Yolda yürürken bir hanım bir şey düşürdü.
Baktım bir güldü.
-Hanım efendi gülünüz dedim,
Hanım güldü.
Yaşı belki elliydi;
Ama
Şu karşıki dağlar; yüce, ak dağlar,
Kurudu pınarların akmaz oldu.
Yandı, kül oldu mor sümbüllü bağlar;
Hesap sorar senden olaylar bir gün.
Hep yüce dağ başında gezerim ben,
Bir sonbahar öğle vakti...
Hiçbir sebep yokken dışarı çıktım;
Öylesine.
Havada tek bulut yok.
Esiyor ılgıt ılgıt rüzgâr
Yıl iki bin on sekiz
Mevsim ilkbahar…
Bir garip rüyaya dalmış gündüz güneş,
Gece ay ve yıldızlar.
Sevinç içinde gökyüzü!
Bir ilkbahar sabahı
Görünce açmış çiçekleri,
Gülüverdi içim birden!
Sarıldım kâğıda kaleme
Anlamasalar da şiirden.
Türk,Kürt,Abaza,Türkmen,Tatar…
Rengimize bizim renk katar.
Edirne’den ta Van’a kadar,
Bu yurt bizim, bu vatan bizim.
Yağdı yağmur bütün gece
Usul usul,elif gibi ince ince.
Öptü toprağın çatlayan dudağından
Çatladı sarı tohumun kozası
Ulaşınca toprağın altına yağmurun sesi
Duyulur oldu deli fişeğin nefesi…
Asırlardır peşinden koştuğun gül
Sana yâr olmadı gitti ey bülbül!
Gülün yayından çıkan zehirli ok,
Bugün
Sen ,ben ,o yok
Biz,siz,onlar yok
Bu,şu,o yok
Bunlar ,şunlar,onlar yok
Ayakları oldukça kısadır ve beş parmak,
Dili yapışkan, boyunun iki katı uzun,
Kıskaç olur ayaklar ikiye ayrılarak,
Olduğu yerin rengini alır bukalemun.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!