Oda karanlık,
Ve sessizlik öyle bir keskin ki,
Her kelime boğazda düğümlenmiş,
Kanıyor, ama kimse duymuyor.
Bir köşede unutulmuş eski bir şiir gibi,
Kendi kaderime küsmüşüm sessizce,
Yalnızlığın soğuk elleri dokunur tenime,
Bir başımayım işte, kimim var ki gerçekte?
Yüreğimde taş gibi ağır bir yük,
1.
Kaldığım yerden yokum artık...
bir sokak lambası gibi yanıp sönüyor gözlerim,
dünya denen bu mezbahada
Sokağın dili kalın, sesi kısık,
Bir çocuk “abi bana da simit al” diyor,
Ama biz kulaklıkla geçiyoruz yanından,
Spotify’da “toplumsal duyarlılık” listesi çalıyor.
Bir ömrü sustu, şimdi kusuyor
paslı saatlerin çarkına sıkışmış çocukluğu.
Çivisi kaymış kaderin eğri cetveli,
ölçülemez hiçbir pusula ile.
Gecenin derinliğinde kaybolmuş hayaller,
Bir gökyüzü var, yüreğime uzanan yıldızlarla,
Her biri bir sır taşır, unuttuğum dillerde,
Senin adın düşer, her rüzgar esişinde.
İçimde bir özlem var, su gibi akıp giden,
Dağlar bilirim, başı dumanlı,
Çığlık çığlığa, umutla bekler,
Bir nefes, bir seher vakti,
Göğsünde taşıdığı onurlu devrimi.
Kan dökülür topraklara,
Bizi öldü sanmasınlar,
düşlerimiz hâlâ uyanık,
sesimiz kayalara çarpa çarpa
dolaşıyor boş sokaklarda.
Bir harita gibi çizili yüzlerimizde
tarih, ihanet ve unutuluş.
Uzat ellerini, tut beni,
Bir sonbahar dalı kadar kırılganım,
Yokluğun rüzgarları vuruyor omuzlarıma,
Karanlığa gidiyorum, kimse bilmiyor.
Kimin dünyasında unutuldum,
Bıçak gibi keskin gecenin soluğunda,
Yıldızlar çürük, ay titrek,
Bir gölge savrulur tenimde,
Acının keskin yüzünde yankılanan.
Toprak çatlamış, suyun tadı yitik,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!