Kitlesel yığınların, salça kutularına tıkıştırılır gibi tıka basa doldurduğu yüzeysel meydanlardayız.
Soluk borumuzun buğularıyla nemlenen hissiz ve nasipsiz konuşma balonları savura savura ilerlerken, elimize uzanacak sıcacık bir elin, kütlemizi yakıp kül etmesinden korkuyoruz.
Bir tanıdığa rastlama ihtimaliyle ürken bakışlarımızı, sisler ülkesinin ardındaki buz dağına saplama telaşındayız.
Gönül ve kalem ehli kıymetli dostlar,
Bugün 26 Eylül… Dil Bayramı… Ana sütü gibi candan, ana sütü gibi tertemiz Türkçemize gönül ve emek verenlerin Dil Bayramı kutlu; dili de ömrü de tatlı ve bereketli olsun inşallah…
Daha önce 16/04/2000 tarihinde bir gazetede yayınlanan, bugün Dil Bayramı vesilesiyle tekrar düzenlediğim "dil" konulu bu yazımı, şimdi sizlerle paylaşmak istiyorum…
Yine yudumluyorum demli geceyi,
Fakat bu bir yaz gecesi değil…
Ne adım belli, ne duyulur feryadım,
Eriyor sensiz gözlerimin feneri...
Nerede sesin, neredesin ey peri?
-I-
Avuçlarımda yandı künyem,
Gölgesi boynuma dolandı zincirin.
Kazımak mümkün müdür,
Derin çizgisini kaderin?
Yağmurlar gözyaşı kadar serin,
Yoktu birbirimizden farkımız. Acının fırınına düşmüştük, yaralıydık ikimiz de. Senin kanadın yaralıydı, benim ruhum. Senin için kanat neyse, benim için de ruh o idi.
Uçmak istiyorduk ışıklı, engin, hür semalarda. Hayat ağacının zümrüt kollarına konup şen şakrak sevda türküleriyle şakımak, muhabbet pınarından süzülen gül damlalarıyla gönlümüzü arıtmak, çiçek cennetinde rengarenk yuva kurmak, biricik yavrularımızın varlık ufkunda süzülüşlerini görmek, aydınlık bir tebessümle etrafımıza "merhabalar" dağıtmaktı dileğimiz.
*****
O yağmurlu cuma öğlesinde duvar dibinde bulduğum andan itibaren yeni umut, taze başlangıç, ne güzel arkadaştın sen bana!.. Birkaç günlüğüne hayal çemberim, konuşma hatta yazma vesilem, ilham pınarım, ilgi odağımdın... Aynı zamanda korkulu bekleyişim, titrek hassasiyetim. Ya şimdi?..
Bulutlar yünden yumak
Damlalar sicim sicim
Yağın üstüme, yağın da
kaldırımda ayak izleri, diz boyu
içleri kir, irin, kin dolu
yürüyorlar sahile doğru.
yollar kıvrıla kıvrıla can veriyor
körfezin fosseptik girdabında
burunlar sarhoş oluyor istemsiz.
-I-
Gözlerin mavi, masmavi deniz;
Ben gözbebeğinde güneşlenen ada.
Her an gemilerim sefer eyler
Benden sana.
Sana kavuşsun diye ellerim,
Tutunduğumuz dal elimizde kalmasın,
Umuda uyandığımız seher vakitlerinde.
Bir daha kapımızı çalmasın,
Ayrık otu gibi çöreklenen çöller.
N’olur tarumar olmasın,
Teşrinlerde açan terütaze güller.
Ağır ağır dağıt çerağı, yâran-ı saba,
Ağır ağır dağıt ki,
Prizmanın yedi rengi bastı bağı.
Lacivert bir rüya mıdır gördüğüm,
Hayat çengelime takılı soru mu?
Müfessire kalmış gayri yorumu...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!