Bir göl kenarında Türk yüzlü bir güzel
Suların o sonsuz uyumunu dinler
O mahmur gözleri bir kırmızı gül içer
Ufukları pırıl pırıl durulamış kutlu el...
Ey dilberitürkmenim, benim nazlı güzelim
Dudaklarını sevgilisinin teninde unutup
Düşüvermişti yola geceyi keşfetmek için
Denizi gölge gibi anbean yanında tutup
O şairâne ilhamlara esir olmak isterdin
Bir acı gibi soğuk, bir acı gibi mutlak
Karanlık şehirlerin gizemiyle ruhunu süsleyen
Bir hayta,bir şair ya da bir gece rençberi
Olup yürürdüm yıldızlı gökleri yoldaş bilerek
Sessizliği sinemalara yakıştırmayıp
Hayatıma bir kokart gibi takmak
Yalnızlığa bir kadeh esrikliği katmak bana mahsus.
Aklımda ve kalbimde ebedî bir sancı
Beni şehirlerin kavgasına vâris kıldı
Utandım mirasımdan tenime azap tıkıldı
Artık kasabalar teskin ediyor şehirleri ne acı
Gözlere, geceye, güzele ant olsun
Masada yarım kalmış kimsesiz kadehlere
Pupa yelken yürüyen yorgun gemilere
O dindar duaların efsununa ant olsun
Geldim,gecenin bir yarısı yıldızları ve dolunayı
Kendi yazgıma şahit tutmak,
Kentlerin o amansız ve hayasız davetine
Tenimi rehnetmek için.
Uzun yollardan, ıssız iklimlerden geldim
Uzakları yakın eylemenin ne hayâli
Yürüyüş, yürüyüş meçhule doğru yürüyüş
Çepeçevre sarmış beni bu vebalı inat
Bir azap gibi çöküverdi gözlerime bu düş
Çöküverdi yazgıma bu ölümlü seyahat
Şehre doğru çığlık çığlığa kaçışır çocukluğum
Bir amansız boşluk, bir ölümsüz lanet
Tuttu getirdi beni dünyanın kıyısına
Kalabalıktan kaçan şu içli sükûnet
Gecenin hüzün dolu hatırasıdır bana
Ruhum, rüzgârların iflâh olmaz çocuğu
Ne sevgi ne merhamet yalnız derin bir dehşet
Ansızın kaplasa teni ah nasıl da isterdim
Ağla evet ağla, ağla ki ey sevgilim
Bir su gibi akıp gitsin kalbindeki melanet
Evet, sana sunacağım tek ölümsüz hediye




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!