acilim kacinilmaz arkadaslar. birilerinin bir yerleri fena acisada bu acilim elzem.
aciyanlar yaralarini tedavi etmeliler.
su 'gerisi teferruattir' nanesini yemiyor artik kimse. ceylan gibi saga sola kacisip eli terledigi icin elinden bombayi birakan arkadas teferruat degildir. sapina kadar hesabina havale edilmelidir adalet.
yemiyor millet artik o laflari. kurt turk herkes istedigi kadar ozgur olacak bu ulkede.
bence mesele iyilerin galip gelmesiyle neticelenir diye bir oguya baglanmamalidir.iyi kotuyu fena halde benzetecek v.s. ile isi takip etmemeliyiz. kotu ayni zamanda cahildir ki kotudur. iyilik bilmekle olur. onun icin kotuyu iyiye sevk etmekte bir galebedir.basaridir.
sevmek yemek icmek gibi bir sey degildir. evvela numuneye ihtiyac duyar. ve bu numuneden mayalanir sevgi. sevecek yuregin kirlenmemesi de onemlidir. zira o numudene algilar tum her seyi. orumcek agi gibi bir ag orer ona. sonra o aga kendisi yakalanir. cirpindikca daha da baglanir. sevdigi her ne ise koyu bir hal alir. demlenir. tutkuya donusur. mitlesir. ask aslinda tam anlatamasa da ask diyelim biz bu finale yine de.
İstemem sen olduktan sonra, hiç bir şey. Yansın dünya, bahar katlansın çöpe kalksın. İstemem seni andıkça dilim, hevesim, nefesim. Benim olan ne varsa yağma edilsin. Hayallerim, sevdiklerim kılıçtan geçirilsin. İstemem seni bilirse zikrim.
Ne kadar yalan varsa üstü çizilsin. İns'te cins'te sıgaya çekilsin. Her şey aslına rücu ettiğinde Gönlüm yine senin varlığınla kendinden geçsin.
Kavramların yeri değişti. Sanma uzaktasın da gurbet yamaçlarındasın. Bil ki gurbetin hasına bizi bırakansız. Devir zor zor olmasına da. Hasret bir değişik saplanıyor insanın bağrına. Ve Mekke geliyor aklıma. Bilmiyorum neden, ama o yıl geliyor aklıma.
Dünya tekrardan mı ibarettir yoksa. Sen! Olduğun yerde başlı başına sılasın, sana uzak gönüllere hicran bırakansın. Kelimelerim tanıdık gelmesin sana. Çünkü senden ödünç aldığım, bilmem hangi yarısında gecenin sana bakakaldığım anların onlar. Ağaçlar seremonisini eksik tamamlıyorlar.
Gitmekte nereden çıkmıştı. Eğer hicret olmasaydı gitmenin adı, belki vuslatı akıl edemez, çatlardı yüreğimiz, kırılırdı muhabbet kuşlarının kanadı.
Düşmanların nasıl sana o kadar acımasız oluyor anlayamıyorum. Kavramların tümüne müracaat ediyorum bir çıkar yol bulamıyorum. Neyine kızarlar ki. O inci dişlerine mi, Mercan tebessümüne mi, pak çehrene mi. Yoksa Bülbül ağlama. Bir tarafta nifak ekenler, dost dost deyip sonra çekip gidenler, dost ki, refikine sırtını dönüp düşmana yürek siper edenler. Diğer tarafta da imtihan deyip geçenler, azimlerinden bir dirhem bile eksiltmeden, dikenlerin dibini temizleyenler.
Ama yine de suküt ediyor arkadaşlarım bu olanlara. O ne diyor diye soruyorlar, böyle bir nifak fırtınasıyla, böyle bir imtihan safhasıyla belli ki ilk kez karşılaşıyorlar.
Dertlendik, yıllar öncesinde, düşman saflarından gelen çamurların şimdi eski bir dosttan gelmesini anlayamadık, belki idrakimiz tıkandı bir parça, belki sarsılmamaya çalıştık.
Sonra imtihan dedik,Mevlanın kalpleri nasıl çevirebileceğine en büyük delil kabul ettik.
Ona çıkmayan hiçbir söze, fikre, simaya, geçmişi ne olursa olsun, ne kadar hizmet etmiş olursa olsun, ne kadar gayret göstermiş olursa olsun, eğer Onun aksini ispata çalışıyorsa, eğer saf gönüllere çamur çalmakla iştigal ediyorsa. Boşuna yorulma gafil, kapılarımız sürgülü deyip geçmeye söz verdik. Ama bir bülbülün böyle çamurlara maruz bırakılmasına asla tahammül edemedik. Bilmem ki bu çamura Musab gibi siper olmayı neden beceremedik. Bülbül affet, bu fırtına da sana hakkıyla Cafer olamadık.
Bir bilsen ne zordur yaşamak. Bilmem kaç bin kilometre uzakta olan gülün kokusunu alamamak.
Ara sıra senin lalezarlarının olduğu yerden geçiyorum. Yolu düşüyor insanın işte. Arka sokaklardı oralar.
Mesela Cuma günlerini merak ederdim. Kaçta çıkardın oradan sen, o camiye kaçta giderdin, nasıl yürürdün, üzerine ne giyerdin. Ne kadar dururdun, ne zaman dönerdin. Issız o sokaklar şimdi. Sen gittin diye ıssız, giderken yüreğin buruktu diye mahsun, reyhası gitti diye mecalsiz. Hayallerin taçlanıldığı oralar, şimdi kimsesiz sokaklar. Sen döner misin, dönmez misin, o sokakları bir daha şereflendir mezmisin? Burada herkes umutla umutsuzluk arasında şimdi. Herkes yine aynı gayesinde, yine sövene dilsiz, dövene elsiz” olma peşinde. Yine senin çizdiğin o ufkun tülleri herkesin çehresinde.
Çatladı mı topraklar bilmem, çatladı mı da gittin sen. Mus'ab'amı özendin, Abdurrahman Bin Avf'mı seni o denli etkiledi derinden. Gittiğin yerlerin Necaşi'si kim sahiden.
Yapayalnız bir Kureyş'im şimdi ben. Her gün sendeleyen, her gün debelenen, her gün bilmem kaç bin irtifa kaybeden.
Güneş bu topraklara uğruyor her gün. Ama biz mahsun, çamlıca yorgun, o yollar şimdi çok durgun.
Bazen hayal ediyorum seninle karşılaşmayı. Hani tenezzül etsen, mesela bana yalnızca “sen” desen, kızsan, hesap sorsan, ama bana “sen” desen, ya da ismimi ağzınla bir kere telaffuz etsen.
Hayal ya. Hayal işte. İnsan demek ki ölçüsünü kaybetti mi boyundan büyük hayallere de kapılabiliyor.
Ve hiç olmayacak ya da olma ihtimali çok az olacak bir vuslat sevincine, gönlünü verebiliyor.
acilim kacinilmaz arkadaslar. birilerinin bir yerleri fena acisada bu acilim elzem.
aciyanlar yaralarini tedavi etmeliler.
su 'gerisi teferruattir' nanesini yemiyor artik kimse. ceylan gibi saga sola kacisip eli terledigi icin elinden bombayi birakan arkadas teferruat degildir. sapina kadar hesabina havale edilmelidir adalet.
yemiyor millet artik o laflari. kurt turk herkes istedigi kadar ozgur olacak bu ulkede.
kacinilmaz.
bence mesele iyilerin galip gelmesiyle neticelenir diye bir oguya baglanmamalidir.iyi kotuyu fena halde benzetecek v.s. ile isi takip etmemeliyiz. kotu ayni zamanda cahildir ki kotudur. iyilik bilmekle olur. onun icin kotuyu iyiye sevk etmekte bir galebedir.basaridir.
sevmek yemek icmek gibi bir sey degildir. evvela numuneye ihtiyac duyar. ve bu numuneden mayalanir sevgi. sevecek yuregin kirlenmemesi de onemlidir. zira o numudene algilar tum her seyi. orumcek agi gibi bir ag orer ona. sonra o aga kendisi yakalanir. cirpindikca daha da baglanir. sevdigi her ne ise koyu bir hal alir. demlenir. tutkuya donusur. mitlesir. ask aslinda tam anlatamasa da ask diyelim biz bu finale yine de.
ALLAH
İstemem sen olduktan sonra, hiç bir şey.
Yansın dünya, bahar katlansın çöpe kalksın.
İstemem seni andıkça dilim, hevesim, nefesim.
Benim olan ne varsa yağma edilsin.
Hayallerim, sevdiklerim kılıçtan geçirilsin.
İstemem seni bilirse zikrim.
Ne kadar yalan varsa üstü çizilsin.
İns'te cins'te sıgaya çekilsin.
Her şey aslına rücu ettiğinde
Gönlüm yine senin varlığınla kendinden geçsin.
Kavramların yeri değişti.
Sanma uzaktasın da gurbet yamaçlarındasın. Bil ki gurbetin hasına bizi bırakansız.
Devir zor zor olmasına da. Hasret bir değişik saplanıyor insanın bağrına. Ve Mekke geliyor aklıma. Bilmiyorum neden, ama o yıl geliyor aklıma.
Dünya tekrardan mı ibarettir yoksa.
Sen! Olduğun yerde başlı başına sılasın, sana uzak gönüllere hicran bırakansın.
Kelimelerim tanıdık gelmesin sana. Çünkü senden ödünç aldığım, bilmem hangi yarısında gecenin sana bakakaldığım anların onlar.
Ağaçlar seremonisini eksik tamamlıyorlar.
Gitmekte nereden çıkmıştı.
Eğer hicret olmasaydı gitmenin adı, belki vuslatı akıl edemez, çatlardı yüreğimiz, kırılırdı muhabbet kuşlarının kanadı.
Düşmanların nasıl sana o kadar acımasız oluyor anlayamıyorum. Kavramların tümüne müracaat ediyorum bir çıkar yol bulamıyorum.
Neyine kızarlar ki.
O inci dişlerine mi, Mercan tebessümüne mi, pak çehrene mi. Yoksa
Bülbül ağlama.
Bir tarafta nifak ekenler, dost dost deyip sonra çekip gidenler, dost ki, refikine sırtını dönüp düşmana yürek siper edenler.
Diğer tarafta da imtihan deyip geçenler, azimlerinden bir dirhem bile eksiltmeden, dikenlerin dibini temizleyenler.
Ama yine de suküt ediyor arkadaşlarım bu olanlara. O ne diyor diye soruyorlar, böyle bir nifak fırtınasıyla, böyle bir imtihan safhasıyla belli ki ilk kez karşılaşıyorlar.
Dertlendik, yıllar öncesinde, düşman saflarından gelen çamurların şimdi eski bir dosttan gelmesini anlayamadık, belki idrakimiz tıkandı bir parça, belki sarsılmamaya çalıştık.
Sonra imtihan dedik,Mevlanın kalpleri nasıl çevirebileceğine en büyük delil kabul ettik.
Ona çıkmayan hiçbir söze, fikre, simaya, geçmişi ne olursa olsun, ne kadar hizmet etmiş olursa olsun, ne kadar gayret göstermiş olursa olsun, eğer Onun aksini ispata çalışıyorsa, eğer saf gönüllere çamur çalmakla iştigal ediyorsa.
Boşuna yorulma gafil, kapılarımız sürgülü deyip geçmeye söz verdik.
Ama bir bülbülün böyle çamurlara maruz bırakılmasına asla tahammül edemedik.
Bilmem ki bu çamura Musab gibi siper olmayı neden beceremedik.
Bülbül affet, bu fırtına da sana hakkıyla Cafer olamadık.
Sensizlikteki Sen
Bir bilsen ne zordur yaşamak.
Bilmem kaç bin kilometre uzakta olan gülün kokusunu alamamak.
Ara sıra senin lalezarlarının olduğu yerden geçiyorum. Yolu düşüyor insanın işte.
Arka sokaklardı oralar.
Mesela Cuma günlerini merak ederdim. Kaçta çıkardın oradan sen, o camiye kaçta giderdin, nasıl yürürdün, üzerine ne giyerdin.
Ne kadar dururdun, ne zaman dönerdin.
Issız o sokaklar şimdi. Sen gittin diye ıssız, giderken yüreğin buruktu diye mahsun, reyhası gitti diye mecalsiz.
Hayallerin taçlanıldığı oralar, şimdi kimsesiz sokaklar.
Sen döner misin, dönmez misin, o sokakları bir daha şereflendir mezmisin?
Burada herkes umutla umutsuzluk arasında şimdi. Herkes yine aynı gayesinde, yine sövene dilsiz, dövene elsiz” olma peşinde. Yine senin çizdiğin o ufkun tülleri herkesin çehresinde.
Çatladı mı topraklar bilmem, çatladı mı da gittin sen.
Mus'ab'amı özendin, Abdurrahman Bin Avf'mı seni o denli etkiledi derinden.
Gittiğin yerlerin Necaşi'si kim sahiden.
Yapayalnız bir Kureyş'im şimdi ben. Her gün sendeleyen, her gün debelenen, her gün bilmem kaç bin irtifa kaybeden.
Güneş bu topraklara uğruyor her gün. Ama biz mahsun, çamlıca yorgun, o yollar şimdi çok durgun.
Bazen hayal ediyorum seninle karşılaşmayı. Hani tenezzül etsen, mesela bana yalnızca “sen” desen, kızsan, hesap sorsan, ama bana “sen” desen, ya da ismimi ağzınla bir kere telaffuz etsen.
Hayal ya.
Hayal işte.
İnsan demek ki ölçüsünü kaybetti mi boyundan büyük hayallere de kapılabiliyor.
Ve hiç olmayacak ya da olma ihtimali çok az olacak bir vuslat sevincine, gönlünü verebiliyor.