yolun sonu hayat, yolun başı hayat, yol boyu hepten hayat; sıkışıp kaldım Şirâze diyorum çoğu zaman göklere dönüp yüzümü “emanet çok ağır” büküldükçe bükülüyorum çatlayan ellerim acıyor, tırnaklarım acıyor; saçlarım, kaşlarım, kirpiklerim acıyor kanıyorum gün boyu; nasıl olayım işte, bunca sıkışmışlığın arasında heyhat’ım Şirâze
al yalnızlığımı ört üzerine Şirâze al Şirâze yalnızlığımı, ört üzerine belki o vakit bırakıp her şeyi, gelirim bir yerlerden başlamak için hiç gitmemişim gibi, “hiç” olmamışım gibi al yalnızlığımı ört üzerine Şirâze bitsin birilerinin üzerimdeki hükmü; bu sefâlet, ihânet, eziyet
yaşamak’ dediğimiz verirken almayı ihmâl etmiyordu hiç
sensin bendeki her şey ve beni kıymetli yapan tek şey ses ver Şirâze; feryat mı edersin, güvercin mi salarsın, kapımı mı çalarsın ses ver Şirâze, benim yapamadığımı sen yap atamadığım çığlığı benim yerime sen at, sen haykır sevdamı ben yüreğimin çatlama noktasındayım çünkü ben Şirâze, yüreğimin çatlama noktasındayım yani varla yok arası yaşıyorum ya da yokla var arası hayat ellerimin arasından kayarken ben çaresiz seyrediyorum
ben gitmedim senden gidemedim
sensin mutluluğum Şirâze en umudum, en huzurum gel de bu bitmeler de son bulsun
bir gün sevmekten vazgeçersen kendimi bakır rengine boyayıp ellerimi nar çiçeğine banacağım belki yeniden seversin diye dağ kilisesinin yamacından Akdenizli şehrime bakacağım unutma beni burada Şirâze
kime göre var, kime göre yokum kim bilir varlığımı kim seçer varlığıma rağmen beni yok saymayı kimle varım, kimle yokum ben Şirâze en önemlisi neredeyim ve neresindeyim senin bulunduğun yerin
sende olduğum kadar varım sen “yoksun” diyorsan Şirâze ha olmuşum, ha olmamışım Şiraze
ne çok acı biriktiriyoruz Şirâze iyileşemedikçe ben, gün gün aramız açılıyor seninle “bugün yarın” derken verdiğim sözü tutmak için ömrü yarılamışım farkında değilim
ne çok acı biriktiriyoruz biz böyle Şirâze içimize işliyor, kanımızda geziniyor, hücrelerimizde kodlanıyor her gün ardımızdan geliyor çoğaldıkça çoğalıyor ve aç bir çakal gibi atağa geçmek için bekliyor gölgelerde ne kadar zarar verirse o kadar güçlenecek belki ne kadar yaralanırsak pişeceğiz belki ne çok acı biriktiriyoruz böyle Şirâze
kime göre var, kime göre yokum kim bilir varlığımı kim seçer varlığıma rağmen beni yok saymayı kimle varım, kimle yokum ben Şirâze en önemlisi neredeyim ve neresindeyim senin bulunduğun yerin
sende olduğum kadar varım sen “yoksun” diyorsan Şirâze ha olmuşum, ha olmamışım
ne çok acı bitiktiriyoruz acılar mı doğuruyor, acılar mı büyütüyoruz yoksa biz ondandır belki duraksız değişmelerimiz
ne çok acı biriktiriyoruz Şirâze iyileşemedikçe ben, gün gün aramız açılıyor seninle “bugün yarın” derken verdiğim sözü tutmak için ömrü yarılamışım farkında değilim
ne çok acı biriktiriyoruz biz böyle Şirâze içimize işliyor, kanımızda geziniyor, hücrelerimizde kodlanıyor her gün ardımızdan geliyor çoğaldıkça çoğalıyor ve aç bir çakal gibi atağa geçmek için bekliyor gölgelerde ne kadar zarar verirse o kadar güçlenecek belki ne kadar yaralanırsak pişeceğiz belki ne çok acı biriktiriyoruz böyle Şirâze
şimdi aşk nöbetimin gecelerinden birinde, semâda raks eden sitârelerin en mes’ûd anlarına şahid olan gözlerimde birikir yokluğunun acısı şimdi Şirâze, anladım ki yokluğundur beni aşka aşık, deli divâne eyleyen olmasaydın hep böyle, keşke olup olup olmasaydın böyle; ben Anka, her seferinde yanıp kül olmayacaktım, kendimi yakıp yeniden yanmaya koşmayacaktım sende belki Şirâze, seni sevmekle buldum ayinelerin gerisinde meftûn oluşu belki Şirâze, seni herdem yitirmekte buldum bengisuyu belki Şirâze hep belki işte
bir gün’dü
bir gün’ün bir günüydü, yazıldı
yolun sonu hayat, yolun başı hayat, yol boyu hepten hayat; sıkışıp kaldım Şirâze
diyorum çoğu zaman göklere dönüp yüzümü “emanet çok ağır”
büküldükçe bükülüyorum
çatlayan ellerim acıyor, tırnaklarım acıyor; saçlarım, kaşlarım, kirpiklerim acıyor
kanıyorum gün boyu; nasıl olayım işte, bunca sıkışmışlığın arasında heyhat’ım Şirâze
inzivâ medresesinin
münzevî talebesiyim şimdi
al yalnızlığımı ört üzerine Şirâze
al Şirâze yalnızlığımı, ört üzerine
belki o vakit bırakıp her şeyi,
gelirim bir yerlerden başlamak için
hiç gitmemişim gibi, “hiç” olmamışım gibi
al yalnızlığımı ört üzerine Şirâze
bitsin birilerinin üzerimdeki hükmü; bu sefâlet, ihânet, eziyet
yaşamak’ dediğimiz
verirken almayı ihmâl etmiyordu hiç
sensin bendeki her şey ve beni kıymetli yapan tek şey
ses ver Şirâze; feryat mı edersin, güvercin mi salarsın, kapımı mı çalarsın
ses ver Şirâze, benim yapamadığımı sen yap
atamadığım çığlığı benim yerime sen at, sen haykır sevdamı
ben yüreğimin çatlama noktasındayım
çünkü ben Şirâze, yüreğimin çatlama noktasındayım
yani varla yok arası yaşıyorum ya da yokla var arası
hayat ellerimin arasından kayarken
ben çaresiz seyrediyorum
ben gitmedim senden
gidemedim
sensin mutluluğum Şirâze
en umudum, en huzurum
gel de bu bitmeler de son bulsun
bir gün sevmekten vazgeçersen
kendimi bakır rengine boyayıp
ellerimi nar çiçeğine banacağım
belki yeniden seversin diye
dağ kilisesinin yamacından
Akdenizli şehrime bakacağım
unutma beni burada Şirâze
hayat şimdilerde
telâş üstüne telâş Şirâze
kime göre var, kime göre yokum
kim bilir varlığımı
kim seçer varlığıma rağmen beni yok saymayı
kimle varım, kimle yokum ben Şirâze
en önemlisi neredeyim
ve neresindeyim senin bulunduğun yerin
sende olduğum kadar varım
sen “yoksun” diyorsan Şirâze
ha olmuşum, ha olmamışım Şiraze
ne çok acı biriktiriyoruz Şirâze
iyileşemedikçe ben, gün gün aramız açılıyor seninle
“bugün yarın” derken verdiğim sözü tutmak için
ömrü yarılamışım farkında değilim
ne çok acı biriktiriyoruz
biz böyle Şirâze
içimize işliyor, kanımızda geziniyor,
hücrelerimizde kodlanıyor
her gün ardımızdan geliyor
çoğaldıkça çoğalıyor
ve aç bir çakal gibi atağa geçmek için bekliyor gölgelerde
ne kadar zarar verirse o kadar güçlenecek belki
ne kadar yaralanırsak pişeceğiz belki
ne çok acı biriktiriyoruz böyle Şirâze
Beşinci günün şafağında doğuya bakın
hayat şimdilerde
telâş üstüne telâş Şirâze
kime göre var, kime göre yokum
kim bilir varlığımı
kim seçer varlığıma rağmen beni yok saymayı
kimle varım, kimle yokum ben Şirâze
en önemlisi neredeyim
ve neresindeyim senin bulunduğun yerin
sende olduğum kadar varım
sen “yoksun” diyorsan Şirâze
ha olmuşum, ha olmamışım
ağır geliyor Eylül
ve gitmiyor
ne çok acı bitiktiriyoruz
acılar mı doğuruyor, acılar mı büyütüyoruz yoksa biz
ondandır belki duraksız değişmelerimiz
ne çok acı biriktiriyoruz Şirâze
iyileşemedikçe ben, gün gün aramız açılıyor seninle
“bugün yarın” derken verdiğim sözü tutmak için
ömrü yarılamışım farkında değilim
ne çok acı biriktiriyoruz
biz böyle Şirâze
içimize işliyor, kanımızda geziniyor,
hücrelerimizde kodlanıyor
her gün ardımızdan geliyor
çoğaldıkça çoğalıyor
ve aç bir çakal gibi atağa geçmek için bekliyor gölgelerde
ne kadar zarar verirse o kadar güçlenecek belki
ne kadar yaralanırsak pişeceğiz belki
ne çok acı biriktiriyoruz böyle Şirâze
şimdi aşk nöbetimin gecelerinden birinde,
semâda raks eden sitârelerin
en mes’ûd anlarına şahid olan gözlerimde birikir yokluğunun acısı
şimdi Şirâze, anladım ki yokluğundur beni aşka aşık, deli divâne eyleyen
olmasaydın hep böyle, keşke olup olup olmasaydın böyle;
ben Anka, her seferinde yanıp kül olmayacaktım,
kendimi yakıp yeniden yanmaya koşmayacaktım sende
belki Şirâze, seni sevmekle buldum ayinelerin gerisinde meftûn oluşu
belki Şirâze, seni herdem yitirmekte buldum bengisuyu
belki Şirâze hep belki işte