kısa yol peyzajlarıyla geçiyor ömür
ağaçlar aheste hışırtılı yarenlikli
güneş yemiş yüzlerle vuruluyorum insana
su zerrecikleri şavkıyor çimlerden içime
karanlığım yok yüzüne sür isterim yüreğimi
anadolu gibi durur kalbimde yerin
sen yoksun belki yavru kuş ağzı gülüşünle
ama yerin kalbimde öyle nahoş bekler ki
en sevdiğim ağacı kendi kendime anlatmamı
sana uzaklığıyla çerçeveleri boğazıma sarılan
pencerenin tam karşısındaki yavru palamutun
Zifiri
uykusuz kaldım gece öyle bir fallik ki
aklımı başlımdan alıyor karanlığın
al benili unutturması çoğulluğu
ilk akşam serinliğinin serenatında
saçılmıştım acımda
bakımsız bir sokak arasıydı
laf olsun diye umutluydu kış
buzullara batmış yüreğimi
gidişinden kopyalamıştım...
I.
derviş yekinir:
'gözün alabildiği yerde sümüklü çocuklar olmalı
ille yoksullaşmalı diyerek
gün bitimi anı sessizliğini kaçırmadan
söylence koyuluğunda bir şey anlatacağım sana
anlamadığına yorduğumu uyuşuk teninde rüzgarın
sarsılan yollardı yüreğimden geçen
körpe yorgunluklar aştım uğruna...
kent yalnız ikimizin
ağırlaşırken akşamın alacası
mayısta arsız bu serinlik
kısa yolculuğumuzdan
çocukluğumuzun kallavi yağmurlarından kalma
ve zaman tiz sesli içeriğiyle ağlattı şarkımızı
Galiba yol almak zamanı geldi yitikler diyarından
İsmine görülmeyen tutulmayan her köşede rastlayacağım
Tandırda ekmek pişiren eller kadar dudak bükeceğim toz duman
Mırıldanıştı sanki koskoca yeminler söz vermeler
Eninde sonunda yeşil sabun kokulu itiraflara kalacak yüreğimiz
gözüm ısırdı güneşi
sana mı benziyordu aydınlık
yoksa yokuş yukarı yürüdüğüm şu sokak mı
ellerimde yağmur çamur umut filesi
gözüm ısırdı güneşi
gülmek miydi bu
sensiz vatanım gurbet...
akıp giderken böyle şairane
susuzluğumuz
Bravo öğretmenim. Başarılar diliyorum. Bir perde açılır biri kapanır.