Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Kim demiş yalnızlığın ürkütücü olduğunu
Ben seninleyken yaşamışım asıl korkuyu
Adın kazınıyorken gövdeme yazıla yazıla
Meğer ağaç gibi kök salmışım yalnızlığa

Bir umut filizlenir içimde dallana dallana

Devamını Oku
Osman Demircan

Kaybedecek bir şeyi olmayanlar niçin korksun ki. Sosyologlar araştırsın, Türkiye'de kaybedecek bir şeyi olmayan kaç kişi vardır. Kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar, canlı bombaya benzerler. Bu yüzden Türkiye her an patlamaya hazır bomba gibidir. Bu ülkeyi insan cephaneliğe çevirenler, okumuş cahillerdir. Bu okumuş cahiller memleketin canına okurken, kendileri mal derdindedirler. Okumuş cahillerin çoğu, aydın sıfatıyla efeler gibi dolaşmaktadırlar. Oysa Türkiye'deki aydınların çoğu ateş böceğine benzerler. Her tarafları karanlıktır; ama kıçları aydınlık içindedir. Türkiye'deki aydınların çoğu kıçını kurtarmanın peşindedir.Çünkü en iyi yerde onlar oturmaktadır.Bunlar millete emir vererek, onları hop oturtup hop kaldırmaktadır. Ardından da derler: Bak millet ne güzel ve özgürce hareket yapmaktadır. Milleti hop oturtup hop kaldıranlar, sadece kendisinin özgür olduğunun farkındadır. Bu vatan bu yüzden onlarındır. Hı vatan özgür olunan yerdir. Kölelerin vatanı da olmaz. Bakın bakalım Türkiye'de kaç kişi özgürdür. İnsanlara gelecek bırakmayanlar, halkı gelecek korkusuyla da hareket ettiremezler. Halkı sadece emme basma tulumba gibi kendilerine riayet ettirirler. Kaderlerini kendi ellerine alamayan milletler, bileklerine takılan kelepçe altın bilezik zannederler.Bu sebeple bileklerine kelepçe taktıklarınız hiç şüphesiz sizi özgürce alkışlayamayacaklardır. Bir köle azad edilmedikçe ve gözleri açılmadığı sürece efendisinin kim olduğuna bakmayacaktır. Bu ülkenin efendiliği olduğu sürece ve para birkaç kişinin elinde bulunduğu sürece demokrasi zenginlerin evindeki raflarda tozlanan bir kitap olacaktır. Kimse de özgürlüğün kitabına ulaşamayacaktır. Bu millete cahil diyenlerin kitaplıklarında en çok özgürlük ve barış kitapları küf tutmaktadır. Kendi gövdesinden daha büyük bir gölgeyi toprağa düşürenler, halka aydınlık adına ne verebilirler? Bu ülkeyi önce dinamite çevirip, sonra fitili başka ellere verenler, ateşi kim yakarsa yaksın kendilerini suçlama nezaketine de girsinler. Ateşi kim yakarsa yaksın, bu ülkeyi kendi atları meydanlarda daha rahat koşsun diye samanlığa çevirenler, en azından at gözlüğü takmaktan vazgeçsinler. Bir ülkeye ne askerler ne politikacılar yön vermelidir. Türkiye'ye doktrin üreten yazarlar değil, vizyon üreten yazarlar yön vermelidir. Bu yüzden Türkiye'ye yön verenler, Atatürk gibi hem iyi bir okur hem de iyi bir yazar olmalıdır. Peki sorun bakalım Türkiye'deki siyasilere kaç roman okumuşlardır; kaç kitap bitirmişlerdir. Balzac: ' Tek kitaplık adamdan kork! ' demiştir. Türkiye'deki aydınların ve siyasilerin tek bir düşünce etrafında dönüp durmalarının sebebi, hep bir pervaneye benzemelerinin sebebi, dünyayı kendi cümleleriyle okumalarıdır. Oysa dünya bir kütüphanedir, kainat ülkesinde. Dünyayı tek kitaba benzetenler, kainattan habersizdir. Kainattan habersiz olanlar ise Allah'ı anlamaktan da yoksundur. Yoksun olanlardan insanlık adına, ülke adına bir şeyler beklemek büyük bir gaflettir.

Devamını Oku
Osman Demircan

Çok cesur insan olduğunu düşünüyorum peki korkuların nelerdir? Hedeflerine ulaşamadan ölmek. Hedef ne demek? Dünyalık hedefler, ekonomik, aile.... Düzenli bir yaşam mesela. Düzenli bir yaşam diyorsunuz peki dünyada bir düzen var mı ki bunu dünyadan istiyorsunuz? Yaşamsal boyutta kurulmuş bir düzen var tabi; doğanın düzeni asimetriktir olsa da bir düzendir sonuçta. Peki her ailede bir mağdur vardır; ilk adaletsizliği ailede görürüz çünkü. Sizin böyle bir durumunuz söz konusu mu? Her insan böyle durumlarla karşılaşmak zorundadır. Ama artık bu durumların bana aşırı derecede rahatsızlık verdiğini düşünmüyorum. Çünkü dünyadan beklentilerimi azalttım. Yani suyu azar azar eksilen bir çeşme mi oldunuz? Yo çeşmenin suyu azalsa da tadı artar. Hayattan tat almak beklentileri azaltmaktan geçer. Sizi en çok ne üzmüştür hayatınızda. İhanet.. Dünyalık hiçbir şey sonsuz değildir; bazısı solup gider, ölüp gider, uçup gider.... Yanımızda ruh kalır. Peki bedenin ne olur? Kolun gider, bacağın gider... Duyguların kemikleşir bu sefer. Şarkılarını herkes söyler. Hatta en sevdiğin şarkının bir başkasına ait anısı daha fazladır. Senin bir şarkın var mıdır? Normalde var; çok var. Bana esmeyi anlat mesela, Döndüm Mevlana Gibi şarkısı da çok güzel. En büyük başarınız ne? Yaşamayı başardım... Eş dost arkadaş var tabi... İş ahlakı, dünya tecrübeleri... Sizi ne etkiler? Üzdüğümde ve üzüldüğümde karşı taraftan daha çok etkilenirim. Hiç gözyaşı döktünüz mü? Zaman zaman, normalden fazla. Ne incitmiştir sizi? Ruhen ve bedenin etkilendiğim olmuştur. Bir şey anlatmak istediğinizde ne anlatırsınız. Tanıdıklarım çok oldu. Keşke Allah'ı tanıma yolunda daha çok çabam olsaydı, derdim. Aslında aldığınız dini eğitim ve terbiye sizi dış dünyada çok zorlamış anlaşılan. Yani iyilik üzerine donatılan bir insan olarak hayatın arka sokaklarında sağlam kalabilme adına verdiğin mücadele sizi yormuş olmalı, yanılıyor muyum? Yani aldığınız eğitim yaşına ve yaşadığın çevreye uygun olmalı. Yoksa hiçbir yere uyamıyorsunuz. Uyumsuz kalıyorsunuz. Peki sizce mutluluk nedir? Mutluluk çok basit aslında; ama yağmurlu havada sırılsıklamken kuru bir kibrit çöpü bulmak kadar da zor aslında. İnsanlara son sözün nedir? Dağ çiçeklerini koparmayınız; onlar ki uçurumlara alışkındırlar; insanlara değil.

Devamını Oku
Osman Demircan

Beni daha ölmeden parçalıyorsun ve sırtlanlar gibi içimi deşmeye çalışıyorsun.Ve hala insan olduğunu söylüyorsun.Ağaçlar bile senden daha büyüktür.Ya bulutlar senden daha özgürdür.
Söyle bana seni bir çiçek dolu dandan daha güzel ne yapar? Ya gökyüzüne bir abide gibi yükselen ağaçtan daha üstün ne yapar? Her saatte bana küçüklüğümü hatırlaran insan.
Söyle seni bir sırtlandan ve aslandan daha merhametli ne kılar? Her gülümşeyişinde bana dişlerini gösteren, her tebessümünde binlerce diş izi saklayan, söyle kaç kişiyi daha böyle can alıcı sözlerinle kandırdın?
Bir köpeğin sadakatini bilir misin? Dur sana anlatayım:Benim bir köpeğim vardı. Bir gün okula giderken arkamdan mahsun mahsun baktığını gördüm.Kendisine seslendiğimde hiç kıpırdamadan bana bakmaya devam etmişti.
Sonra ne oldu bilir misin? Okuldan geldiğimde ölmüştü.O bakışı yaşadığım süre içinde hiç unutamadım.O bakışı yaşadığım süre içinde birçok kimsede göremedim.
Sen bana bu zamana kadar hep insanlıktan bahsettin.Fakat sende bir köpeğin gözlerini bile göremedim.Bakışların sanki kapkara taştı.Ve bana her bakışında kendimi taşlanan bir sokak çocuğuna benzetirdim.Oysa senden sadece sevgi beklerdim.

Devamını Oku
Osman Demircan

İki türlü canlının dokunulmazlığı vardır: Bir sokak köpeklerinin iki korumalı insanların... Bu varlıkların tek farkı vardır: Sokak köpekleri kemik yer, korumalı insanlar bonfile ve biftek yer. Bu iki canlının toplumda değişik ifadeleri var; ama çok sevilirler. Bunlara köpekler ve it herifler denir. Köpekler ve it heriflerin çok sevenleri vardır. Sokak köpeklerine bakım, itina medeniyetten sayılır. İt oğlu ite ya da it heriflere saygı yavşaklıktan kabul edilir. Sokak köpeklerinin sahibi belediyedir; korumalı insanların sahibi ise devlettir. Devlet insanına sahip çıkmaz; ama bu it heriflere iyi sahip çıkar. Çünkü devlet bu it herifleri kendi çıkarlarını korumak için her zaman önemser. Onları kapı kulu gibi kullanır. Sokak köpekleri artıklarla beslenirken, bu it oğlu itler bonfile ve biftekle beslenir. Aslında it herifler her haltı yer. Dişlerini gülerken bile gösterseler, ağızlarından salya akar. Onun bunun köpeği olan, aslında sarayda da yaşasa soysuzdur. Kuyruklarına basılınca azarlar, kudururlar. Her zaman keyfine düşkün, sadece kendileri için yaşamak isterler. Başkalarının pisliği üzerinde yaşayan mikroplara benzerler. Asla temiz ve adil bir düzenden yana olmazlar. Dünyadaki genel tablo içi bu boş resimlerdir. Şatafatlı çerçevelerin içinde, boş ve anlamsız hayatlar yaşamaktayız. Kan kırmızısının ve mor rengin ağır bastığı hayat tablosunda, kırmızıyı güle ve moru bülbüle çevirme davası vardır. Tüm kavgalar bu dava için verilse de, dünyada sergilenen tablo insanın estetikten uzak duygu ve düşüncelerinin gülü sararıp soldurduğu ve bülbülü bir kafese koyduğudur. Bülbüle kafes içinde verilen gül, bir çiftlikte koyuna verilen ottan farksızdır. Özgürlük, bedeni doyurmak değil; insanın kendisine yutturulmaya çalışılan sözde aşklara, sevgilere, dostluklara tokum diyebilmesidir. Eğer bir aşk genel tobla içinde nüden öteye gidemezse, o aşkta tek doğru, büyük orta parmağın yukarı doğru dik bir şekilde çizilmesi olacaktır. Aşkta doğruluk yürekte olmayınca, diğer parmaklar bu aşkın yanlışlığına boyun eğerken, uzun orta parmak bir küfür gibi havaya kalkacaktır ve bu kirli eller hangi saf ve temiz bedenlere hiç kirletmeden bembeyaz yataklar sunacaktır. Dünyada tek bir doğru kalmıştır o da uzun orta parmağı diklemektir. O parmağı ya göze ya da oraya buraya sokmaya çalışırlar. İt herifler en çok bunu yaparlar.

Devamını Oku
Osman Demircan

Benzetirdim karanlıkta o bakışlarını yıldızlı gecelere
Düşlerdim kumruların gökyüzüne karanfil ekeceğini
Kuşların yangında ormana kanat germesini isterdim
Ağladığım saatte kuşların kirpikleri niçin yok derdim

Çam ağaçları çıra gibi tutuşsa da karanlık gecelerde

Devamını Oku
Osman Demircan

Kuşların salıncaklara ihtiyacı yoktur.Çünkü salıncaklar sadece çocukları aldatır.Ve kuşlar kanatlarıyla gökyüzünü kucaklarken, çocuklar yetim kalır.
Kuşların ağaçlara ihtiyaçları çoktur; çünkü ince dallarında yuva yaparlar.Yapraklarının arasında, gün ışıklarıyla beraber hem mutluluğa hem yeme doyarlar.Ayrıca daldan dala atlayarak oyun oynarlar.Oysa çocukların uçurtmaları ağaçlara takılır ve birçoğu ne yapacağını şaşırır.
Çocukların salıncaklarda kolları, ayakları, bacakları kalır.Özgür olma düşüncesiyle çocuklar, idam mahkumlarına dönüşür.Salıncaklarda sallanırken çocuklar, iple ve ağaçla hemhal olur.
Çocuklar hayatı, uçurtmalarını dallara feda edince tanır.Her gökyüzüne baktıklarında mavilikle, bulutla, uçurtmayla ve Tanrı ile tanışır.
Kuşların salıncaklara ihtiyacı yoktur.Çünkü onlar gerçek manada özgürdür.Kimseye de ihtiyaçları yoktur.Kanatları onların en büyük dostudur.
Bazen çocuklar annelerini unutur.Sonra ormanda kendine bir yol bulur. Yürüyüp giderken patikalardan, yanı başındaki salıncaklarda bebekler uyur. Bebekler uyanınca, her ağacın dalında kendi ölüsünü görür.

Devamını Oku
Osman Demircan

Sen gül bahçesinde beyaz gül yüzlü kuzu
O ise dikenli yolun kana bulanmış bir kurdu
Doyururken tüm organlarını pençesi aşkın
Kanlatır ruhunu ayağına ömrünü döktüğün

Devamını Oku
Osman Demircan

Bakarsın kameraların karşısında vatan ve millet nutukları atarlar.Sonra kalkıp makam arabasıyla çocuğunu kreşe götürürler ya da o makam arabasının koltukarında sevgilisiyle sevişirler. Babasının malı gibi devletin arabasını kullanırlar sonra utanmadan gökyüzüne bakıp cennet hayelleri kurarlar.Cehennem azabı yaşayan milletin karşısında konuşurlar.Söylersin ne adam be! Ülke bu insanların sayesinde yücelir diye düşünürsün oysa onlar makam arabasının gazına basarlar da basarlar. Direksiyonu halka çevirirler yetim ezerler, öksüz ezerler ve kendi çocuğunu özel okula böylece yetiştirirler.Saat onlar için çalışır. Akrep ve yelkovan milletin sırtından geçinenler için çalar. Vakit tamam. Vatan ve millet naraları atarlar.Sonra gider en lüks gazinoda göbek atarlar. Eğlenir eğlenir sonra makam arabasına binerler, bu yetmez halkın sırtına binerler, bu şekilde yaşarlar yaşarlar.Bunu vatan ve millet için yaparlar.Çünkü vatanın asıl sahibi kendilerini sayarlar.Yaşamaları bir milletin bekası için gereklidir.Bu yüzden asalak gibi yaşarlar.
Askerler ölür yığılır toprağa cesetleri.Dağlaşır bedenleri.İşte bazı insanlar cesetlerin üzerinde parlarlar. Savaş tellalığı yaparlar.Apoletleri ışıldar.Birileri ölür birileri yaşar. Güzel kıyafetler içinde, İngiliz kumaşı içinde asil ve soylu insanlar halkın üzerinde bir yıldız gibi parıldarlar.Ölüm en çok bunların işlerine yarar.
Makam arabalarının içinde kurbağalar.Öpüldükçe daha bir şımarırlar. Böyle insanların yanında yapışkan dudaklar var.
Hiyerarşinin en zirvesinde aslan gibi insanlar yaşarlar. Kükrerler, bağırırlar, saldırırlar, canavarlaşırlar. Hiyerarşinin en dibinde ise koyun gibi kuzu gibi manda gibi insanlar kan ve gözyaşı içinde otlanıp dururlar. Salya sümük bir hayat yaşarlar.Aslan gibi insanlar kurdukları mahkemelerde her koyunu kendi bacağından asarlar. Saat gece yarısını gösterdiğinde idam sehpalarını kurarlar. Asarlar, keserler sözüm ona dünyayı kurtarırlar. Bazen peygamber, bazen kral, bazen general, bazen şeyh, bazen lider olurlar. Kendilerine bu şekilde kılıf bulup kurban ararlar.
Koyunların ülkesinde kurt postuyla hüküm sürerler.Kurt kanunlarıyla beslenirler. Bazen çakal, bazen kurt, bazen aslan kesilirler. Allah' a dua ederler. Otlar büyüsün koyunlar semizleşsin diye. Başkalarına diş geçirebildikleri sürece şirin görünürler. Diş geçiremediklerine her türlü işkenceyi edebilirler.
Kurtlar Vadisi'nde sürek avına çıkarlar.Yakaladıklarını kutsal bir dava uğruna sunaklara yatırırlar. Kan dökerken gökyüzüne karşı ulurlar.

Devamını Oku
Osman Demircan

İnsanların ne olduğu ne olmadığı
Paslı kulaklarımda bir çınlıyor ki
Neler söylediklerini işitemiyorum.
Bir yalnızlık senfonisidir yaşadığım.
Her ağızdan bir çığlık yükseliyor.
Allah'ım çıldırıyor muyum bilmem.

Devamını Oku