Zaman aslında kendiliğinle sınırlı olanla kendi dışındaki sınırsızın, açtığı aralıkta vasıf kazanır, yani, bir yoğunlaşmanın sınırsızlığı cisimde toparlanır, dağıldığı yerde cisimliğini koruması burdakinden farklı olmasın istersen, burayı oluşturan hacmin içindeki yerini belirleyen ışımayı da bünyende tutmak için bu sonsuz etiğin imkanlarınıda damarlarında gezdirmeyi bilmen lazım, bunu başka bir çıkışı yok.
İrade hemen ve kendiliğinden ortaya çıkan bir yapılanma değildir, aile ortamının katkıları dışında çevreyi bile eklesen tam yararı olmayacaktır, mutlaka bir altyapıyla da pekişmesi gerekir, o da doğru bilgiyi edinmek, Türk Tarihin de dikkatli bakılırsa binlerce yılda en başarılı görülen hala dünya ve ülkede takdir edilen isimler bilgi birikimi yüksek isimlerdir, Gazneli, Fatih, Atatürk gibi, tesadüfen bir şey olmaz, tabii ki, bir genetik altyapın olacak ama, üstüne bir şey koymazsan, körelir gider, ayrıca koyduklarında en çok çetin karşılaşmalarda ne yapacağını bilmekle, iyice oturur ve yanlışa da düşmeden içinden çıkarsan, sınav kağıdın da artık boş değildir, ver elini yarın.
İnsan tehlikeli bir kusurdur. - Jean BAUDRİLLARD, Fransız Filozof.
Her çağda öyleydi, sınav da kusurlarını düzelttin mi bakmak için, yoksa zaten düzeltecek ebediyyen,
Bu evrenin güçlüğü fazladan, kimlik, kişilik anonimleşmesi, kitle iletişimin algıyı çöplemesi, moda akımlar, bütün damarlara farkında olmadan yayılacak, eski yüzyıllar gibi az veya çok rehberin de katkısı yok artık, ciddiye alan çıkmaz, alsa da tek tük, tam direnç sınavı verilir, yani. Okyanusda yüzen bir şişe mantarı gibi gezersin, yutulmamak için direnerek.
Biz ancak gerçekten direnirken varoluruz. - D.H. Lawrence, İngiliz Romancı, Dahi. Bir maden işçisinin oğluydu, ama, yetenekli Jonathan Swift, Keats gibi en yoksul ailelerden gelme, ve onlar gibi de uzun süre dışlandılar, başarıları görülmek istenmedi, şimdİ İngilizlerin haklı olarak, en çok övündükleri kişilikler, bizde de bu tür kişiilklere önem veren çok kısıtlıdır, ondan sen vize istersin, o vize verir. Önce altyapın güçlü olacak, çok paran da olsa itibarın bu kadar oluyor, kendine değer vermezsen.
Arzu imkansızdır, nesnesini imha eder, ne aşıklar bir olabilirler, ne de narsist iki, çünkü arzu imkansızdır, hiçi arzu etmek gerekir. Hayatımız imkansızlık içeren bir saçmalıktır, istediğimiz herşey onlara bağlı koşullar ve sonuçlarla çelişkilidir, her olumlumamamız, karşıt olumlamayla beraberdir ve tüm hislerimiz karşıtıyla karışmış, zira yaratılanlar olarak, Tanrı ve Tanrıdan sonsuz farlılar olarak çelişkiyizdir. Sefaletimiz gerçektir, onu candan sevmeliyiz, geri kalan her şey de hayal. İmkansızlık doğa üstüne de açılır, onu yalnızca çarpabiliriz. Bir başkası da açar. Düşten çıkış imkansıza dokunarak mümkündür, düşte imkansızlık bulunmaz, ama, eylemsizlik vardır. Bizler bilen, isteyen ve seven varlıklarız, ve bilginin, isteğin ve sevginin nesnelerine dikkatimizi verdiğimiz anda, imkansız olmayan hiçbir şeyin olmadığını açıkça kabul ederiz. Biz ele geçirilemez olanı ele geçirmeye itiliriz. Sınırı kabul etmek, buna kafa yormak, tüm acılığının tadına varmak, en iyisi olacaktır.
Sen nice ki düş görürsün, düşüm ben sana,
Nice ki sen uyarırsın, ben isteminim, ve
hakanıyım, bütün görkemlerin, ve yıldız
sessizliğince büyümekteyim, taa üstünde
eşsiz zaman kentinin.
RİLKE, ŞAİR, Mistik, Bu şiirde - Varim, ey kaygılı - isimli, Tarihsel Vahdeti Vücud örneklerinden.
Bu aşkınlık konusu kuşkusuz psişik bir olgu, bir canlı olmasa, neden olsun, kör bir olay değil ki, gören bir yerleşme şekli, yani ifade dayatmasıyla beynin fikri yapısında bir alışverişle kaynaşma halinda alana çıkıyor, geri çekilme de olsa, uzaklaşan bir kaynaklaşma da, ortak noktası, akan bir şeyin noktasal toplanmayla dilde billurlaşması olarak öne çıkıyor, yoksa marifet mi, yoksa, bilincin bir marifetleşmesi mi, işte o kararsız bir kesinlik, kısaca daha açıklanamasına kimbilir ne zamanlar gerekir, bu sadece bir ip ucu bile denemez, kıyısından bir şeyler.
Kısaca tarihte yöneten ve yönetilenin olmadığı tek bir saat ve coğrafya yoktur, ama, hıncıda vardır, evde karı koca çocuktan başla ve nasıl birbirlerine hep kendini haklı görerek kızdıklarına bak, bunu topluma, ülkelere yay, savaşlar neden var, hele ekonomik nedenler keskinse, ve insanlık tarihi neden maşallah, mezbaha benzer anlarsın, sadece 250 yılında savaş yok, kayıtlara göre, ama, burda ipe sıkı sarılan, doğrudan şaşmayan az sayıdada olsa ipi göğüsler, oyun da sınav da bu, Marks kendisi bile adil değilken adalet peşindeymiş gibi kendi hıncını boşaltıyordu, başarılı da oldu, milyonlarca insanı vahşete sevkederek, fırına yolladı, kendiyle birlikte, ve gene başa dönüldü, gene yeni bir vahşetin hazırlıkları devam ediyor, ve şimdi yeni kuramlarla, Butler lara veya benzerlerine iyi bakın ne hazırlandığı ve neye mal olacağı yavaştan uç verir. - Ulus devlet marşını kim söyler, Savaş Tertipleri vb. - Toynbee nin İngiliz Gizli Servisi danışmanlığı nöbet devreder, yeni egemene ve böyle gider, son hesap günü gelinceye değin. sonra da dökümü çıkarılır, orda zındıklık nasıl bir tuzak mış göremeyene ya da görmeyene de gösterilir.
Hanginiz iyi ve güzel işler yapacak görelim ve gösterelim diye hayatı ve ölümü yarattık. - KENDİ.
Vahiy olmadan da din diye bir şey olmaz, doğrudan kendi konuşmadığı hiçbir şey din değildir, senin zırvalarındır daha çok, şu söylenende de anlaşılmayacak bir şey yok, kötüsünü yapmak istiyorsan, anlamadım dersin olur biter, sen de öyle.
Şüphesiz bilgeliği seven böyle olmalıdır, hakikaten kendisiyle saf ve kirlenmemiş bir birlik arar, ancak ona ulaşmanın tek bir yolu yoktur. elbette herkes bu benzersiz ve en hakiki iyiliği kendi sağlığı ve kuvveti ölüsünde kavrar. Onda tarif edilemez ve akıl ermez zihinsel bir ışık vardır, bizim bildiğimiz ışık bize ona, yani bilgeliğin ışığına, nasıl sahip olabileceğimizi öğretebilir. Zira öyle sağlıklı ve sıhhatli gözler vardır ki, hiç tereddütsüz güneşe doğrudan bakabilirler. Onlar için ışık bir bakıma sağlığın kendisidir.
AUGUSTINUS, Antik Roma Filozof ve Teoloğu, - Berberi kökenlidir - 354 - 430
Çev. Fırat ÇELEBİ.
Bu evrede buralarda, bu kavramlara değer veren 7 senelik süreçte hiç kimse çıkmadı bana yarayan bir şey var mı ve taş koymaktan başka, maalesef ikiside işinizi çözmeyecek, sadece bu kavramlar bana uyar ve burdan bana bitmeyen bir ödül çıkara aklı yatanlar, kendini ispatlayarak yararlanabilir, ya de ne isterse onu yapar, sadece fikir versin diye alıntıladım.
İmkanların dışında bir kent bu, yolunun taşları elmas baştan başa,
Dört bir yanını ışık orduları kaplıyor, dağılıyor yüzünü örten bulutlar,
gönül şenliği duyman yaklaştı, Haydi girelim artık.
Teknik, aynı zamanda barbarlıktır. - Michel HENRİ, Fransız Filozof,
Çok işimizi görür işimiz kolaylaştırır, ama, aynı zaman da bizim de işimizi görür, parçalar atar, hayat oyunu, oyuna gelmeyin, onun bizim işimizi görmek için bir araç olduğunu bilin, onun aracı, oyuncağı olmayı değil, insan olmayı hedefleyin, bizim geçmiş medeniyetimizin öğrettiği gibi, avantajınız o bu fikri yaşamamış olanlardan, her duyduğunu benimsemeden önce, altın fırsatı kaçırmayın.
Psişen önde gelen tetikçindir, seni harcamasına izin verme, özellikle Modern evrede bu hızla artar, infazdan önce elini tutabilirsin, Kuranı iyi anlayarak, devamlı bunu söylüyorum, yoksa herhangi bir rüzgarda kapılman işten değil, pusuda seni bekliyor devre dışı bırakmak için, eleme çağında, ipe asılan ipi göğüsler, sınav da bu, oyun da.
Şehir endüstriyel yapının güçlenmesiyle sınıfsal çelişkiyi de keskinleştirir, tarımsal evrede dert olmayan her türlü psişik özellik boğazını sıkmaya başlar, düşmanlık katsayısı artar, şehir zorluğu da nedeniyle, çatışmaya ivmelendirir, yani ruhsal sağlığını, dolayısıyla fiziksel sağlığını da koruman güçleşir, bu da doğrudan ağır bir maliyet yükler, rekabetle kaybettiklerini de ekle, altında ezilmeye başlarsın, kötülüğü saymıyorum o bonus, anonimleşen insan, daha kolay doğasının zararlı yanlarını sergilyebileceği bir ortama kolayca devrili, ordan da kalıcı devre dışı bırakılır, ondan Modern evre, şehrin ve endüstirnin keskinleştiren yapısıyla insanı doğrar atar, ilacı Kuranın rehberliğine anlayarak, uyum sağlayabilmektir, artık eskisi gibi toplumsal yapıda yaygınlaşamaz ama, bireysel adanmışlık hiç olmazsa kendini kurtarır, yalnız bile kalsan, ki zaten öylesin, berabermişin gibi geliyor, seni yıkacak unsurları, çabucak altedersin, yani doğrudan sağlığına katki yapar . Kolay gelsin.
Teneke bildiğin tenekedir, ama, samimi insan candır, teneke olmasa da olur, ama, can olmazsa ölürsün, üstelik ötesi de yoktur. Denklemi budur. İster çözersin ister çözülür. Hayat oyunu.
Bir bütünü tamamlayan olarak düşünülür, hayır tamamlamaz, koptuğu için bütündür, zaten kendi içinde bütün olan neden bütünü tamamlasın, parça çekildiği köşesinde temsil eder bütünü, ayrıca tamamlaması gerekmez zaten bir özet olarak, parçalamış hali büsbütün değil, bütüne özgü bir bütünlük içerir.
Munchun ünlü tablosu - Çığlık - isimli eserine yazılmış bir yorumda - ilerde bir hastane vardı çok etkilenmiş - yani süzmelik evrensel bir olgu, eleştirmenin gördüğü bu, halbuki kendi döneminde ki Zolanın - Hayvanlaşan insan - kitabına yakın dönem, Modernle birlikte başlayan insandaki iç duvarların bir bir çöküşünü belgeleyen bir kopuşun destansı çığlığıdır, yeni dönemin ezdiği insanı resimler, hiç bir desteği kalmamış, kendi içinde de bir tahkimat yaratamamış, şehrin anonim insanındaki kayıp kıtayı bir çığlıkla dışa vurur, artık yerine konulamayacak bir kıta, insanın ağır sınavı, söylemek istediğim oydu, bu sınavda uçurumu seçmek zorunda değiliz, hala önlem alabilecek bir birikimimiz var, ve bu tuğlalar hepsi olmasa da geç olmadan yerine konabilir belki.
Şiirin sonsuzluğunu ağzından taşıran gülüşlerle,
ama, burada erinç birinin düşüncesi, ateş yanar,
romanın öğrettiği gibi, ayna eritir ve kalıba döker,
kendini ve devinir, ve yakalar, hiçbiryerden parlak
yanan soluğu, ateşe camsı bir ışıltı solur. Bir alışılmışlığı
odanın, alışılmışlığında, güçlü bir portre çünkü ilkten
önce gelen, bir ikinci gibi, içinde gerçek yalanların
saklandığı, ve hala hayatta kaldığı siyah gerçekdışı.
Gün kabartmaları parçalanır güz gecesinde, ateş
söner ve kitap tamamlanmıştır. Durgunluk bilincin
durgunluğu. Varoluş damarlarının içinde atar, bilgisi
soğuk, kimsenin olmayan birisinin yüreğinde. Ve biri
titrer, anlaşılmak ve sonunda anlamak için, bilmek
şeyleri, çok iyi görmenin ölümcüllüğüne dönüşmüş gibi.
Nasıl da güzel, sarılıp okşaman, kızkardeşim,
kadınım, sarılıp okşaman nasıl tatlı, nasıl daha
iyi şaraptan ve süründüğün yağların kokusu tüm
ıtırlardan, el değmemiş bal damlıyor dudakların
kadınım, dilinin altı sütle bal, ve Lübnan kokuyor
giysilerinden, kapalı bir bahçesin sen kadınım,
kapalı bir pınar, mühürlenmiş kaynak. Bir nar
cümbüşü bahçen, içinde en güzel yemişler.
Nasıl da güzel ayakların, sandallar içinde soylu kız,
kalçalarının çevresi nasıl da ustaca yontulmuş mücevher.
Ay biçimi bir kupa dişiliğin, şerbeti eksilmesin içinden,
bir buğday istifi bedenin, zambaklar sarmış çevresini.
Memelerin tıpkı ikiz yavruları ceylanın, boynun fildişi kule,
Bath Rabbim kapısındaki Heşbon havuzlarını andırıyor
gözlerin. Nasıl da güzelsin sevgilim, nasıl da tatlı, benzersiz
tatlar içinden. Hurma ağacını andırıyor öyle duruşun, ve
salkımlarını memelerin, tırmanayım dedim hurma dalına,
dallarını tutayım, memelerin salkım olsun asmaya, soluğun
elma koksun daha, bir mutluluk şarabı ağzın, o şarap ki
sevgili için akar dümdüz ve kayar gider, dudağından uyuyanların.
Sevdiğiyim ben onun, yüreği yalnız beni özler. Sabah erken inelim
bağlara, bakalım çiçeklenmiş mi asma, tomurcuk vermiş mi nar,
orda sevgimi vereyim sana. Dışarıda bulurdum seni öperdim,
kötü bakmazdı kimse, Başımın altında durur sol eli, sağıyla
bedenime sarılır. Mühür gibi koy beni yüreğine, mühür gibi kolun
üstüne, çünkü ölüm gibi güçlüdür sevgi, ölüler ülkesi gibi sarptır
tutku, ve alev yanığıdır yanıkları, seller gelse söndüremez sevdayı,
ne de ırmaklar bastırır, malın mülkünü dökse de biri, hor görülür,
kınanır, sevilmek için, kızkardeşimiz daha küçük, henüz çıkmamış
memeleri, ne yaparız onun için, gelip isterse biri, kale duvarıysa
kızkardeşimiz, gümüş kuleler dikeriz üstüne, bir kapıysa eğer, ağaç
masalar koyardık ardına, kale duvarıyım ben, kuleler gibidir memelerim,
dinginliği bulanım ben onun gözlerinde. kaç sevgili kaç, ceylana yavru
yavru geyiğe benzer, güzel kokulu dağların tepesinde.
Yavrum, sevgilim, sen, tadını bir bilsen,
orda yaşamanın birlikte, keyfince sevmenin,
ölünceye değin, o sana benzeyen ülkede.
Puslu gökte yer yer, o ıslak güneşler, Senin
yaş içinde parlayan ıslak gözlerince, bir gizemli
ince tat verir, gönlüme her zaman. Orda herşey
süs ve güzellik, erinç, haz ve dirlik düzenlik.
Baudelaire, Fransız DAHİ ŞAİR, 1867
Bu şiir aslında mistik bir izlenimde öte fotoğrafı verir, ama, Baudelaire, mistik gibi görülmez, aslında sorun, klasik anlayışa fazla yüklenmekten, o moderni sezen ve gelecek yeni dönem sınavındaki ağır koşulları, esinde uzaktan gelen dalgayla anlar, tıpkı Arendt, in aslında bu kaos ve vahşetin öncülü, antık çağlardan çıkar gelir demesi gibi, yani klasik mistiğin gördüğünden doğal olarak farklı olacaktı, çünkü başka bir evreyi önceden fotoğraflıyor, bir akibet izlenimi olarak, onun için dile getirişi geçmişe benzemez, kategori dışı kalır, halbuki yanlıştır, tam da mistiktir, sadece dönem gereği başka bir giriş yapmak zorundadır.
Gene Kuranda birbirine karışmayan tatlı, tuzlu sudan bahseder denizde, bunu Fransız belgeselci, Cebelitarıkda yaptığı gemi araştırmalarında kanıtladı, - Jacgues Cousteau - 1970 ler.
boşlukta hacim kaplamak
16.07.2023 - 10:52Zaman aslında kendiliğinle sınırlı olanla kendi dışındaki sınırsızın, açtığı aralıkta vasıf kazanır, yani, bir yoğunlaşmanın sınırsızlığı cisimde toparlanır, dağıldığı yerde cisimliğini koruması burdakinden farklı olmasın istersen, burayı oluşturan hacmin içindeki yerini belirleyen ışımayı da bünyende tutmak için bu sonsuz etiğin imkanlarınıda damarlarında gezdirmeyi bilmen lazım, bunu başka bir çıkışı yok.
irade
16.07.2023 - 10:31İrade hemen ve kendiliğinden ortaya çıkan bir yapılanma değildir, aile ortamının katkıları dışında çevreyi bile eklesen tam yararı olmayacaktır, mutlaka bir altyapıyla da pekişmesi gerekir, o da doğru bilgiyi edinmek, Türk Tarihin de dikkatli bakılırsa binlerce yılda en başarılı görülen hala dünya ve ülkede takdir edilen isimler bilgi birikimi yüksek isimlerdir, Gazneli, Fatih, Atatürk gibi, tesadüfen bir şey olmaz, tabii ki, bir genetik altyapın olacak ama, üstüne bir şey koymazsan, körelir gider, ayrıca koyduklarında en çok çetin karşılaşmalarda ne yapacağını bilmekle, iyice oturur ve yanlışa da düşmeden içinden çıkarsan, sınav kağıdın da artık boş değildir, ver elini yarın.
artık
16.07.2023 - 09:40İnsan tehlikeli bir kusurdur. - Jean BAUDRİLLARD, Fransız Filozof.
Her çağda öyleydi, sınav da kusurlarını düzelttin mi bakmak için, yoksa zaten düzeltecek ebediyyen,
Bu evrenin güçlüğü fazladan, kimlik, kişilik anonimleşmesi, kitle iletişimin algıyı çöplemesi, moda akımlar, bütün damarlara farkında olmadan yayılacak, eski yüzyıllar gibi az veya çok rehberin de katkısı yok artık, ciddiye alan çıkmaz, alsa da tek tük, tam direnç sınavı verilir, yani. Okyanusda yüzen bir şişe mantarı gibi gezersin, yutulmamak için direnerek.
Biz ancak gerçekten direnirken varoluruz. - D.H. Lawrence, İngiliz Romancı, Dahi. Bir maden işçisinin oğluydu, ama, yetenekli Jonathan Swift, Keats gibi en yoksul ailelerden gelme, ve onlar gibi de uzun süre dışlandılar, başarıları görülmek istenmedi, şimdİ İngilizlerin haklı olarak, en çok övündükleri kişilikler, bizde de bu tür kişiilklere önem veren çok kısıtlıdır, ondan sen vize istersin, o vize verir. Önce altyapın güçlü olacak, çok paran da olsa itibarın bu kadar oluyor, kendine değer vermezsen.
benlik
16.07.2023 - 06:37Arzu imkansızdır, nesnesini imha eder, ne aşıklar bir olabilirler, ne de narsist iki, çünkü arzu imkansızdır, hiçi arzu etmek gerekir. Hayatımız imkansızlık içeren bir saçmalıktır, istediğimiz herşey onlara bağlı koşullar ve sonuçlarla çelişkilidir, her olumlumamamız, karşıt olumlamayla beraberdir ve tüm hislerimiz karşıtıyla karışmış, zira yaratılanlar olarak, Tanrı ve Tanrıdan sonsuz farlılar olarak çelişkiyizdir. Sefaletimiz gerçektir, onu candan sevmeliyiz, geri kalan her şey de hayal. İmkansızlık doğa üstüne de açılır, onu yalnızca çarpabiliriz. Bir başkası da açar. Düşten çıkış imkansıza dokunarak mümkündür, düşte imkansızlık bulunmaz, ama, eylemsizlik vardır. Bizler bilen, isteyen ve seven varlıklarız, ve bilginin, isteğin ve sevginin nesnelerine dikkatimizi verdiğimiz anda, imkansız olmayan hiçbir şeyin olmadığını açıkça kabul ederiz. Biz ele geçirilemez olanı ele geçirmeye itiliriz. Sınırı kabul etmek, buna kafa yormak, tüm acılığının tadına varmak, en iyisi olacaktır.
Simone Weil, Fransız, Mistik Filozof, 1943
kent
12.07.2023 - 08:52Sen nice ki düş görürsün, düşüm ben sana,
Nice ki sen uyarırsın, ben isteminim, ve
hakanıyım, bütün görkemlerin, ve yıldız
sessizliğince büyümekteyim, taa üstünde
eşsiz zaman kentinin.
RİLKE, ŞAİR, Mistik, Bu şiirde - Varim, ey kaygılı - isimli, Tarihsel Vahdeti Vücud örneklerinden.
transandantal
11.07.2023 - 20:28Bu aşkınlık konusu kuşkusuz psişik bir olgu, bir canlı olmasa, neden olsun, kör bir olay değil ki, gören bir yerleşme şekli, yani ifade dayatmasıyla beynin fikri yapısında bir alışverişle kaynaşma halinda alana çıkıyor, geri çekilme de olsa, uzaklaşan bir kaynaklaşma da, ortak noktası, akan bir şeyin noktasal toplanmayla dilde billurlaşması olarak öne çıkıyor, yoksa marifet mi, yoksa, bilincin bir marifetleşmesi mi, işte o kararsız bir kesinlik, kısaca daha açıklanamasına kimbilir ne zamanlar gerekir, bu sadece bir ip ucu bile denemez, kıyısından bir şeyler.
tarih
09.07.2023 - 09:16Kısaca tarihte yöneten ve yönetilenin olmadığı tek bir saat ve coğrafya yoktur, ama, hıncıda vardır, evde karı koca çocuktan başla ve nasıl birbirlerine hep kendini haklı görerek kızdıklarına bak, bunu topluma, ülkelere yay, savaşlar neden var, hele ekonomik nedenler keskinse, ve insanlık tarihi neden maşallah, mezbaha benzer anlarsın, sadece 250 yılında savaş yok, kayıtlara göre, ama, burda ipe sıkı sarılan, doğrudan şaşmayan az sayıdada olsa ipi göğüsler, oyun da sınav da bu, Marks kendisi bile adil değilken adalet peşindeymiş gibi kendi hıncını boşaltıyordu, başarılı da oldu, milyonlarca insanı vahşete sevkederek, fırına yolladı, kendiyle birlikte, ve gene başa dönüldü, gene yeni bir vahşetin hazırlıkları devam ediyor, ve şimdi yeni kuramlarla, Butler lara veya benzerlerine iyi bakın ne hazırlandığı ve neye mal olacağı yavaştan uç verir. - Ulus devlet marşını kim söyler, Savaş Tertipleri vb. - Toynbee nin İngiliz Gizli Servisi danışmanlığı nöbet devreder, yeni egemene ve böyle gider, son hesap günü gelinceye değin. sonra da dökümü çıkarılır, orda zındıklık nasıl bir tuzak mış göremeyene ya da görmeyene de gösterilir.
Hanginiz iyi ve güzel işler yapacak görelim ve gösterelim diye hayatı ve ölümü yarattık. - KENDİ.
Vahiy olmadan da din diye bir şey olmaz, doğrudan kendi konuşmadığı hiçbir şey din değildir, senin zırvalarındır daha çok, şu söylenende de anlaşılmayacak bir şey yok, kötüsünü yapmak istiyorsan, anlamadım dersin olur biter, sen de öyle.
elemek
03.07.2023 - 18:11Şüphesiz bilgeliği seven böyle olmalıdır, hakikaten kendisiyle saf ve kirlenmemiş bir birlik arar, ancak ona ulaşmanın tek bir yolu yoktur. elbette herkes bu benzersiz ve en hakiki iyiliği kendi sağlığı ve kuvveti ölüsünde kavrar. Onda tarif edilemez ve akıl ermez zihinsel bir ışık vardır, bizim bildiğimiz ışık bize ona, yani bilgeliğin ışığına, nasıl sahip olabileceğimizi öğretebilir. Zira öyle sağlıklı ve sıhhatli gözler vardır ki, hiç tereddütsüz güneşe doğrudan bakabilirler. Onlar için ışık bir bakıma sağlığın kendisidir.
AUGUSTINUS, Antik Roma Filozof ve Teoloğu, - Berberi kökenlidir - 354 - 430
Çev. Fırat ÇELEBİ.
Bu evrede buralarda, bu kavramlara değer veren 7 senelik süreçte hiç kimse çıkmadı bana yarayan bir şey var mı ve taş koymaktan başka, maalesef ikiside işinizi çözmeyecek, sadece bu kavramlar bana uyar ve burdan bana bitmeyen bir ödül çıkara aklı yatanlar, kendini ispatlayarak yararlanabilir, ya de ne isterse onu yapar, sadece fikir versin diye alıntıladım.
aşk
01.07.2023 - 05:58İmkanların dışında bir kent bu, yolunun taşları elmas baştan başa,
Dört bir yanını ışık orduları kaplıyor, dağılıyor yüzünü örten bulutlar,
gönül şenliği duyman yaklaştı, Haydi girelim artık.
Şeyh GALİB, ŞAİR.
örnek
30.06.2023 - 10:21Herkes evrene baktı, ben dönüp kendime baktım, bir daha dönen olmadı. - Hallac.
anlamak
29.06.2023 - 04:57Ezberle solan bir güldür.
acıklı
27.06.2023 - 04:12Varoluşumuzu öğrenmek çok acıdır, ama, yapacak bir şey de yoktur. - Ralp Waldo EMERSON,
Halbuki yapacak bir şey vardır, bunu dedelerimiz yaptı, Kuranın ipine sıkı sarılmak.
teknik
27.06.2023 - 03:30Teknik, aynı zamanda barbarlıktır. - Michel HENRİ, Fransız Filozof,
Çok işimizi görür işimiz kolaylaştırır, ama, aynı zaman da bizim de işimizi görür, parçalar atar, hayat oyunu, oyuna gelmeyin, onun bizim işimizi görmek için bir araç olduğunu bilin, onun aracı, oyuncağı olmayı değil, insan olmayı hedefleyin, bizim geçmiş medeniyetimizin öğrettiği gibi, avantajınız o bu fikri yaşamamış olanlardan, her duyduğunu benimsemeden önce, altın fırsatı kaçırmayın.
psişe
26.06.2023 - 07:23Psişen önde gelen tetikçindir, seni harcamasına izin verme, özellikle Modern evrede bu hızla artar, infazdan önce elini tutabilirsin, Kuranı iyi anlayarak, devamlı bunu söylüyorum, yoksa herhangi bir rüzgarda kapılman işten değil, pusuda seni bekliyor devre dışı bırakmak için, eleme çağında, ipe asılan ipi göğüsler, sınav da bu, oyun da.
şehir
26.06.2023 - 06:47Şehir endüstriyel yapının güçlenmesiyle sınıfsal çelişkiyi de keskinleştirir, tarımsal evrede dert olmayan her türlü psişik özellik boğazını sıkmaya başlar, düşmanlık katsayısı artar, şehir zorluğu da nedeniyle, çatışmaya ivmelendirir, yani ruhsal sağlığını, dolayısıyla fiziksel sağlığını da koruman güçleşir, bu da doğrudan ağır bir maliyet yükler, rekabetle kaybettiklerini de ekle, altında ezilmeye başlarsın, kötülüğü saymıyorum o bonus, anonimleşen insan, daha kolay doğasının zararlı yanlarını sergilyebileceği bir ortama kolayca devrili, ordan da kalıcı devre dışı bırakılır, ondan Modern evre, şehrin ve endüstirnin keskinleştiren yapısıyla insanı doğrar atar, ilacı Kuranın rehberliğine anlayarak, uyum sağlayabilmektir, artık eskisi gibi toplumsal yapıda yaygınlaşamaz ama, bireysel adanmışlık hiç olmazsa kendini kurtarır, yalnız bile kalsan, ki zaten öylesin, berabermişin gibi geliyor, seni yıkacak unsurları, çabucak altedersin, yani doğrudan sağlığına katki yapar . Kolay gelsin.
şiir
26.06.2023 - 06:07Bazen sadece bir şiiri anlamak için bir ömür gerekir. - Karen ARMSTRONG, İngiliz Dinler Tarihçisi, dğm. 1944
teneke
25.06.2023 - 19:34Teneke bildiğin tenekedir, ama, samimi insan candır, teneke olmasa da olur, ama, can olmazsa ölürsün, üstelik ötesi de yoktur. Denklemi budur. İster çözersin ister çözülür. Hayat oyunu.
parça
24.06.2023 - 18:43Bir bütünü tamamlayan olarak düşünülür, hayır tamamlamaz, koptuğu için bütündür, zaten kendi içinde bütün olan neden bütünü tamamlasın, parça çekildiği köşesinde temsil eder bütünü, ayrıca tamamlaması gerekmez zaten bir özet olarak, parçalamış hali büsbütün değil, bütüne özgü bir bütünlük içerir.
munch
24.06.2023 - 18:11Munchun ünlü tablosu - Çığlık - isimli eserine yazılmış bir yorumda - ilerde bir hastane vardı çok etkilenmiş - yani süzmelik evrensel bir olgu, eleştirmenin gördüğü bu, halbuki kendi döneminde ki Zolanın - Hayvanlaşan insan - kitabına yakın dönem, Modernle birlikte başlayan insandaki iç duvarların bir bir çöküşünü belgeleyen bir kopuşun destansı çığlığıdır, yeni dönemin ezdiği insanı resimler, hiç bir desteği kalmamış, kendi içinde de bir tahkimat yaratamamış, şehrin anonim insanındaki kayıp kıtayı bir çığlıkla dışa vurur, artık yerine konulamayacak bir kıta, insanın ağır sınavı, söylemek istediğim oydu, bu sınavda uçurumu seçmek zorunda değiliz, hala önlem alabilecek bir birikimimiz var, ve bu tuğlalar hepsi olmasa da geç olmadan yerine konabilir belki.
ateş
20.06.2023 - 15:23Şiirin sonsuzluğunu ağzından taşıran gülüşlerle,
ama, burada erinç birinin düşüncesi, ateş yanar,
romanın öğrettiği gibi, ayna eritir ve kalıba döker,
kendini ve devinir, ve yakalar, hiçbiryerden parlak
yanan soluğu, ateşe camsı bir ışıltı solur. Bir alışılmışlığı
odanın, alışılmışlığında, güçlü bir portre çünkü ilkten
önce gelen, bir ikinci gibi, içinde gerçek yalanların
saklandığı, ve hala hayatta kaldığı siyah gerçekdışı.
Gün kabartmaları parçalanır güz gecesinde, ateş
söner ve kitap tamamlanmıştır. Durgunluk bilincin
durgunluğu. Varoluş damarlarının içinde atar, bilgisi
soğuk, kimsenin olmayan birisinin yüreğinde. Ve biri
titrer, anlaşılmak ve sonunda anlamak için, bilmek
şeyleri, çok iyi görmenin ölümcüllüğüne dönüşmüş gibi.
Wallaca STEVENS, Dahi.
Çev. Gökçenur Ç.
güzel
20.06.2023 - 11:26Nasıl da güzel, sarılıp okşaman, kızkardeşim,
kadınım, sarılıp okşaman nasıl tatlı, nasıl daha
iyi şaraptan ve süründüğün yağların kokusu tüm
ıtırlardan, el değmemiş bal damlıyor dudakların
kadınım, dilinin altı sütle bal, ve Lübnan kokuyor
giysilerinden, kapalı bir bahçesin sen kadınım,
kapalı bir pınar, mühürlenmiş kaynak. Bir nar
cümbüşü bahçen, içinde en güzel yemişler.
Nasıl da güzel ayakların, sandallar içinde soylu kız,
kalçalarının çevresi nasıl da ustaca yontulmuş mücevher.
Ay biçimi bir kupa dişiliğin, şerbeti eksilmesin içinden,
bir buğday istifi bedenin, zambaklar sarmış çevresini.
Memelerin tıpkı ikiz yavruları ceylanın, boynun fildişi kule,
Bath Rabbim kapısındaki Heşbon havuzlarını andırıyor
gözlerin. Nasıl da güzelsin sevgilim, nasıl da tatlı, benzersiz
tatlar içinden. Hurma ağacını andırıyor öyle duruşun, ve
salkımlarını memelerin, tırmanayım dedim hurma dalına,
dallarını tutayım, memelerin salkım olsun asmaya, soluğun
elma koksun daha, bir mutluluk şarabı ağzın, o şarap ki
sevgili için akar dümdüz ve kayar gider, dudağından uyuyanların.
Sevdiğiyim ben onun, yüreği yalnız beni özler. Sabah erken inelim
bağlara, bakalım çiçeklenmiş mi asma, tomurcuk vermiş mi nar,
orda sevgimi vereyim sana. Dışarıda bulurdum seni öperdim,
kötü bakmazdı kimse, Başımın altında durur sol eli, sağıyla
bedenime sarılır. Mühür gibi koy beni yüreğine, mühür gibi kolun
üstüne, çünkü ölüm gibi güçlüdür sevgi, ölüler ülkesi gibi sarptır
tutku, ve alev yanığıdır yanıkları, seller gelse söndüremez sevdayı,
ne de ırmaklar bastırır, malın mülkünü dökse de biri, hor görülür,
kınanır, sevilmek için, kızkardeşimiz daha küçük, henüz çıkmamış
memeleri, ne yaparız onun için, gelip isterse biri, kale duvarıysa
kızkardeşimiz, gümüş kuleler dikeriz üstüne, bir kapıysa eğer, ağaç
masalar koyardık ardına, kale duvarıyım ben, kuleler gibidir memelerim,
dinginliği bulanım ben onun gözlerinde. kaç sevgili kaç, ceylana yavru
yavru geyiğe benzer, güzel kokulu dağların tepesinde.
İNCİL,
Çev. Samih RIFAT.
gülümseme
17.06.2023 - 22:30Bir gülümsemeden uçuşan anlarda oluşur zaman, içindeysen terkeder, dışındaysan kendinden geçer, geride kalan.
zamanda yolculuk
17.06.2023 - 13:53Yavrum, sevgilim, sen, tadını bir bilsen,
orda yaşamanın birlikte, keyfince sevmenin,
ölünceye değin, o sana benzeyen ülkede.
Puslu gökte yer yer, o ıslak güneşler, Senin
yaş içinde parlayan ıslak gözlerince, bir gizemli
ince tat verir, gönlüme her zaman. Orda herşey
süs ve güzellik, erinç, haz ve dirlik düzenlik.
Baudelaire, Fransız DAHİ ŞAİR, 1867
Bu şiir aslında mistik bir izlenimde öte fotoğrafı verir, ama, Baudelaire, mistik gibi görülmez, aslında sorun, klasik anlayışa fazla yüklenmekten, o moderni sezen ve gelecek yeni dönem sınavındaki ağır koşulları, esinde uzaktan gelen dalgayla anlar, tıpkı Arendt, in aslında bu kaos ve vahşetin öncülü, antık çağlardan çıkar gelir demesi gibi, yani klasik mistiğin gördüğünden doğal olarak farklı olacaktı, çünkü başka bir evreyi önceden fotoğraflıyor, bir akibet izlenimi olarak, onun için dile getirişi geçmişe benzemez, kategori dışı kalır, halbuki yanlıştır, tam da mistiktir, sadece dönem gereği başka bir giriş yapmak zorundadır.
karanlık sular
17.06.2023 - 08:42Gene Kuranda birbirine karışmayan tatlı, tuzlu sudan bahseder denizde, bunu Fransız belgeselci, Cebelitarıkda yaptığı gemi araştırmalarında kanıtladı, - Jacgues Cousteau - 1970 ler.
Toplam 628 mesaj bulundu