Eriyip benzeşiyoruz başkalarıyla.
Kaybettikçe farklılığımızdan,
Kabul görüyoruz.
Aynı ayinlerde
Aynı kurbanları oynuyoruz.
Pabuç bırakıyoruz topluma.
Hayallerimin dolu olduğu düşüncelerimin konulduğu oda bana uzak.
Kesik bir koridorda çığlıklarımı saklayan kilimleri aşksızlığa sererken
Sana gelebilmek için ışıkları kendi elimle yaktım yine seni bulamadım.
Yatakta, hayallerimde yokluğunu yaşadım seninle yine sevişemedim.
Önümde arkamda sağımda solumda her yerde hayal kırıklıklarım var
Attım kendimi mavi sulara. Kulağıma su kaçtı. Duydum kurak diyarların sesini. Yüreğimin çatlaklarından duygu aktı. Yüzdüm martı çığlıkları altında. Daldım o an hayallere. Kulaklarıma gemi kaçtı. Kürek mahkumlarının çektiği prangaların sesleri, doklarda kılıç oldu. Kestim bütün zincirlerin damarlarını. Demirlerden pas aktı. Bir gürültü doldu kulaklarıma. Önce vapur sesleri sandım. Sonra anladım ki, kulaklarımdan İstanbul aktı. Sildim ardından kulaklarımın kirini. Duydum o an ezan sesini. Yüzüme nur yağdı. Beynim bir deniz oldu mavi sularda. Beynime karpuz kapuğu kaçtı. Duydum o an ırgat yakınmalarını. Yüreğim beynir ve zeytin oldu. Serdim önlerine duygularımı. Doyurdular karınlarını ırgatlar. İçlerinde tokluk, tarlalarında bolluk, ruhlarında güzellik oldum. Çizdim kışiliğimin ince çizgilerini. Bir baktım ki Türkiye oldum. İçime gömdüm halkımı. Bayrak gibi dalgalandı saçlarım. Bir baktım tüm millet saçlarımda. Alnıma düşürdüm tüm halkımı. Suya vurdum aydınlığımı. Daha serin uykular adına, attım kendimi mavi sulara. Tam boğulacaktım ki bir baktım halkım ayakta. Nefesimi serdim ayaklarına. Boğulmaktan kurtuldum böylece. Sonra yüreğim çarpmaya başladı ayak sesleriyle. Tekrar baktım gökyüzüne. Bir baktım halkım çiy düşürdü gözlerime. Onlar ağladı, ben ağladım. Sular seller gibi ağladık. Halkım ve ben, birbirimizi çok sevdik. Ben uçurum oldum önlerinde. Onlar nehirleri döktü ayak dibime. Bir Ağrı Dağı efsanesi gibiydi sevgimiz. Sen büyük dağken, ben küçüğüydüm. Aynı rüzgarlar eserdi başımızda. Seninle kendimi daha büyük hissederdim. Koyunlar, kuzular otlardı yanımızda. Koyunlar sana bakardı, kuzular bana. Bir çoban masalı anlatırdın onlara. Bir kaval sesi yankılanırdı uçurumlarında. Ey halkım türkülerinde yer açsan bana. Yüreğimi söker kaval yapardım sana. Ey halkım bir bilsen seni çok sevdim. Nasıl dalgalar kaçarlarken karaya, denizi boğulmaktan kimse kurtaramazsa, sevginle ben de öyle boğulmak istedim.
Bana hep anlatıldı ben ise anlatıldığı gibi yaşayamadım. Bana Türk milleti zekidir, şereflidir, namusludur dediler. Bir baktım Fatih Sultan Mehmet'in türbesinin yanında çiftler öpüşüyor, kızdım. Çünkü bana Türk milleti atasına saygılıdır dediler. Neden bu kadar bizleri zorladılar? Eğer deseydiler Türk milleti namussuzdur, şerefsizdir bu kadar kızgın olur muydum? Hiç türbanlıları kuytu köşelerde, parklarda, bahçelerde uygunsuz gördüğümde kızar mıydım? Ama deyin artık! Deyin Türk milleti şerefsizdir, komşunun karısına, kızına göz diker rahatlayalım. Deyin Türk milleti sahtekardır; tartıda, ölçüde hep hile yapar. Deyin Türk milleti hırsızdır, don bile çalar. Rahatlayalım artık. Ben şu an rahatladım; artık ölen insanların ardından okunan seladan sonra şehrin eşraflarından bilmem kim öldü anonsuna inanmadığım için. Şerefli mahlukat denen insanın hayvanlardan üstünlüğünün sadece konuşmak olduğunu, o konuşmanın çoğunluğunun da ya küfür ya da yalan olduğunu öğrendiğim için rahatladım. evet evet şerefsiz bir milletiz. Artık bunu söyleyebildiğim için rahatladım. Hadi siz de rahatlayın. Şerefsiz, namussuz bir milletiz deyin rahatlayın. Kasmayın kendinizi bu kadar.
Düşünceler beyin kavanozundadır.Uçmak isterler, özgür kalmak isterler.Aklı başında insan, açar bütün kapaklarını, salıverir karasineklerini ve beynini yiyip bitiren sivrisineklerini.
Bazen düşüncelerimizi bir sinek gibi salıverdiğimizde, gidip bir pisliğe konabilir.Yanlış düşünceler bizi, yanlış yerlere sevk edebilir.O zaman düşüncelerimizi bir kartal gibi salıvermeliyiz.Ulvi düşünceler içinde varlığımızı sürdürmeliyiz.
Bazen kendimizi bir sinek gibi hissedebiliriz.Dünya kavanozunda sıkışıp kalabiliriz.Bütün hayatımızı dışarı çıkmak için, bir çıkış yolu bulmak için harcayabiliriz.
Bu gibi düşüncelerden kurtulmalıyız.Hayatın özündeki iyiliğe dokunmalıyız.Bir kuş gibi bulutlara uçmalıyız.Güneşi yüreğimizle yakalamalıyız.Sımsıcak duygular içinde olmalıyız.İşte o zaman hayatımız bir kavanoz olmaktan çıkar ve bir karasinek gibi ortalıkta dolaşmaktan kurtulabiliriz.
Düşüncelerimizle bir çiçek aramalıyız.Yani bir gül kızıllığında güne başlamalıyız.Gün ortasında güneşe dokunmalıyız.Karanlık bir odada lamba aramamalıyız.Işığı kendi içimizde yakalamalıyız.
yeni bir yazgıya giriş yapamadık sevgili
hep uzağımızda martılar denizle buluştu
bana ya poyraz düştü ya sopsoğuk kış
rüzgar başka saçları okşarken ılgıt ılgıt
ne güneşli bir gün görebildim ne yıldız
Ben bu kelebeği çok severim akşam oldu
Kelebeğim ağacın etrafında dolaşır
Bir çocuk evden dışarı çıktı
Çocuk o kelebeği gördü
Kelebek korkudan
Yağmur yağıyorken
Ürkerek ve titreyerek
Karanfil incinmekte
Sen ki özgürlüksün
Bulutlarına gülümse
Kırılma ve gücenme
Gecenin kapkaranlık yüzüne bin tokat atıp
Gırtlağını yırtarak elimi kana bulamaktayım
Aydınlıkları geride bırakarak ağlamaktayım
Titrek dudaklarımı senin için ıslatmaktayım
Gözleri sabıkalı bir aşkla sana mahkumum
Karanlıklarda kalmış açmamış gül goncayım.
Yüreğimden damla damla süzülür çiy tanesi.
Sevmek isterim akıp duran seni ve sefaletleri.
Bir gül yanıklığında tutuşur içimde aşk külleri.
Savrulur ruhum gecenin karanlıklarında ateşli.
Osman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....