Mehmet Halil Şiirleri - Şair Mehmet Halil

Mehmet Halil

Daha tacı giymeden
Birinin kuyruğunu çekti
Başka birini getirdi.
Gelen bir gövde değil,
Bil gölge…
Koyunsu bir bakışla

Devamını Oku
Mehmet Halil

Sağ olsun karım sayesinde sabahları sağlık programlarını izler… İzlemekle de kalmaz, uygular, uygulamakla da kalmaz, bana uygulamak için elinden geleni yapar… Bilinçli olmasa bile, bilinç altıma girmek için, ben uyurken sesi yükseltir ki benim beynime söylenenler nakşedilsin ve benim bilinç altım beni yönlendirsin… İşte teknolojinin marifetleri… artık hep böyle yönetiliyoruz… Ayıların burnuna takılan halkanın yerini aldı TV kanalları… Bu sayede istedikleri yere çekebiliyorlar toplumları… Böylece beni de karım çok güzel idare ediyor. Hem uyandırma biçimi kibar, hem öğretme biçimi…
Dinlemek zorunda mı kalıyorum, yoksa kulağıma zorla sokulanları engellemeye üşendiğim için mi nedir, ben de uysal uysal dinliyorum… Uyku sersemliğinde kendimi bende anlayamıyorum ama bu iki açmaz arasında melankolik olduğumu fark ediyorum.
Konuşmanın bir yerinde de insan öfkelenip uykusu tamamen dağılıyor… Aslında yarı uykulu olmak her şeyi kolayca kabullenmek için iyi bir ortam… Öyle durumlarda kimine esin geliyor, büyük sanat eserlerine imza atıyor, kimi de, istenilen yere kolayca çekilebiliyor… Benim esin kaynağıyla uzaktan yakından bir ilgim olmadığı için kullanılanlar gurubuna giriyor olmalıyım… Ne olduğumu nerede durduğumu fark edecek kadar uyanık değilim… Beni uyandırabilen bir tek Müşerref Akay’dı zamanında, onun söylediği ‘’Türkiye'm Türkiye'm’’le uyanırsam o gün, günlük işlerim yarım kalmazdı. Erken uyandığım ve o sesin ritmine uyarak çalıştığım için işimi erken bitirirdim… Bakın bu gün bile hala araya girmeyi başarıyor. Bekçi ile hırsız arasındaki yakınlık gibi bir yakınlık kuracak olursak, araya girmekle araya almak arasında da bir yakınlık kurabiliriz… Ama ben hırsızlık yapacak kadar toplum nezdinde itibar sahibi olamadım… Hiçbir gün de bana sayın diye hitap eden olmadı çok şükür. Netekim onun için de emekli maaşına talim ediyorum… Netekim ne araya girebildim ne de sıraya… Bu harfler de su gibi oradan oraya kayıp duruyor, bir türlü bir kanala yönlendiremiyorum…
Kanal dedim de aklıma geldi, televizyondaki sabah programlarından bahsediyorduk…

İnsanın yarısı aktifse yarısı pasif oluyor, benim de kova tarafım aktif galiba, sabah programları ile dolduruluyorum. O sabah programları da olmasa televizyon diye bir aracın varlığından haberim olmayacak. Doktora gitmeye de gerek kalmıyor… Sağlık konularını yetmiş milyona hitap eden bir yayında konuşan doktordan daha iyi bilecek değil ya mahalli doktorlar…

Devamını Oku
Mehmet Halil



‘’Enflasyon kötü bir şey!’’ diyor patronlar
Enflasyon yükseldikçe daha çok kazanıyor,
Daha çok eğleniyorlar…
Enflasyonu olan her şey değer kaybediyor

Devamını Oku
Mehmet Halil

Biri, bir gün, ‘’bir kere delmekle bir şey olmaz’’ dedi
İnsan haz duyduğu şeyden bir daha vaz geçer mi?
Aşkolik olmuşlar, şimdi defalarca girip çıkıyorlar…
Saygınlığı kalmadı artık, izmarit gibi eziyorlar
Bir gün altında kalacaklar, deprem olmuş gibi
O zaman, eserlerine ‘’orospu’’ diye bağıracaklar

Devamını Oku
Mehmet Halil

Düşünceyi değiştiriyor korkular
Demokrasi başka başka kafalarda
Kurtları bırakıp, kuzuları bağladılar
Sizde bonsunuzu kazanın yalakalıkla
Haydi sizde saldırın, sahte demokratlar.
Ya canın, ya malın diyor, şehirli eşkiyalar

Devamını Oku
Mehmet Halil

Dökülen deliğe göre değişir, kelimelerin ağırlığı,
Ağız altın kaplama olunca geçer kulakların sağırlığı…
Bir de kelimeler başka taraftan dökülüyorsa,
Çıkan delik değil, dökülen delik kaplanır altınla.
Ve o deliğe hiç bakmadan atlarlar koşa koşa

Devamını Oku
Mehmet Halil

‘’Hazıra dağ dayanmaz! ’’ demişler
Her şey satıldı, borç yine katlandı
Kırılıyor açlıktan gençler ve işsizler
Yalnız satılmışlar, sülaleyi kurtardı

İşsizlikten baltaya sap yapılanlar

Devamını Oku
Mehmet Halil

Paranın iki yüzü gibi
Kardeşlik ve düşmanlık
Biri varsa var öteki
Parayı dik tutamadık

Tabanı dar olanı

Devamını Oku
Mehmet Halil

Niye bir anne, bir baba olacak durumda değilken, çocuk peydahlamak için evlendirirler hiç sormayız. Düşünecek olgunluğu istemezler bizde, önce anne ve babalar kendi uzantıları olarak bakarlar çocuklara, kişiliklerini giyinmesine izin vermezler… Kuran kursları… Sonra okullarda başlarlar daha tül halindeki kişiliklerimizden bizi soymaya, daha sonra soymaya devam ederler kışlalarda, kadınlar içinse gelin oldukları evlerde devam eder. Camiler dolup taşar. Kişiliksizlik en büyük referansımızdır, iş bulmada, terfi etmede, üst düzey bürokrat olmada… En büyük övüncümüzdür ‘asker millet’ oluşumuz. Beyinler donmuş, dondurulmuş, kurabiye gibi pazarlanır. Bu serbest piyasa kuralıdır. Alışkanlık yapmış, ezberlenmiş… Yaşlandıkça kemikleşmiş… Emekli olmuşuz, yapılacak fazla bir şey kalmamış, anılarımızla övünürüz, anılar için hep geriye baktığımızdan güdüldüğümüzü değil güttüğümüzü zannederiz… Çocuklara torunlar gürül gürül anlatırız. Ayağımızın altından kayan zeminin farkında olmayız. On bin lira borçla aldığımız nöbeti 100 bin lira borçla devrettiğimizin farkında olmadan, eseriz, gürleriz… Dünyamız ufuklarla sınırlı ama, konuşurken dünya avuçlarımızda gibidir. Çocuklarımız da bizden farksız yetişmez böylece, Neden işsiziz, neden okumaya, evlenmeye paramız olmaz? Babalarının emekli maaşını yemeye alıştıkları için akıllarına bile gelmez… Başkalarına yaslanarak yaşamaya alıştık… Tek tek kendi ayakları üstünde durmayı öğrenenler alınması. İstisnalar kaideyi bozmaz. Genelleme yapıyoruz. Yüzde yetmişe hitap ediyoruz… Sitem böyle memnun…

Devamını Oku
Mehmet Halil

İki de bir ’sus! ’diyorlar
Sanki kıyamet kopacak
Bu sese alışan kulaklar
Sese duyarlı olmayacak

Dünya alıştı yaygarama

Devamını Oku