Kalemim Sana hizmet etmeye başladığı vakit aklımdan geçenlerden, hissettiklerimden korkuyorum. Milena'ya Mektuplar misali, hissedilmiş ama kağıda geçirilmemiş çok satır mevcut gönül heybemde. Kaldırılamayacak hissiyatlar taşıyorum, fazla gelecek, ağır gelecek, insanın yüreğini çatlatacak hissiyatlar... Yeter bu kadar; devamı yazılmamalı.
Ceren, farkında mısın inanılmaz şeyler oluyor! Sanki artık bitti, bir daha olmayacak denilen mucizeler gerçekleşiyor! Gözlerimizin önünde oluyor tüm bunlar. Parmaklarımız şah damarlarımıza gidiyor ve tüm bu olan biteni hissedebiliyoruz ve hatta bizzat içinde yaşıyoruz. Bu ölüm sessizliği, bu katılık ama içten içe hissettiğim uçsuz bucaksız aidiyet ve adanmışlık. Sanki tüm evren tek bir amaç uğruna şekilleniyor, yazılmış bir kadere hizmet ediyor da biraz tevekkül diyor. Ve ben bu filmin sonunu çok merak ediyorum...
Anlam yüklemek doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama biz ya da artık Sen ve ben kopmak için elimizden gelen ne varsa yaparken kaderin bu bizi ya da artık Seni ve beni bir şekilde bir araya getirme çabası nedir Ceren¿ Hâlâ inanamıyorum... Seninle 38 gün önce, yani son konuşmamızdaki konumuz buydu; böyle birşeyin bir daha olma ihtimalinin olmadığını dile getirmiştin ve ben de her zamanki gibi küçük ihtimallerin peşinden koşmuştum, insanı en çok mutlu eden, bir zamanlar Senin peşinden koştuğum gibi, küçük ihtimalim benim (çok tatlı ve huzurlu bir tebessüm belirir), vayyyy be diyorum hatırladıkça...Neyse, aşka gelip de konuyu dağıtmayayım :) Ve benim o gün neden olmasın dediğim o küçük ihtimalim gerçekleşti. Çok şaşkınım... Konu tabiki benim haklı çıkmam falan değil bu noktada. Bunu sormak bir yandan beni korkuturken bir yandan da inanılmaz heyecanlandırıyor ama soracağım; "Bu nasıl bir tevafuktur Ceren?!" Yoksa kendimize dahi itiraf edemediğimiz; lakin en derinlerimizde bir gün yaşayacağımıza inandığımız bir kaderin mi yolundayız, bir tamamlanışın yolunda mı?..
Normal şartlar altında benim için hiçbir anlam ifade etmeyen "bir gün", sırf bugün Seninle iletişime geçme ihtimalimizin varlığından dolayı kıymetliydi, 36 yıl sonra ilk kez kıymetliydi; lakin gördüm ki "bu gün" de diğer günler gibi sıradanmış. Yazsan, arasan, çağırsan ne yapacağımı biliyor muydum? Bilmiyordum. Hatta ne hissedeceğimi dahi bilmiyordum. Ama bugün, yani artık dün, bu şansı (şans; kendimi Senden üstün gördüğüm için değil, kibre yenik düştüğüm için değil, son dönemdeki söylem ve davranışların arasındaki ciddi uyumsuzluk sebebiyle beni ciddi ciddi kırdığın için) kullanman gerekirdi biliyor musun¿ Kafamda benimle iletişim kurmanı engelleyecek ve Senin lehine olan birçok senaryo kurdum ve tüm senaryoların en naif ve en nazik çıkış noktası artık sıradanlaşan bu günü kullanmaktı; lakin tercihin bu yönde olmadı. Ve tabi ki ben de her zamanki gibi Sana saygı duyuyorum... Peki şimdi benim ne düşünmem lazım, bu konuda bir fikrin var mı¿ Sen benim yerimde olsan ne düşünürdün¿ Belki de artık bazı şeyleri düşünmeye gerek kalmamıştır ve benim biraz da bu gerçekliği düşünmem gerekiyor olabilir; çünkü kullanılmaya aşırı müsait bu gün için gayet net bir mesaj oldu kullanmayı tercih etmemen... Canın sağ olsun.
Unutmadım! Her an'ıma hunharca nüfuz ederken nasıl unutabilirim ki¿ Kelimelerin kifayesiz kaldığı değil, bittiği yerde dili lâl etmek icap eder, gözü ırak; susmak için değil, çığlık çığlığa duymak için, gönülden ırak etmek için değil, tam da gönülden hissetmek için... Omzumda onurlu bir ayrılık hırkası, bir ayağım aşiyanın eşiğinde, diğer ayağım çukurda beklemekteyim; ne gitmek için ne de kalmak... Ben ucunda nur görünen yolların adanmış ve meczup yolcusu, zamanın boşluğunda soluklanıyorum; yorulduğum için değil, daha çok koşacağım için, ne Sana ne de bir başkasına... O hâlde "Ey yolcu! Yol nereye gider, neye varır?" diye sorarsan; "Teyemmüm ettiğim hiçbir toprakta yoktu ayaklarının kokusu.." derim. Senin değil, toprağa bulanmış ruhunun, Rabb'in özene bezene yarattığı... Ne de acizce geliyor kulağa değil mi¿ Allah katında acziyet olmaz Cimcime Sultan, teslimiyet makamında secdeler ediyor ruhum suretinde görünen Yaradan'a... En derinlerinde, mayana un, tuz ve su olmak isterken tezgaha sıçrayan katıklar misaliydim, aynı misal hayatından da geçip gitmekteyim... Oradan oraya savruluyor kelimeler, özneler, yüklemler, "Kompozisyonun ama teması nedir?" sorusuna ise hiçbir talebe cevap veremiyor... Biliyor musun? Alkol, suda sonsuz çözünüyor. Vücudumuzun çoğunluğu su ise insan neden belirli bir kadehten sonra tıkanıyor¿ Peki şunu biliyor musun? Abartılamayan tek duygu özlemmiş. Eğer ki ben Seni özlemişsem, Sen neden benim kollarımın arasında, nefesin ciğerlerimde değil¿ Bacakların neden belimi sarmıyor¿ Neden en etkileyici tonunda ismimin "zikredildiğini" duymuyorum¿ Neden hâlâ boşlukların var¿ Neden bir delilik yapıp da tüm benliğimi içine akıtmayı, bir parça Sen bir parça benden muazzam bir Biz'e tevekkül etmeyi düşünmüyorum¿ Kokun nerede¿ Teninin ruhumu kamaştıran tadı¿ O hâlde ben Seni özlememiş mi oluyorum¿ Yoksa bazı şeyleri mi abartıyorum¿ Ya da hiçbir .ok yapamıyor muyum¿ Fotoğrafın değişmiş. Eski evinin kapısının önündeki hâlini koymuşsun. Seni öpmelere doyamıyordum... Dudaklarını yememek için kendimi zor tutuyordum... Tam da o eşikte, Sana son bakışlarımı atıyordum, gözlerimin önünden süzülürken, gönlüme pare pare yer ederken... Konu çok dağıldı; bir film şeridi misali geçmektesin gözlerimin önünden. Ben mi ölüyorum, yoksa Seni mi öldürüyorum; bilmiyorum!
Her ne kadar 12.00'da ıngaaaa'ların duyulmaya başlayacak olsa da en nihayetinde "Gün geceden başlar..."
Ve o vakit gelir...
İyi ki şu dünyaya gelmişsin kalbimin pamuklarına sardığım... (derin şükür)
Ve Kral Pop'da Evdeki Saat'den Uzunlar çalar...
Kalemim Sana hizmet etmeye başladığı vakit aklımdan geçenlerden, hissettiklerimden korkuyorum. Milena'ya Mektuplar misali, hissedilmiş ama kağıda geçirilmemiş çok satır mevcut gönül heybemde. Kaldırılamayacak hissiyatlar taşıyorum, fazla gelecek, ağır gelecek, insanın yüreğini çatlatacak hissiyatlar... Yeter bu kadar; devamı yazılmamalı.
Ceren, farkında mısın inanılmaz şeyler oluyor! Sanki artık bitti, bir daha olmayacak denilen mucizeler gerçekleşiyor! Gözlerimizin önünde oluyor tüm bunlar. Parmaklarımız şah damarlarımıza gidiyor ve tüm bu olan biteni hissedebiliyoruz ve hatta bizzat içinde yaşıyoruz. Bu ölüm sessizliği, bu katılık ama içten içe hissettiğim uçsuz bucaksız aidiyet ve adanmışlık. Sanki tüm evren tek bir amaç uğruna şekilleniyor, yazılmış bir kadere hizmet ediyor da biraz tevekkül diyor. Ve ben bu filmin sonunu çok merak ediyorum...
Anlam yüklemek doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama biz ya da artık Sen ve ben kopmak için elimizden gelen ne varsa yaparken kaderin bu bizi ya da artık Seni ve beni bir şekilde bir araya getirme çabası nedir Ceren¿ Hâlâ inanamıyorum... Seninle 38 gün önce, yani son konuşmamızdaki konumuz buydu; böyle birşeyin bir daha olma ihtimalinin olmadığını dile getirmiştin ve ben de her zamanki gibi küçük ihtimallerin peşinden koşmuştum, insanı en çok mutlu eden, bir zamanlar Senin peşinden koştuğum gibi, küçük ihtimalim benim (çok tatlı ve huzurlu bir tebessüm belirir), vayyyy be diyorum hatırladıkça...Neyse, aşka gelip de konuyu dağıtmayayım :) Ve benim o gün neden olmasın dediğim o küçük ihtimalim gerçekleşti. Çok şaşkınım... Konu tabiki benim haklı çıkmam falan değil bu noktada. Bunu sormak bir yandan beni korkuturken bir yandan da inanılmaz heyecanlandırıyor ama soracağım; "Bu nasıl bir tevafuktur Ceren?!" Yoksa kendimize dahi itiraf edemediğimiz; lakin en derinlerimizde bir gün yaşayacağımıza inandığımız bir kaderin mi yolundayız, bir tamamlanışın yolunda mı?..
Durumlarımızı, mesajlarımızı şöyle baştan sona okudum, o bebek kadar masum bakan fotoğraflarını içim gide gide seyrettim... Ne çok sevmişim Seni..
Normal şartlar altında benim için hiçbir anlam ifade etmeyen "bir gün", sırf bugün Seninle iletişime geçme ihtimalimizin varlığından dolayı kıymetliydi, 36 yıl sonra ilk kez kıymetliydi; lakin gördüm ki "bu gün" de diğer günler gibi sıradanmış. Yazsan, arasan, çağırsan ne yapacağımı biliyor muydum? Bilmiyordum. Hatta ne hissedeceğimi dahi bilmiyordum. Ama bugün, yani artık dün, bu şansı (şans; kendimi Senden üstün gördüğüm için değil, kibre yenik düştüğüm için değil, son dönemdeki söylem ve davranışların arasındaki ciddi uyumsuzluk sebebiyle beni ciddi ciddi kırdığın için) kullanman gerekirdi biliyor musun¿ Kafamda benimle iletişim kurmanı engelleyecek ve Senin lehine olan birçok senaryo kurdum ve tüm senaryoların en naif ve en nazik çıkış noktası artık sıradanlaşan bu günü kullanmaktı; lakin tercihin bu yönde olmadı. Ve tabi ki ben de her zamanki gibi Sana saygı duyuyorum... Peki şimdi benim ne düşünmem lazım, bu konuda bir fikrin var mı¿ Sen benim yerimde olsan ne düşünürdün¿ Belki de artık bazı şeyleri düşünmeye gerek kalmamıştır ve benim biraz da bu gerçekliği düşünmem gerekiyor olabilir; çünkü kullanılmaya aşırı müsait bu gün için gayet net bir mesaj oldu kullanmayı tercih etmemen... Canın sağ olsun.
?si=oFrMl4Yo48O856Cr
Bir gün denk gelirsen
Gözlerini sımsıkı kapat ve dinle
Benden Sana armağan olsun
Unutmadım!
Her an'ıma hunharca nüfuz ederken nasıl unutabilirim ki¿
Kelimelerin kifayesiz kaldığı değil, bittiği yerde dili lâl etmek icap eder, gözü ırak; susmak için değil, çığlık çığlığa duymak için, gönülden ırak etmek için değil, tam da gönülden hissetmek için...
Omzumda onurlu bir ayrılık hırkası, bir ayağım aşiyanın eşiğinde, diğer ayağım çukurda beklemekteyim; ne gitmek için ne de kalmak... Ben ucunda nur görünen yolların adanmış ve meczup yolcusu, zamanın boşluğunda soluklanıyorum; yorulduğum için değil, daha çok koşacağım için, ne Sana ne de bir başkasına...
O hâlde "Ey yolcu! Yol nereye gider, neye varır?" diye sorarsan; "Teyemmüm ettiğim hiçbir toprakta yoktu ayaklarının kokusu.." derim. Senin değil, toprağa bulanmış ruhunun, Rabb'in özene bezene yarattığı...
Ne de acizce geliyor kulağa değil mi¿ Allah katında acziyet olmaz Cimcime Sultan, teslimiyet makamında secdeler ediyor ruhum suretinde görünen Yaradan'a...
En derinlerinde, mayana un, tuz ve su olmak isterken tezgaha sıçrayan katıklar misaliydim, aynı misal hayatından da geçip gitmekteyim...
Oradan oraya savruluyor kelimeler, özneler, yüklemler, "Kompozisyonun ama teması nedir?" sorusuna ise hiçbir talebe cevap veremiyor...
Biliyor musun? Alkol, suda sonsuz çözünüyor. Vücudumuzun çoğunluğu su ise insan neden belirli bir kadehten sonra tıkanıyor¿
Peki şunu biliyor musun? Abartılamayan tek duygu özlemmiş. Eğer ki ben Seni özlemişsem, Sen neden benim kollarımın arasında, nefesin ciğerlerimde değil¿ Bacakların neden belimi sarmıyor¿ Neden en etkileyici tonunda ismimin "zikredildiğini" duymuyorum¿ Neden hâlâ boşlukların var¿ Neden bir delilik yapıp da tüm benliğimi içine akıtmayı, bir parça Sen bir parça benden muazzam bir Biz'e tevekkül etmeyi düşünmüyorum¿ Kokun nerede¿ Teninin ruhumu kamaştıran tadı¿
O hâlde ben Seni özlememiş mi oluyorum¿ Yoksa bazı şeyleri mi abartıyorum¿ Ya da hiçbir .ok yapamıyor muyum¿
Fotoğrafın değişmiş. Eski evinin kapısının önündeki hâlini koymuşsun. Seni öpmelere doyamıyordum... Dudaklarını yememek için kendimi zor tutuyordum... Tam da o eşikte, Sana son bakışlarımı atıyordum, gözlerimin önünden süzülürken, gönlüme pare pare yer ederken...
Konu çok dağıldı; bir film şeridi misali geçmektesin gözlerimin önünden. Ben mi ölüyorum, yoksa Seni mi öldürüyorum; bilmiyorum!
20.12.2025
23.49