Sözsüz..
Gürültülerle kopup geleceği bellolan yağmur göğünce
Yani neresi ne yara boyunda derin
Şu koskoca toplum denizini
Gittiğin gibi dönebiliyorsan
Bağlanmış bir yolun olsun...kalbin ile
Vade sonu
Cilesi cabasi küskün avazlarla selamsiza kalan kirik buruklar
Noktasini koydugu cümlelerden yol bulmaya calismanin devamli gayretiyle
Orda sarildigi yerden sanciyip sizliyor sahipsiz yara
Göcmen ziyarete ugrar gibi yavas köprülerin ucu bucagiyla tam saat
Dalgalarindan sogulup cekilen denizleri andiriyor hali
Herkesin bir yolcusu vardir, herseyin bir sayesinde gölgesi
Dala uzanip topraga düsen kökleriyle bekledigini misafirligine sayan
Herseyin ugradigi bir hikayesi
Uzaklastigi bir masali vardir gayet umum, gayet kendine has uslu yahut asi
Heryerin bulandigi bir caglayani vardir
Herseyin kendi özüne yundugu dagi bagi pinari
Kapi
Kol
Uzun uzadiya koridorlar sonrasi gepgenis
Insan sessizligi büyüklügünde suskun sefil sirasini bekleyen salon
Kupkuru gürültülerden sonra dert keder sahibi olmanin zenginligiyle
Caresini devasini dermanini sifasini
Umurundamı…
Bağlamış saçını başını sarıya
müstesnalara gitmiş elin kısrağı müstehcem Küheylan
Deli dolu, derdini deşince dağdan tepeden,
Gömülmüş hırçınlığın diyetine Şeb-efruz
Ne balını isterim ne belasını diyen gibi
Geceye fener yakmışken ay
Simsiyah bir sonsuzluktu yalnızlık ve sessizliğin pürü melali
Hayır üzülmeyiceğim her ne kadar yalancı ışıklara kandıysam da tesellisiyle
Yalçın yamaçlara çarpan yankıların şüphe çekici derin kıyısından
Yağmur getiren bulutlar gibi gökyüzünü tül inceliği çığlıklarla kaplayan
Yükselen bir kuş kanadında yerden aldığını semaya taşırken dünya
Cervantes de bilmiyordu bunun bu kadarini. Yönü yörüngesi iliskisiz itibarsiz soguklara ve karanliklara kalmis tanimsiz bir hayatin bilinen belli sorunlariyla; degistikce dönüsen, yüklendikce daha azginlasan, yikinti ve birikintilerini herseyi bozulmus bir evrensizlige söküp uzaklastirirken sektigi topukta sürekli sendeleyip afallayan- BEYOGLU KALABALIKLARI gibi- kimi duvarlar kenarinda dikilip duran kimi akip gidenler arasinda yasadigi kaybolmuslugun izini, tarifini, yüzünü ve yalnizligini siginip tutunacak insan sicakligi arayan; her görünür seyde sonsuz sönmüs bitmis ve yabancilasmis herkesin kendine göre yalpalayip etrafina savrulan islevsiz hayatin disinda kalmis tuhaf ürperti ve irkilmeler icinde hapis pür tetik gezegenleri gibi birbirine sarkan, carpan, sinen, sivanan, bulasan, sallanan hikayesizligin kayitsiz MONO-TON ve MONO KÜLTÜR tekdüzeligine ne Donkisot daha deliydi, ne sanco Panco akilli uslu ve uyumlu panayir sergileyen pervane.
Hic bitmeyen sonsuz göclere yurdunu bagini dagini uzuuuun emeklerini ve usul yavas yörüngesini döngüsünü aidiyetini carkini cevrimini kisiligini karakterini ve yuvasini bozup yerinden yikindiginden geride biraktigi toza topraga ve kerpicten karma evlere baktiginda hüznün zirve yaptigi buruk bulanik hatiraya bakarken; `ulan bunca köy kasabalar dolusu ahali nasil ediyordu da buncacik evlere olmam etmem demeden sigip yamali göynegi ömrüne yakistirip solduruncaya kadar kutnu kumasini cicekli entarisini kimse kimseyi horlayip dislamadan mutluluk sehimlesip insan gönlü paylasan sapasaglam hayatin yavan ekmegini ekip bictigi emklerle eviren ceviren balcanli bekmeze doydum kandim sevincine kanaatkarlik yetiniyordu `..diyorsun
Elementleri atom agirliklarina, özgül kütle cekimlerine, kirilma noktalarina, dayaniklik sürelerine, madde ve mineral cinsleine göre siniflandirip listeleyen kimyagerler de bilmiyordu, birgün gelip Gilgamisin araya sora bir oldugu ölümsüzlüge cikarak Beyoglu -Pera semtinin istiklal caddesinde hic bir yere sigamayacagi yerin hic kimseyi tanimaz bilmez kapkaranlik zindaninda toplayan - uzayin evrensiz insansiz ve yörüngesiz karanlik yüzeyi gibi- HERKESIN BiRBIRINE AYNILASIP BENZEDiGI madde ve element listesinde adsiz cansiz kimliksiz soguk soyut ve tuhaf cisimleri misalinde dizilip siralanan yatay dikey ölüsüne sadik sürüklenen mahser kalabaligindaki kuyuyu..
KI burasi artik, `sana boyali sirinlikler örecegim , kanevicesi muntazam ipliklerden villa saray manzarali istanbul bogazi ve yali sefali cerceveler resimleyecegim ` kiyagina ve torpiline mal maddesinden mülk tasarimlayan hinligi, cinligi, keskin zekaliligi ve AKILLI gecimliligi yemleyen zokada MONO KÜLTÜR bagimlisi kimyasal DAMIZLIK sera tesisli doyumsuzluk ve kanaatsizlik haramiliginin korkusunu belasini kann kusturup kökünü kazidigi ve zikkimini zehrini sindirip yedirip yutturdugu TEK TiP monotonluguna en basta süksesi parlak bataklik numunesi FEMiNiSTLiK `le kum firtinalari kamcilayan cöllerin TUAREG TÜRBANLIGI`ni kapistirip catistirarak, araya serpistirilmis sag sol , radikal karsit milli muhafazakar tür, cesit, ebat, fanus, kafes, gram, tarz , sekil veya cinsleri depolayip ihtiyaca göre pazarlayan; ve icabi vadesi müddetine göre rol tayin edip vazife tasarimlayan ve de tüm farkliliklari piyasa tezgahina göre resetleyip sifirlayan; birini digeriyle degistirip takas etmelerin vitrin sergisinde üfürme-sisirme insanciklari gibidirler.
Deli olan deliyken bile
Demişler ki çiçeğe bu havada
Böyle kıyamette nereye?
Çıkmış gelmiş duyduğu sese dudaklarında hala
Karakışlardan kalma ayazlardan tutuşkun alaz...
Çıkmış gelmiş toprağa düşer düşmez aşkın hevesi
Su dalgasi samdan yelkenden
Yoruldukca aksam yakinligina uzaklasiyor gün
Tarlalar sürülmüs savrulmus frezlikte cirilciplak agustos göcmeni güzün
Sevdigi cicekten diledigi ladesler tutup kendine kolonya tazesi kokan rüzgarlar
Ikindisindesin demeye getirircesine sözactigi lehceyi
Bana gül misali yanmis kavrulmus kendinden bahsediyor toprak
Az kalsin unutuyordum biri topaldi ikisi Franz
Silo fabrikasinda büyük aliminyum magmezyum binalar kulesinden
Uzak dogu raylarina tüm yedekparcalaryla beraber kullanim klavuzu dahil
Birinin ic ve dis cepleri bira daima bira dolu gocugu vardi
Ikincisi tüm parasini gramafona samdana nerde ne bulduysa
Duyar duymaz carkit velespitine binip baska vasitasi olmadigi sebebiyle




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!