Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Dünyada her şey birbirini tanımlamak ve tamamlamak için vardır. Gökyüzündeki yıldızlar ve ay geceyi tamamlamak için var olabilir fakat geceyi asıl tanımlayan baykuştur. Aslanı tamamlayan her ne kadar ceylanlar ise de onu şühesiz ki tanımlayan kükremesi ve yelesi olacaktır.Kelimeler,resimler ve müzik hayatı tamamlayan anahtarlar olabilirler fakat hayatı asıl tanımlayan insandır.Çünkü insan bütün anahtarların kapısıdır.Hayatta en bağlayıcı şey insanın kendisidir.Bir kişinin duygu ve düşüncelerini bir başkasına açması bütün kainatın kapılarını açmasıdır.İnsanı anlamak hayatı tanımlamaktır.
İnsan denen büyülü kapıyı aralamak kelimelerle mümkün olacaktır.Anahtar nasıl kendine uygun kapıları açarsa duygu ve düşünceleri tamamlamak en uygun anahtar kelimelerle yapılmalıdır ve insanı tanımlamak kapılar açmak olmalıdır. Parçaları birleştirip aklımızdan geçenleri ortaya koymak kelimeleri bir ifade gücü haline getirmek insanı anlatmaktır ve tanımlamaktır.
Kadını tanımlamak saçların, gözlerin, yanakların, ellerin, kadına dair her şeyin, hepsinin kendi renginde olmasıdır.Kadını erkek tamamlayabilir ama onu ifade eden kendi rengidir ve o renk kadını tanımlamalıdır.
Oysa bütün kadınlar aynı renk sanki. Sanki tüm kadınlar aynı moda, aynı parfüm ve aynı tamamlayıcıların bir ürünü.Peki asıl renkleri nerede? Kendini tanımlayan farklılıkları nerede?
Ve erkekler...
Tamamlanmamış bir pop şarkısının, tamamlanmamış nakaratının eksik harfli ünlemi gibiler.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bu dünyayı biz yaratmadıysak nasıl özgür olabiliriz ki.Bir filozof: ' Ben Tanrı'sız bir yerde yaşamak istiyorum” der.Tanrı olmadığında mutlu olabilecek miyiz? Hayat bize hep mağlubiyeti öğrettiyse ve haksızlıkları önleyememeyi öğrettiyse bu dünyada kötülük yapanların yaptıkları yanlarında kar mı kalacak. Aslında Tanrı'nın yerini alabilecek yegane olgu devlettir. Peki devlet adam öldürebiliyorsa kime sığınacağız ve kimden yardım isteyeceğiz. Görülüyor ki insan Tanrı'ya muhtaçtır. Ayrıca Tanrı'yı yok saymak Tanrı'nın olmadığı anlamına gelmez.
İnsan hayat fabrikasının yaptığı suç makinesidir. Bu makine akılla çalışır. Öyleyse insan aklı olduğu için suç işlemektedir. Ve aklım var fikrim var deyip mantığına sığınanlar katliamlara, savaşlara, kıyımlara keskin zekalarıyla kılıf bulmaktadırlar.
Bir insanın mutluluğu zincirlerini kabul etmesine, esaretine bir mana bulmasına bağlıdır. Yoksa başıboş, zincirlerini kırmış olarak yaşayan, her istediğinin olacağını düşünen hiçbir insan mutlu olmaz. Zaten mutluluk da mutsuzluk da aynı tencerede pişen yemektir. Çünkü malzemeleri aynıdır. Seni mutlu eden şey mutsuz da edebilir. Bu yüzden sen ne kadar iyi ahçı olursan ol bir gün mutluluk yemeğinin ekşilediğini ya da bayatladığını görürsün de gözlerine inanamazsın.
Aslında kandırılıyoruz. Dışarı çık bak sokakta, yolda, orda burda ne çok algı bombardımanına tutuluruz. Hayat bizimle böyle savaşır. Biz de bu algı bombardımanı altında bir seçim yaparız. Oysa yaptığımız seçim önümüze konulan mayın tarlasındaki bir güldür. O gül ki bizi kan içinde bırakır da biz farkına varamayız. Hayat ne güzel deriz de ağlanacak halimize gülmeyiz. Hayat bizi sevgililerle, eşle, dostla, çocukla, makamla mevkiyle kandırır. Yaşamak içi boş bir kavanozsa anca içini Tanrı ile doldurabiliriz. Çünkü o kavanoz kırılıp elimizi kanattığında yüreğimizden yükselen tek ses Allah olacaktır. Nice elleri kolları kan içinde olanlar vardır da sarılacak kimseyi bulamazlar. Sadece gidip içki şişelerine sarılırlar. Babil kulesinden ok atıp Tanrı'yı öldürmek isteyenlere oklar geri gelmiştir. Kahrolan, mahvolan hep kendileri olmuştur.
Bahçede büyüyen bir karanfilin adı özgürlükse o tarlada biten salatalığın adı niye hıyar olmaktadır. Çünkü her şey insanla anlam bulmaktadır. Çünkü Tanrı'nın mana kitabı insandır. O yüzden insanı iyi okumak ve anlamak lazımdır.
“Yavuz hırsız ev sahibini kovar.” sözünde olduğu gibi bu dünyada yeyip içtikten sonra hesabı vermeden mal sahibini kovup gideceğimizi düşünüyorsak yanılıyoruz. O ki hesabı en doğru olandır o ki Tanrı’dır.

Devamını Oku
Osman Demircan

saçların karanlık olsun akşamlarına
gözlerin yıldız gibi olsun semalarına
yalnız ellerin kalsın bir tek benimle
parmakların senden kaçmamayım diye
tellerin dikeni gibi örümceğe benzer
seni terk edişlerim takılır sana yine

Devamını Oku
Osman Demircan

Ne geçmişim var ne geleceğim. Tüm saatlar durmuş. Akrep ve yelkovan kudurmuş. Tam sevme zamanı ya da duyguları coşturma zamanı derken ve at gibi koşmak isterken, bacağım kırılır. Hayat beni işte o zaman vurur. Dallarda kirazlar salınıp durur. Bense ağzım açık bakarım öylece. Hayattan tat alamam böylece. Neden hayat bana hep aynı oyunu oynayıp durur. Bundan içimdeki çocuk sıkılır. İsterim ki dünya kendi ekseni etrafında bir panayıra dönsün. Dallarda elma şekerleri olsun. Dudaklarım tat dolsun. Akıp giden hayat nehrinde, beni yüreğim istediği yere götürsün. Yüreğim başka yerde, ruhum başka yerde, bedenim başka yerde olmasın. Arayan beni kolayca bulsun. Sözüm neredeyse, dudaklarım orada olsun. Özüm neredeyse, gözüm de orada olsun. Tanrı tümüyle sizin dualar ise yalnız benim olsun. Bakışlarım gökyüzünde sadece bir yıldıza isabet etsin. Samanyolu sizin olsun. Aslında yükseklerde hiç gözüm yok. Bir uçurtma isterim sadece güneş renginde içimi ısıtan. Ona bakarken çocukluğum gözümün önüne gelsin. Size bırakarak büyüklüğü çocukça gülüşlerle dilim bir masal tuttursun. Kimin güzelliği bir bahar yaratır? Kimin yeşil gözleri, kör gözleri ağlatır? Bırak güzel günler çocuklukta kalsın. İnsanlar, aşk diyerek, sevgi diyerek, dostluk diyerek oyalansın. Mandalınalar kurumuş, portakallar çiçek açmış. Güleyim mi ağlayayım şimdi ben? Kuru dallar üzerinde gezinir karıncalar. Cenazesini kaldırır mandalina ağaçlarının. Portakal çiçeklerine konar kelebekler. Şimdi hangisine sevineyim ben. Bir mermi gibi yüreğime saplansa da zaman duygularımdan habersizdir. Bir kol saati ki bileğimin jilet kesiklerinden uzak. Ne olur beni bırak. İster güneşin battığı saat olsun, ister gecenin en hareketli zamanları olsun, ne ben çocuk olabilirim ne de seni eskisi gibi sevebilirim artık. Ne çocukluğumu yaşayabilirim tekrardan ne de anne diye bağırabilirim fütursuzca. Zaman beni tüketir acımasızca. Bir bal küpü olmalı zaman oysa. Çiçekleri sevenler, kirazları severler. Sana hem çiçek hem kiraz hem de bal olmak isterdim oysa. Her dakika bir başka güzellikle çıkardım karşına. Önce çiçek olurdum, renk ve kokuyu salardım anlarına. Sonra bal olurdum hayatına tat katardım. Daha sonra ise an an kiraza dönüşürdüm ve küpe olurdum kulaklarına ve sana aşk sözleri mırıldanırdım. Keşke zaman bu fırsatı verebilseydi bana. Tabiatta geri dönüşler yoktur. Geri dönemem artık sana. Çünkü sana gönderdiğim çiçekler soldu. Senin için diktiğim ağaçların yaprakları döküldü. Çok sevdiğin kedicik öldü. Ben de yaşadım sen yokken. Senin yokluğuna yağmur suları doldu. Yangınlarım söndü.

Devamını Oku
Osman Demircan

Seninle sevişmemi mi yoksa nü resmini yapmamı mı istersin? Seni öpücüklerle sevmemi mi yoksa tuallere çıplak resmini çizmemi mi daha çok istersin? Saçlarını okşamamı mı istersin yoksa onlara gül takma mı istersin? Sana veda ederken gözlerine bakma mı yoksa gözlerimi yumarak gitmemi mi, söyle hayatta hiçbir isteği gerçekleşmemiş sevgili ne istersin.
Bedenin yalnız, bedenin sahipsiz, bedenin aşksız upuzun yatarken rüyalarına mı girmemi hayal edersin yoksa tenine dokunmamı mı? Hiçbir hayali gerçekleşmemiş sevgili söyle ne istersin? Dudakların kurak topraklar gibi çatladığında ellerimle avuçlar dolusu su mu taşıma mı daha çok dilersin yoksa dudaklarından öpmemi mi dilersin? Söyle kaç kör kuyuya dilek için para attın ve kaç kez Yusuf yüzlü delikanlıların arkasından bakakaldın?
Söyle sevgili aşk adına nelere katlandın? Bir ressamın önünde ateşli bedeninin resmini çizdirirken kendini kaç kez cehenneme attın.Kaç kişinin yüreğini yakarken sen kaç kez buz kırıklarının içinde yattın.Eriyip giderken vücudundan buz sarkıtları kaç kez hislerine kar yağdırdın.Ellerin buz tutarken kaç defa sevda bahçelerine gül dikmeye çalıştın.Her seferinde yüreğini ezsen de çiğnemedin kan kırmızısı karanfilleri ve sevdin yine kanayan yaralarını.Söyle sevgili kendinden ne istedin? Avuçlarında söndü mü orman yangınları? Ne istedin ellerinden bir gül uğruna neden kırdın bütün parmaklarını? Söyle sevgili şiir yazmak varken neden kazıdın duvarları?
Sevgi adına uzanmak varken, sevgilinle yan yana, söyle sevgili kaç kez morgun metal yataklarına yapayalnız yattın.Hep öldün hep dirildin mi, sen bunun adına aşk uğruna yaşamak mı dedin.Söyle sevgili bunu nasıl söyledin.Nasıl dudaklarına ihanet ettin ve niçin yüreğine bunu ezberlettin. Kanın bir nehir gibi akarken damarlarından vücudundaki coşkuyu hiç mi hissetmedin?
Söyle sevgili sana şarkılar mı söyleyeyim yoksa birbirimize sarılıp yatarken çıkardığımız sesleri mi sana dinleteyim. Çatlak dudaklarına sağnak sağnak yağmurlar mı dökeyim.Söyle ihanete, zulme uğramış sevgili, bedeninden duru sular çıkararak yüreğine su mu serpeyim. Söyle seni nasıl seveyim?
Ağaç diplerinden uzayıp gider dağ rüzgarları ve gider bir kurt sürüsüne koklatır ceylan korkularını.Ah benim ceylan bakışlı, ürkek yaratılışlı sevgilim! ..Söyle bütün korkuların üzerine gelirken tecavüze uğradın mı? Hangi bakışın altında sildin gözyaşlarını. Sen yıldızların altında seyrederken gece kuşlarını, hangi karanlık ürküttü yüreğini. Söyle artık söyle yüreğinden utanma, utanma duygularından çevir Allah'a ellerini ve de ki ben ne cennete ne cehenneme ne de arafa layığım.Ben layık olmadığım şeyler yaşadım çünkü.Artık ben bana layık olan şeyler yaşamak istemekteyim.Söyle sevgili utanmadan söyle sen kendinden utanırsan bütün insanlık kendinden utanır. Sadece karanfil kokulu bir gecede yızdızları seyretmek istediğini ve aşkla sonsuzlaşmak istediğini söyle.Şunu bil ki seni herkes bırakırsa ben yanındayım.Çünkü gemiyi önce fareler terk eder.

Devamını Oku
Osman Demircan

İnsanlar bize çok şeyler anlatmaktadır ve biz ise sadece bize anlatılanları bilmekteyiz. İnsanlar cahil olduklarına göre ve bize anlattıkları basit formüllerden öteye gidemediğine göre bilgilerimiz hiçbir şey bilmemekten öteye geçememektedir.
Sadece bize anlatılanları bildiğimiz için Sokrates’in “ Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” sözü gerçeklik kazanmaktadır.
Her şeyi yaşadıkça öğrendiğimize göre ve yaşadıklarımız iki nokta arasındaki bir çizgiden öteye gidemediğine göre bildiklerimiz sınırlı kalmaktadır.
Bazen ise insanlar ezbere yaşarlar ve bildikleriyle yetinirler.Oysa Sokrates bildikleriyle yetinmeyip daha çok şey öğrenmek isteğini vurgulamaktadır.İlim bir insanın öğrenme isteğiyle başlar.Öğrenme isteğini ise, hiçbir şey bilmeme duygusu ayaklandırır ve kişi o duyguyla boş boş oturmaktan bıkar, ayağa kalkar.
Aynı zamanda Sokrates bu sözüyle kendini küçümsemektedir ve evreni yaratan varlığa seslenmektedir.Her şeyin bir düzende gitmesinden dolayı, bu her şeyin arkasında üstün bir zekanın hakim olduğunu savunmaktadır.Kendi zekasının bunu anlama yetisinde olmadığını vurgulamaktadır.
İnsan öğrendikçe neyi bilip bilmediğinin farkına varır ve kendini daha iyi tanır.Sokrates kendisinin farkındadır ve birçok şeyi anlamlandırma noktasındadır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Dilinde aşk vardı yüreğinde kar çiçekleri
Ağlaması gelen şair hüznünü buza çizdi.
Kaybolanlar kış aynasında geceye sindi.
Kardelen şiir dünyasında ümit ve çiçekti

Karanlık gecelerde açan şiirsel dizelerdi

Devamını Oku
Osman Demircan

Ne zaman bir çiçek koklamak istesem
Genzim sıcak ekmeğin kokusuyla doldu
Bir elin nasır tutan yanlarıyla her daim
Hayata avuç dolusu güvercin uçurdum

Kadının olduğu yerde laleler solmamalı

Devamını Oku
Osman Demircan

Yeşerttiğim o aşkı ellerinle uzat bana
Simsiyah bir gül ver bana ey sevgilim
Kokarken acı koksun çok dertli olsun
İlkbahar ortasında karakış bırak bana

Ruhumun aşk yağmurları dinsin artık

Devamını Oku
Osman Demircan

Bakıyorum geceye parmak aralarımdan
Ellerimi çekince karanlığım oluyorsun
Kalbim en uzak yıldızlar gibi parlıyorken
Gözyaşlarımla bir boşluğa düşüyorsun

Elde hüzün kadehi acıya kaldırıyorum

Devamını Oku