Babamı görün mü?
Dünyanın yükünü omuzlarında taşırken,
gözlerinde binlerce gece yarısı saklarken,
kimselere açamadığı yaralarını saklarken…
Kim bilir,
Belki de bahar, yüreğimize serin bir esinti salar,
Toprağa düşen cemreyle açar içimizdeki yaralar.
Belki yeşeren dallarda bir çocuk gülüşü saklıdır,
Hele şu kar, kış bir geçsin, belki biz de ısınırız.
Biliyorum,
Bir başka sevda var aramızda,
Başka sözler, başka bakışlar
Başka duygular, başka hatıralar olmalı.
Gök altın, Yer beyaz
Su nehir gibi olmalı
Bazı hayatlar vardır ki,
Girişi zor, gelişmesi sancılı, sonucu beklenmedik olur.
Ve en güzel cümleler, en çok yaralananların kaleminden çıkar.
Kimileri doğarken kaybeder ilk savaşını,
Bir isme sığınır, bir duaya tutunur,
Gözlerim aynaya dargın, suretim kederli bir akşam
Zamanın sırtında eskimiş bir ceket gibi duruyorum,
Yamalı düşünceler içimde, çocukluktan kalma sökükler
Bir cümleye sığsam noktayla vurulurum,
Ama benden virgüller fışkırıyor.
Şu şehir…
Sıvasız duvarlarında yoksulluk terliyor,
Çay ocaklarında adamlar, kendi dertlerini demliyor.
Camlarda birikmiş suskunluk, pervazlardan sarkıyor,
Ve bil ki, bazı pencereler sırf içeriyi unutmak için kapanıyor.
Sen, yitip giden zamanın avuçta kalan gölgesi,
küller içinde parlayan son kıvılcımsın.
Sen, suskun bir gecenin en gürültülü çığlığı,
zamana direnen eski bir yemin’sin.
Sen, yarım kalmış cümlelerin eksik hecesi,
Gözlerin dokundu sabahıma
güneş geç kaldı.
Bilmiyorum neydi bu,
ama
sana bakınca
Bir gölgede bırak beni,
zamanın unuttuğu, eski bir sokak köşesinde,
rüzgarla savrulan birkaç yaprağın sessizliğiyle.
Kimse bilmesin adımı, yüzümü,
bir iz gibi kalayım, göz ucunda beliren.
Bir gün yine gelirim,
dağların ardındaki o köyde,
sırtımda eski bir sırt çantası,
içinde zamanın tozları.
Kırık dökük yolların kenarında,
unutulmuş çocukluk hayalleri,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!