyle bakıyordu afacan çocuk
Kocaman sevgiyle bakıyordu afacan çocuk
O afacanı hiç kaybetme :-)))
Kaderin amansız oluşu değilidir sorun; çünkü insan birşeyi inatla isterse onu elde eder. Korkunç olan istediğimiz şeyi elde ettikten sonra ondan bıkmamızdır. O zaman sucu kaderde değil, kendi isteğimizde bulmalıyız.
'Seni tanımıyorum. Tanımak istiyor muyum, onu da bilmiyorum. Ama bir gerçek var ki, geldin, hayatımın merkezine oturdun' dedi kız.
Erkek ise 'rahat ol' diyordu. 'Yeter ki sen rahat ol'.
'Unutmuştum uzun süredir bu duyguları..Heyecanlanmayı...Birini düşünmeyi...Onun sözleriyle uyuyp, onun sözleriyle uyanmayı' dedi kız.
'Rahat o diyordu' erkek. 'Yeter ki sen rahat ol'
'Sabahlara kadar konuşmamıştım böyle kimseyle. Hem de hiç uykum gelmeden' dedi kız.
'Rahat ol' dedi erkek. 'Yeter ki sen rahat ol'
Erkek 'rahat ol' dedi.Kız rahat olamadı. Erkek 'yeter ki sen rahat ol' dedi. Kız erimeye başladı. Erkek 'rahat ol lütfen' dedi. Kız ufalıp yok oldu.
KAYBOLDU...
Denizin rengine ben hep mavi dedim. Onlar siyah dedi. Hatta içlerinde kırmızı diyenler bile çıktı. Lacivert deseler belki kabul edecekim maviye yakın diye. Ama olmadı. Mavi diyen olmadı.
Şimdi sen çıkmış, 'deniz mavi' diyorsun.Lacivert de demiyorsun....Mavi diyorsun...Denizin rengi mavi...Nasıl olur bu? ...
Ben yıllarca 'denizin rengi mavi' diye bas bas bağırdım.Bunu kanıtlamak için uğraştım...Mücadele verdim...İnandıramadım...
Sana hiçbirşey sormadan 'mavi' diyorsun. Mavi.....
Madem denizin mavi olduğunu biliyordun;
Ben 'denizin rengi mavi' diye bas bas bağırıken, bulunduğun yerden çıkıp;
'Niye bağırıyorsun? Elbette denizin rengi mavi' niye demedin.
BEN YOKUM güzellik bu denli ucuzsa ve bu denli çirkinse yaşamak nankörse emek çıkarsa her kapının anahtarı ben yokum birgecelik ilişkiler kadar değersizse aşk parayla ölçülüyorsa dostluklar ihanetler,savaşlar,ka ...
televizyon
17.08.2008 - 20:55'TELEVİZYON ALACAK MISIN BABA'? DEDİ ÇOCUK
'ALACAĞIM YAVRUM' DEDİ BABA.
'NE ZAMAN ALACAKSIN'? DEDİ ÇOCUK
'AYBAŞINDA ALACAĞIM' DEDİ BABA.
ÇOCUK KOŞTU SEVİNÇLE ARKADAŞLARININ ARASINA
'BİZİM DE TELEVİZYONUMUZ OLACAK'
'BABAM ALACAK AYBAŞINDA' DEDİ ARKADAŞLARINA..
'GELMEZ AYIN BAŞINDA MI'? DİYE
GÜLDÜ ARKADAŞLARI ONA..
GELMEZ AYIN BAŞI NEYDİ BİLMİYORDU ÇOCUK
HANGİ AYA GELİYORDU
BABASI AYBAŞINDA ALACAM DEMİŞTİ
ARKADAŞLARI 'GELMEZ AYIN BAŞINDA MI'? DİYE SORMUŞTU
GELMEZ AYIN BAŞINI ÇOK DÜŞÜNDÜ ÇOCUK....
SONRA BÜYÜDÜ ÇOCUK..
TELEVİZYONLARI OLMADAN BÜYÜDÜ.
KAÇ AYBAŞI GEÇTİ AMA TELEVİZYON ALMADI BABA.
BÜYÜDÜ ÇOCUK...
'GELMEZ AYIN BAŞINI' BÜYÜYÜNCE ANLADI..
ÇÜNKÜ TIPKI TELEVİZYONLARININ GELMEZ AYIN BAŞINDA ALINACAĞI GİBİ
HAYATINDA BİR ÇOK ŞEY DE HEP GELMEZ AYIN BAŞINA KALIYORDU
'GELMEZ AYIN BAŞINI ANLADI ÇOCUK'
GELMEZ AYIN BAŞININ NE DEMEK OLDUĞUNU ANLADI...
BÜYÜYÜNCE ANLADI..
ŞİMDİ BÜYÜYÜP BÜYÜMEDİĞİNİ KENDİ DE BİLMİYOR..
AMA TELEVİZYONUN EN GÜZELİNE BAKARKEN KENDİ EVİNDE..
BABASININ AYBAŞINDA ALACAĞI TELEVİZYONU DÜŞÜNÜP GÖZLERİ DOLUYOR....
BÜYÜMENİN BEDELİ BU..
GEÇMİŞİ DÜŞÜNMEK SULANMAK..AĞLAMAK....
ağaç
05.06.2008 - 21:34İnsanlar ağaçlardan ders almalıdırlar...
Ne üzerinde barınan kuşların,
Ne gölgesinde yatan insanların,
Ne de verdikleri yemişlerin
hesabını tutarlar...
otistikler
25.05.2008 - 13:36Otistik çocuklar okulunda rehber öğretmen olarak çalışan birinden yaşanmış olay;
okulda rehber öğretmen olarak çalışan bir öğretmen Musa..
Okulun öğrencilerinden bir otistik çocuğun ailesi, bir gün Musa öğretmene dert yanıyor;
Çocukları normalde çok su içmesine karşın; 3 aydır ağzına bir damla su koymuyormuş.
´´Hocam, bize bişey söylemiyor... Bir de siz sorun..´´ diyorlar. Musa çocukla konuşuyor..
Anlaşılıyor ki; bir gün öğretmen sınıfta:´´ Atatürk ölmedi, yüreğimizde yaşıyor.´´ demiş...
ve küçük çocuk da, Atatürk boğulmasın diye, su içmeyi bırakmış...
Sırf bu yüzden tam 3 ay boyunca su içmemiş..
Ne yapsalar, çocuğu ikna edememişler.
Musa, çocuğu yanına çekip, demiş ki;
´´Biliyor musun, Atatürk çok iyi bir yüzücüdür..´´
Bundan sonra, küçük çocuk su içmeye başlamış.. söyleyecek tek kelime bulamadım..
-alıntı-
sevgili
01.05.2008 - 19:01Sevgili-Arkadaş İlişkisi
İnsan bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına çökmeden. Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan. Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor,yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkartıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya,hiç sorun olmuyor.
Her şeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar, fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir çoksuyla sonsuza kadar yapılan isler üzerine konuşabiliyorlar, çünkü is paylaşılabiliyor,birlikte benzer isler üretiliyor. Müthiş bir keyifle dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karisini, kocasını, sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan insanin hayatini idame ettirebilmesi için büyük bir avantaj oluyor.
Ama insan sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor.
İnsan, sevgiliyken, evliyken çok daha hassaslaşıyor. En küçük şeye bile 'Bana bunu nasıl yapar? ' oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. İnsan her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor, bütün gün başka insanları dinlemiş olduğundan yorulmuş oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da karsındaki seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, 'Tetiği ilk kim çekecek? ' diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde isin içine başkalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, 'biz'i düşünmekten 'ben' karambole gidiyor.
Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor, hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor. Bana en iyisi, en güzeli bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek.
Hem arkadasın hem sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı hem sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi sarılabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri yakalayabiliyorlar zaten.
yılmaz odabaşı
26.04.2008 - 13:18Dışarıda Üşüyen Haziran Kalbimde Hazan
“Uygarlık ve barbarlık kardeştir.”
-Havel-
Dünya sığmıyor insana Havel,
yüzlerdeki, yüreklerdeki maske,
parada kir, suda klor, havada nem,
yüksek borsa, alçak basınç
ve kanun hükmünde ihanetler, sahtekâr jestler.
/İnsan, sığmıyor insana Havel! /
Ve her şey:
Şey!
Mesela o takvimler, o günler
her biri şimdi kim bilir neredeler?
Yalancıdır aynalara gülümseyen o muhteşem gençlikler;
bir yaz yağmuru gibi çabucak geçecekler.
Bize kalan kurt kapanı sözleşmeler
ve iş akdi kıvamında morarmış evlilikler.
Oysa insanı büyüten yalnızlık mıdır Havel?
Biz bu kentlerde,
bu ömürlerin gecelerinde çürüsek bile,
şimdi eski dağlarda vakur bir şafak yırtılmaktadır
ve dışarıda üşüyen bir haziran;
kalbimde yılların tufanından artık bir hazan.
(Kalbimde hazan
ve şairdir elbet
sözcüklere rus ruleti oynatıp yazan!)
Dışarıda üşüyen bir Haziran.
Kanımda nikotin cehennemi;
Kısa kibrit, uzun duman:Yaan!
Yine yaan… Yine yaaaan!
Yan ki yangınlar bile yansın;
haklıdır içindeki abdal bırak ağlasın...
Bırak ağlasın, artık gündüzlerin ışığında aşk,
gecelerin sularında yakamozlar yok
ve kuşlar konsun diye gerilmiyor balkonlara
çamaşır ipleri;
duyuyorsun işte şiir de yazıyorlarmış iğfal şebekeleri!
Dışarıda üşüyen bir Haziran.
Dışarıda aşksız aşk, Aids, Hepatit b,
dışarıda hormonlu sevinçler, kokmayan güller.
Dışarıda dostluğun, puştluğun kolunda gülümsemesi;
ama öğrendim karanlıklardan ışık destelemeyi
ve baka baka irkilmiş gözlerine hayatın:
İnatla…İnatla gülümsemeyi;
öğrendim içimdeki abdalı hünerle gizlemeyi...
(Herkes fanusuna asmış kendini;
bu yüzden beklemiyorum farklı kıyametleri...)
D ı ş a r ı d a ü ş ü y e n b i r H a z i r a n.
D ı ş a r ı d a ö l d ü i n s a n.
Ö l d ü i n s a n…
H i ç b i r k i t a b a y a k ı ş m a d a n!
Ben de yaza yaza çürütüp dünlerimi;
her gün bu cehennemden çalıyorum kendimi…
Bu yüzden her şey:
Şey!
Havada hava, günlerinde gün, evlerde sarmısak soğan;
hepsi bu işte basit, olağan.
Her şey şey’dir;
inandıklarımızdır belki de yalan.
Abarttığımızdır,
kül’dür herkesin payına kalan...
Yılmaz Odabaşı
manzara
20.04.2008 - 15:02Hayat ne manzaralarla dolu;
Ne manzaralarda kaybettik gözyaşlarımızı
Ne manzaralarda mahvettik hayatımızı
Ne manzaralar güzel görünürken gözlerimize
Ne manzaralar iğrenç geldi gönlümüze...
Ama bir gerçek var ki....
Bu manzarada benim yerim yok..
benim yerim sakin bir deniz manzarası...SVG
stres
06.04.2008 - 21:50İçimizi kemiren sinsi düşman strese karşı geliştirilen yöntemlere bir yenisini de yazar İpek Özmen ekledi. Stresle savaşma yollarının anlatıldığı 'Hayatın Baskısına Karşı Sağlıksız Tepki / Stres' adlı çalışma Lamia Yayınları'ndan çıktı. Kitapta yer alan 'Stresi Önlemenin Yolları' adlı bölüm günlük hayatta stresle mücadalede işinizi kolaylaştıracak birçok ipucu veriyor.
1) Her zamankinden 15 dakika erken kalkın.
2) Sabah için bir gece önceden hazırlık yapın.
3) Dar giysiler giymeyin.
4) Kimyasal ürünler kullanmayın.
5) Randevularınıza vaktinde gidin.
6) Hafızanızı kurcalamayın, aklınıza gelenleri yazın.
7) Her zaman aynı şeyleri tekrar etmeyin.
8) Yedek anahtarlarınız olsun.
9) Daha sık hayır deyin.
10) Hayatınızdaki öncelikleri belirleyin.
11) Negatif insanlardan uzak durun.
12) Zamanı etkili bir şekilde kullanın.
13) Yemeklerinizi zamanında yiyin.
14) Önemli evraklarınızın her zaman kopya- larını hazırlayın.
15) İhtiyaçlarını giderin.
16) Bozulan aletleri tamir ettirin.
17) Hoşunuza gitmeyen işler için yardım alın.
18) Büyük işleri küçük parçalara ayırın.
19) Sorunlara meydan okuyun.
20) Sorunlara karşı farklı bir bakış açısıyla yaklaşın.
BEBEĞİ GIDIKLAYIN
21) Hayatınızı organize edin.
22) Bol bol gülümseyin. Hem maliyeti sıfırdır, hem de bedeli para ile ölçülemez.
23) Bir bebeği gıdıklayın.
24) Yağmurda yürüyün.
25) Gümüş bir yüzüğünüz olsun.
26) Evcil hayvan edinin.
28) Köpük banyosu yapın.
29) Her gün çocuğunuzla oyun oynayın.
30) Kendinize inanın.
31) Kendinize olumsuz şeyler söylemekten vazgeçin.
32) Kendinizi kazanırken hayal edin.
33) Mizah duygunuzu geliştirin.
34) Yarının bugünden daha iyi olacağını düşünmekten vazgeçin.
DANS EDİN
35) Kendinize hedefler koyun.
36) Dans edin.
37) Tanımadığınız birine merhaba deyin.
38) Kendinizi kazanırken hayal edin.
39) Bir arkadaşınızla kucaklaşın.
40) Yıldızlara bakın.
41) Yavaş yavaş nefes alın.
42) Ahenkli bir şekilde ıslık çalmayı öğrenin.
43) Şiir okuyun.
44) Klasik müzik dinleyin.
45) Kötü bir alışkanlığınızdan vazgeçin.
46) Kendinize bir çiçek alın.
47) Yanında rahatlayacağınız bir arkadaşınız olsun.
48) Bugünün işini yarına bırakmayın.
49) Görünüşünüze özen gösterin.
50) Mükemmel değil iyi olmak için çalışın.
KUŞLARA YEM VERİN
51) Sergileri gezin.
52) Bir şarkı mırıldanın.
53) Kilonuzu koruyun.
54) Bir ağaç dikin.
55) Kuşlara yem verin.
56) Baskı altında iken dahi nezaketinizi elden bırakmayın.
57) Ayağa kalkın ve gerinin.
58) Her zaman bir B planınız olsun.
59) Kağıda gelişigüzel şeyler karalayın.
60) Bir şakayı hatırlayın.
61) Duygularınızın sorumluluğu- nu alın.
62) Daha iyi bir dinleyici olun.
63) Sınırlarınızı bilin ve başkaları- nın da bunları bilmesine izin verin.
KAĞITTAN UÇAK YAPIN
64) Kağıttan uçak yapın.
65) Yeni bir şarkının sözlerini öğre- nin.
66) İşe erken gidin.
67) Bir bebekle birlikte ellerinizi çırpın
68) Sır tutmasını bilin.
69) Ağız dolusu kahkalarla gülün.
70) Kendinizi diğer insanlara göre ayarlamaktan vazgeçin.
71) Daha az konuşun ve daha az dinleyin.
72) Diğer insanları özgürce övün.
73) Bitmemiş ilişkilerin üzerine yeni bir ilişki kurmayın.
74) İyice soruşturup diğer insanların da haklı olabileceğini düşünün.
75) Sizi dikkate almayanı siz hiç dikkate almayın.
76) İnsanlara doğru değer verin haketmeyenleri silin.
AŞKIN ÖNEMİNİ ANLAYIN
77) Herhangi bir şarta bağlı olmayan birden- bire gelişen aşkın öneminin farkına varın
78) Hakettiğiniz sevgiyi alamadınız mı? Kendinizi üzmeyin sorun siz değilsiniz
79) Başkalarının sözleriyle dolduruşa gelme- yin ama aklınızın bir köşesinde tutun
80) Dinleyip anlamaya niyeti olmayanlarla tartışmayın.
81) Eğer verdiğiniz sır o kişide kalmıyorsa ikinci bir şans vermeyin.
82) Kendinize saygınızı yitirmenize neden olacak davranışlarda bulunmayın.
83) Siz istemediğiniz sürece kimsenin sizi üz- meyeceğini aklınızdan çıkarmayın.
84) Değerli zamanınızı haketmeyenler için kullanmayın.
85) Size bahşedilen zekayı mutlaka kullanın.
86) Herşeyden önce kendinizi sevin.
87) Dışarıdaki güneşe bakıp gülümseyin önü- nüzde koskocaman bir gelecek olduğunu unutmayın.
88) Dostluğunuzla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapmayın.
89) Gerektiğinden fazla verici olmayın. Za- man zaman hayır demesini öğrenin.
İLK ÖNCE SİZ MERHABA DEYİN
90) Hayatınızın her alanında sorumluluğu üstlenin, suçu başkalarına yıkmayın.
91) Hakettiğinizi düşündüğünüzde maaşınıza zam isteyin.
92) İlk önce siz 'merhaba' deyin.
93) Cesur olun.
94) Teklifin ne olduğunu öğrenmeden asla bir kapıyı kapamayın.
95) Saatinizi daima 5 dakika ileriye ayarlayın.
96) Sıkı tokalaşın.
97) Merhametli ama karalı olun.
98) Dün rüya, yarın hayaldir. Rüyayı mutlu, hayali ümitli yapan bugündür. Öyleyse bugüne iyi bakın.
99) İnsanları yargılarsanız onları sevmeye zamanınız kalmaz.
100) Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer.
hayal
04.04.2008 - 20:22Önce ellerimi tut. Sonra senden başka kimseler bilmesin burada olduğunu.
Ne cevap ver çalan telefonlara, ne de çalınan kapıları açalım.
Fark etmesin hiç kimse evde olduğumuzu.
Koyu bir sessizlikte gizleyelim varlığımızı.
Sen bana çocukken gizlendiğin odalardan bahset. Kaçtığın sokak köşelerini, uzun uzun aranışlarını, bulunca içtenlikli sarılışlarını anlat.
Bense gizlenmekten vazgeçmeyişlerimi. Ben sana gidemediğim ülkelerden söz edeyim. Rüyalarımda tam kaçarken bacaklarımın tonlarca ağırlaştığını, adım atamadığımı, yakalandığımı, terlediğimi anlatayım.
Sen bütün rüyalarımı hayra yor. Ellerini saçlarımın arasında gezdir. Gözlerimin üzerinde gezdir ellerini. İzi çoktan kapanmış yaralarımın üzerinde gezdir,
Ellerin şifa olsun yeniden.
Çocukken dizlerinde bir türlü geçmeyen, acı veren yaralarının nasıl iyileştiğini anlat. Ben görünmeyen yaralarımı anlatayım...
Ben sana pişmanlıklarımı anlatayım. Sen yargılamadan teselli et.
Gözlerimi kaçırayım gözlerinden, utanayım. Ellerinle tut yüzümü, gözlerini gözlerime çevir. Soluklarını hissedeyim yüzümde. Sesin dua olsun, yüzüme üfle.
Ellerimi tut, senden başkası bilmesin burada olduğunu.
Her kapı çalınışında tedirgin olayım. Başını göğsüme yasla, eskiden kalma bir türküye sığınalım. Tedirgin yüreğimi yüreğine değdireyim dinleneyim.
Sen bana yol ol. Bütün tuzaklardan emin olayım. Sen bana sabah ol. Bütün kanlıklardan emin olayım.
Sevdamı yazdım mavi sevdam…
Zaman aşımına uğramadan, duymadan hiç kimse, yalnız sana anlatayım anlatılmazlarımı. Yalnız sana söylenecek şarkılar besteleyelim…
Sen nota ol yedi renk.
Keşke ile başlayan cümleler kurmayalım. Zamanın akrebine asi olmadan usul usul geçişini izleyelim.
Yarın yok oysa sadece bugün var diyerek gülüşelim. Gülmelerimin hemen ardından aksın göz pınarımda bekleyen damlalar ve sen sevinçten ağladığımı düşün… Uzanıp gözyaşımın ucundan öp ve ben o dakika yaşadığıma bir daha bir daha şükredeyim… Sonra uykuda bırak beni…
Vedaların ağır yükünü yükleme yüreğime... Bir düşten uyanır gibi fark edeyim yokluğunu… Burada mıydın yoksa ben yine her zamanki gibi hayal mi kurdum anlamayayım…
hayat
04.04.2008 - 16:31HAYAT NEDİR?
Hayat, skor tabelası tutmak değildir.
Kaç arkadaşınız olduğu ya da kaçının sizi arkadaş kabul ettiği değildir.
Bu hafta sonu için planlarınızın olması değildir. Hafta sonu yalnız olmanız da değildir.
Hayat, şu sıralar sevgilinizin olması değildir. Geçmişte kaç sevgilinizin olduğu da değildir.
Bugüne kadar hiç sevgilinizin olmaması da değildir. Sizi kimin öptüğü değildir.
Hayat, ailenizin serveti değildir. Hangi okula gittiğiniz değildir. Ne kadar güzel ya da çirkin olduğunuz değildir.
Giydikleriniz, ayakkabılarınız değildir. Ne çeşit müzik dinlediğiniz değildir.
Ne kadar akıllı olduğunuz değildir. Herkesin size verdiği akıl notu hiç değildir.
Hayat standart testlerin belirlediği kişiliğiniz de değildir.
Hayat, bir kağıda dökülmüş hayat hikayeniz ve bu hayat hikayesini kimin kabul ettiği de değildir.
AMA HAYAT;
Kimi sevdiğiniz, kimi incittiğinizdir.
Kimi mutlu, kimi mutsuz ettiğinizdir.
Sizin olanları koruyabilme ya da mahvedebilmenizdir.
Dostluklarınızdır.
Neyi söylediğiniz ve neyi kastettiğinizdir.
Hangi önemli hüküm ve kararları verdiğiniz ve de niçin verdiğinizdir.
İçinizde sevgiyi taşımak, büyütmek ve dağıtmaktır.
Ama en önemlisi, yalnız başına asla gerçekleştiremeyeceğiniz bir şeyi yapmak,
Hayatınızı, başka insanların kalbine dokundurabilmektir.
Başkalarının kalplerini etkileyecek yolu ancak siz seçersiniz.
Ve hayat bu seçimlerdir zaten.
Hayat silgi kullanmadan resim çizme sanatıdır.
Ve insanlar böyle büyürler...
Unutmayın;
Yaşama kendimizden ne katarsak, yaşamdan da onu alırız...
sorumluluk
02.04.2008 - 22:18Küçük Prens, başka bir gezegenden dünyaya ziyarete gelir vee....
kendi gezegeni etrafında dolanabileceği kadar küçüktür.Arkadaş olarak sadece bir gül'ü vardır.Gül ona kainattaki en güzel şey olduğunu ve eşinin benzerinin olmadığını söylemiştir.Fakat dünyada bir gül bahçesinde beş bin tane gülü görünce,kendisinin hiçbir şeye sahip olmadığını, gülünün çok sıradan bir çiçek olduğunu düşünür.Ağlar...
XXI.
İşte tilki o zaman ortaya çıktı.
- 'Günaydın,' dedi küçük prense.
- 'Günaydın,' dedi küçük prens nazikçe ama kimseyi görememişti.
- 'Buradayım,' dedi tilki. 'Elma ağacının altında.'
- 'Kimsiniz' dedi küçük prens.Sonra da, 'çok güzel görünüyorsunuz' diye ekledi.
- 'Tilkiyim ben,' dedi tilki.
- 'Benimle oynar mısın? ' dedi küçük prens. 'Cok mutsuzum.'
- 'Hayır,' dedi tilki. 'Oynayamam; evcil değilim ben.'
- 'Öyle mi? Bağışla beni,' dedi küçük prens. Ama bir süre düşündükten sonra, 'Evcil ne demek? ' diye sordu.
- 'Sen buralı değilsin,' dedi tilki. 'Ne arıyorsun buralarda? '
- 'Insanları arıyorum,' dedi küçük prens. 'Evcil ne demek? '
- 'Insanları mı arıyorsun? Silahlari var ve avlıyorlar. Cok can sıkıcı.Ayrıca tavuk yetiştiriyorlar.Tek konuları bunlar. Tavuk mu arıyorsun? '
- 'Hayır,' dedi küçük prens. 'Arkadas arıyorum. Evcil ne demek? '
- 'Genellikle ihmal edilen bir iş,' dedi tilki. 'Bağlar kurmak anlamına geliyor.'
- 'Bağlar kurmak mı? ' Tilki:
- 'Yani,' dedi. 'Örneğin sen benim icin hala yüz bin öteki çocuk gibi herhangi bir çocuksun. Benim icin gerekli de değilsin. Senin icin de aynı şey. Ben de senin için yüz bin öteki tilkiden hiç farkı olmayan bir tilkiyim. Ama beni evcilleştirirsen birbirimiz için gerekli oluruz o zaman. Benim için sen dünyadaki herkesten farklı birisi olursun. Ben de senin için eşsiz, benzersiz olurum...' Küçük prens,
- 'Anlıyorum galiba,' dedi. 'Bir çiçek var...Galiba o beni evcillestirdi...'
- 'Olabilir,' dedi tilki. 'Dünyada böyle şeyler hep olur.'
- 'Ama hayır, o Dünya'da değil,' dedi küçük prens.Tilki şaşırmıştı. Merakla,
- 'Başka bir gezegende mi? ' diye sordu.
- 'Evet.'
- 'Orada avcılar var mı? '
- 'Yok.'
- 'Aman ne hoş! Peki tavuklar? '
- 'Hayır, tavuklar da yok.'
- 'Hiçbir şey mükemmel olamıyor,' diyerek içini çekti tilki.
Birden aklına bir fikir geldi.
- 'Benim yaşamım çok tekdüze,' diye anlatmaya başladı.'Ben tavukları avlıyorum; insanlar da beni.Bütün tavuklar birbirine benziyor, bütün insanlar da... Bu yüzden çok sıkılıyorum. Ama beni evcilleştirirsen yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak. Duydugum bir ayak sesinin ötekilerden farklı olduğunu bileceğim.Öteki ayak sesleri beni köşe bucak kaçırırken seninkiler tıpkı bir müzik sesi gibi beni cağıracak, sığınağımdan çıkaracak. Hem bak,şu buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Buğday tarlalarının da hiçbir anlamı yoktur benim icin. Bu da çok üzücü.Ama senin saçların altın sarısı.Beni evcilleştirdiğini bir düşü! Buğday da altın sarısı. Buğday bana hep seni hatırlatacak. Ve ben buğday tarlalarında esen rüzgarın sesini de seveceğim...' Tilki uzun süre küçük prense baktı. Sonra da,
- 'Lütfen.. Evcilleştir beni! ' dedi.
- 'Çok isterim,' dedi küçük prens. 'Ama burada çok kalmayacağım. Bulmam gereken yeni dostlar ve anlamam gereken çok şey var.'
- 'Insan ancak evcilleştirirse anlar,' dedi tilki. 'Insanların artık anlamaya zamanları yok. Dükkanlardan her istediklerini satın alıyorlar.Ama dostluk satılan dükkan olmadığı için dostları yok artik.Eğer dost istiyorsan beni evcilleştir.'
- 'Seni evcilleştirmek için ne yapmalıyım? ' diye sordu küçük prens.
- 'Cok sabırlı olmalısın,' dedi tilki. 'önce karşıma, şöyle uzağa çimenlerin üstüne oturacaksın. Gözümün ucuyla sana bakacağım, ama bir şey söylemeyeceksin.Sözler yanlış anlamaların kaynağıdır.Her gün biraz daha yakınıma oturacaksın...' Ertesi gün küçük prens yine geldi.
- 'Aynı saatte gelmen daha iyi olur,' dedi tilki.'örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım.Mutluluğum her dakika artar. Saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. Ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. Ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin icin çarpacağını bilemez. Insanın belli alışkanlıkları olmalı...'
- 'Alışkanlıkları mı? '
- 'Evet.Bunlar coğunlukla ihmal edilir,' dedi tilki.'Alışkanlıklar bir günü öteki günlerden, bir saati öteki saatlerden farklı kılan şeylerdir.Örneğin benim avcımın bir alışkanlığı vardır.Her perşembe koyun kızlarıyla dansa giderler.Bu nedenle perşembe günleri benim için güzel günlerdir. Üzüm bağlarına kadar sokulabilirim o günler.Ama avcılar herhangi bir günün herhangi bir saatinde gidiyor olsalardı hiç tatilim olmazdı.'
Böylece küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. Ayrılma zamanı geldiğinde tilki, 'Ağlayacağım' dedi.
- 'Benim bunda bir suçum yok,' dedi küçük prens. 'Seni üzmek istememiştim ama evcilleştirilmeyi sen istedin...'
- 'Evet orası öyle,' dedi tilki
- 'Ama ağlayacağını söylüyorsun.'
- 'Evet, öyle,' dedi tilki.
- 'O halde evcilleştirilmek senin için pek iyi olmadı! '
- 'Çok iyi oldu! ' dedi tilki. 'Buğdayların rengini düşün.' Sonra da, 'Gidip güllere bak şimdi,' diye ekledi. 'Kendi gülünün eşi benzeri olmadığını göreceksin.Sonra da gel vedalaşalı. Sana armağan olarak bir sır vereceğim.' Küçük prens gidip güllere baktı.
- 'Siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz,' dedi. 'Hatta hiçbir şeysiniz şu anda.Çünkü ne bir kimse sizi evcilleştirdi, ne de siz bir kimseyi.Ilk gördüğüm zamanki tilkim gibisiniz. O zaman yüz bin başka tilkiden herhangi biriydi. Ama şimdi dostum oldu ve benim icin eşi benzeri yok.'
Güller çok utanmışlardı.
- 'Çok güzelsiniz, ama boşsunuz benim için,' diye sürdürdü sözlerini küçük prens. 'Insan sizin için ölemez. Doğru, gelip geçici biri için benim çiçeğimin sizden hiçbir farkı yok. Ama o benim icin yüzlercenizden daha önemli; çünkü suladığım,cam bir fanusun altına koydugum, önüne siperlik yerleştirdiğim çiçek o.Çünkü tırtılları ben onun için öldürdüm. (Birkaç tanesini bıraktık, sonradan kelebek oldular.) Çünkü, yakındığı ya da övündüğü, ya da hiçbir şey söylemediği zamanlarda dinlediğim çiçeğim o benim. Çünkü o BENİM çiçeğim.' Tilkinin yanına döndü sonra:
- 'Hoşça kal,' dedi.
-'Hoşça kal,' dedi tilki. 'Işte sana bir sır, cok basit birşey; Insan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez'.
- 'Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez,' diye yineledi küçük prens; unutmamalıydı bunu.
- 'Gülünü senin icin önemli kılan, onun icin harcamış olduğun zamandır.'
- 'Onun icin harcamış olduğum...' diye yineledi kücük prens.Unutmamalıydı bunu.
- 'Insanlar unuttular bunu,' dedi tilki. 'Ama sen unutmamalısın.Evcilleştirdiğimiz şeylerden sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun...'
- 'Ben gülümden sorumluyum,' diye yineledi küçük prens.Bunu da unutmamalıydı...
yorgunluk
31.03.2008 - 17:59YORGUNLUK benim genel halim... Bana ' Nasılsın? ' diye soranlara, en sık verdiğim yanıtın ' Yorgunum' demek olduğunu keşfettiğim günden beri, daha bilinçli olarak yorgunum! Şu memlekette yaşayıp da yorgun olmamak mümkün mü? Beden yorgunluğu dediğin ne olacak, iki- üç dinlenmeyle geçer. Ama ben aslında ruh yorgunuyum, gönül yorgunuyum, hayat yorgunuyum; öğrenmek, bilmek, anlamak, anlamış gibi yapmak, düşünmek, hissetmek, tanımak, tanık olmak, katlanmak, anlayış göstermek, görmezden gelmek, üzerinde durmamak, idare etmek, üzülmemiş görünmek, alışmak, alışmak, alışamamak, sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum... Tam da artık bu memlekette, dünyada hiç bir şey beni şaşırtamaz sanırken, her seferinde yeniden şaşırmak yorgunuyum.
herşey
30.03.2008 - 17:35HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR, SENDE BİTER!
Çaresizlik öğrenilmiştir.
Başarılı olmak da öğrenilebilir.
Sende sandığından fazlası var!
Gelebileceğin en iyi yerde değilsin.
Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır.
Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur.
Rüzgarı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren!
Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık.
Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.
Her şey seninle başlar!
Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın.
Hayatta ya tozu dumana katarsın,
Ya da tozu dumanı yutarsın.
Seçim senin!
(Herşey Seninle Başlar adlı kitabın arka kapak yazısı)
gitme
27.03.2008 - 22:49AKARSUYA BIRAKILAN MEKTUP
İncecikti
gül dalıydı
dokunsam kırılacaktı
dokunmadım
kurudu
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.
Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
Neden akşam oluyorum tren kalkınca,
Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince,
Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum?
Öyle çok acımasız ki, öyle birdenbire ki..
Az önceki çiçekler nasıl da diken diken.
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.
O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti.
O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti.
Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz.
Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı.
Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı.
Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı.
Nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç...
Hasan Hüseyin Korkmazgil
mavi sevda
27.02.2008 - 18:17Çocukken geceleri yıldızlara bakardım...
Başımı gökyüzüne kaldırır heyecanla yıldızları sayardım; kaçında aşk vardı, kaçından böyle görünürdü gökyüzü, kaçında denizler bu kadar güzel ve kaçında aşk maviydi...
Yıllar sonra senin gözlerinde gördüm yıldızları... Gözlerinde o çocukluk heyecanımı yaşadım yeniden. Mavi denizleri, mavi gökyüzünü, mavi aşkı gördüm... Belki de onun için sen gözlerini kapattığında sönüyor yıldızlarım...
Gözlerinden bir yol çizdim kendime, yıldızlara tutunarak ulaştım aşka... Aşk maviydi; gözlerinde aşka bulandım... Şimdi belki de bu yüzden; gözlerini kapadığında yolumu kaybedişim...
Şiirler okurdum gökyüzüne bakarak; nefesimden cam buğulanırdı... Adımı yazardım o şiirli buğuya, yanında bir boşluk bırakarak... Sonra yanına eklenecek mavi aşkımı hayal ederdim saatlerce... Şöyle olmalı, böyle bakmalı, böyle konuşmalı...
Şimdilerde gözlerine bakarak şiirler okuyorum içimden, sen duymuyorsun... Gözlerinin buğusuna adımı yazıyorum, yanına da mavi aşkımı; yani seni... Kapasan gözlerini, buğusu silinecek, adım silinecek gözlerinden, aşk silinecek...
Bir şiir okuyorum soğuk cama yaslanıp;
“Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum kapama gözlerini” diye biten...
Şimdi gözlerini kaparsan; gözlerindeki yıldızlar sönecek...
Şimdi gözlerini kaparsan; maviler çok üşüyecek...
gitmek
24.02.2008 - 21:12GİTMEK
Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.
Öyle 'yanına almak istediği üç şey' falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız 'kalk gidelim',
öbür yanımız 'otur' diyor.
'Otur' diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
'Sırtında yumurta küfesi olmak' diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel
CAN YÜCEL
özlem
03.02.2008 - 00:13Özlem nedir diye sorsaydın dün
Farklı anlamlarda anlatırdım sana
Ama şimdi özlem deyince
Yüzüme güzel bir tebessüm geliyor...
Özlem nedir diye sorsaydın dün
Konuşur dururdum bolca
Ama bu seni düşünmek
Seni akla getirmek olmazdı...
Özlem nedir diye sorsaydın dün
Bilmiyorum gerçek anlamını derdim
Ama şimdi sorarsan bana
Özlemin adı SENSİN....
korkuyorum
31.01.2008 - 16:45Korkuyorum....
Hayat korkutuyor beni..
Sen korkutuyorsun beni..
Güneş korkutuyor beni..
Yollar korkutuyor beni..
Korkuyorum....
Duygularım korkutuyor beni
Düşüncelerim korkutuyor beni..
Kalbim korkutuyor beni..
Sen korkutuyorsun beni..
Korkuyorum...
Seni istemek korkutuyor beni
Seni özlemek korkutuyor beni..
Seni görmek korkutuyor beni..
Seni görmemek korkutuyor beni..
Korkuyorum..
Ellerimde seni görmek..
Gözlerimde seni görmek..
Saçlarımda seni görmek..
Asıl önemlisi kalbimde seni görmek
Korkutuyor beni...
göz
31.01.2008 - 16:17Küçücük gözlerinle kocaman baktın bana
Gözlerin küçüktü bakışların kocaman
Kocaman bakışlarında gördüğüm
Kocaman koskocaman bir hayatın özetiydi..
Küçük gözlerin kocaman sevgi doluydu
Sevgi doluydu kocaman bakan gözlerin
Kocaman hayatın ardından bakan küçük gözlerin
Kocaman sevgi saçıyordu kocaman bakan gözlerin..
Afacan bir çocuk oturmuştu gözlerine
Sevgiyle bakıyordu afacan çocuk
Kocaman sevgiyle bakıyordu afacan çocuk
O afacanı hiç kaybetme :-)))
kader
19.01.2008 - 20:35Kaderin amansız oluşu değilidir sorun; çünkü insan birşeyi inatla isterse onu elde eder. Korkunç olan istediğimiz şeyi elde ettikten sonra ondan bıkmamızdır. O zaman sucu kaderde değil, kendi isteğimizde bulmalıyız.
sevgi
19.01.2008 - 18:53'Sevgi' olmasa, yaşanabilir bir yer olur mu dünya? .....Dünyayı yaşanılabilir kılan en önemli şey sevgidir....
üç şey
19.01.2008 - 18:50Sağlık, Sevgi, Mutluluk..
seni sevmiyorum baba
19.01.2008 - 18:23Keşke 'seviyorum' diyebilseydimm.'Baba' kelimesinin karşılığı ben de sorun, sorun sorun..Keşke gurur duyacağım bir babam osaydı....
kayboluş
19.01.2008 - 11:22'Seni tanımıyorum. Tanımak istiyor muyum, onu da bilmiyorum. Ama bir gerçek var ki, geldin, hayatımın merkezine oturdun' dedi kız.
Erkek ise 'rahat ol' diyordu. 'Yeter ki sen rahat ol'.
'Unutmuştum uzun süredir bu duyguları..Heyecanlanmayı...Birini düşünmeyi...Onun sözleriyle uyuyp, onun sözleriyle uyanmayı' dedi kız.
'Rahat o diyordu' erkek. 'Yeter ki sen rahat ol'
'Sabahlara kadar konuşmamıştım böyle kimseyle. Hem de hiç uykum gelmeden' dedi kız.
'Rahat ol' dedi erkek. 'Yeter ki sen rahat ol'
Erkek 'rahat ol' dedi.Kız rahat olamadı. Erkek 'yeter ki sen rahat ol' dedi. Kız erimeye başladı. Erkek 'rahat ol lütfen' dedi. Kız ufalıp yok oldu.
KAYBOLDU...
denizin rengi
14.01.2008 - 23:37Denizin rengine ben hep mavi dedim. Onlar siyah dedi. Hatta içlerinde kırmızı diyenler bile çıktı. Lacivert deseler belki kabul edecekim maviye yakın diye. Ama olmadı. Mavi diyen olmadı.
Şimdi sen çıkmış, 'deniz mavi' diyorsun.Lacivert de demiyorsun....Mavi diyorsun...Denizin rengi mavi...Nasıl olur bu? ...
Ben yıllarca 'denizin rengi mavi' diye bas bas bağırdım.Bunu kanıtlamak için uğraştım...Mücadele verdim...İnandıramadım...
Sana hiçbirşey sormadan 'mavi' diyorsun. Mavi.....
Madem denizin mavi olduğunu biliyordun;
Ben 'denizin rengi mavi' diye bas bas bağırıken, bulunduğun yerden çıkıp;
'Niye bağırıyorsun? Elbette denizin rengi mavi' niye demedin.
Sahi...Ben bağırırken sen neredeydin? ......
Toplam 83 mesaj bulundu