İsmet Barlıoğlu Şiirleri - Şair İsmet Ba ...

İsmet Barlıoğlu

Karanlıklarım senin gittiğin gün başladı,
Bir ikindi vakti, çullandı üzerime
Kara çarşaflı bir gece gibi,
Denizlerim, ırmaklarım, çaylarım karardı,
Kararıp gitti ormanlarım, ovalarım,
Yosun kokularım, çam kokularım, çiçek kokularım,

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Güneşlerimi çalıp tıkmışlar zindanlara,
Hücrelere kapatmışlar aylarımı, yıldızlarımı,
her birinin bileklerinde paslı paslı zincirler,
Paslı paslı gülleler her birinin ayaklarında,
Bedenim kanlı çarmıhlara gerilip gitmiş
Uğrunda.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

İnsafın kaldıysa işit ahımı,
Artık hiç geçmeyen zamana döndüm.
Dinle feryadımı, duy eyvahımı,
Dövülüp savrulan samana döndüm.

Senin özlemine düştüm düşeli

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Hikmet der; çobandım, derbeder idim,
Aşkı durur sandım, sürdüm yürüdüm,
Düştüm bir ateşe, yandım, eridim,
Kurudu çamurum kalmadı yerde.

Hikmet der; atlara çakıyorum nal,

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Bırak kuşum aracılık etmeyi yarla aramda,
Sen bir muhabbet kuşusun,
Bir sevda kuşusun,
Bir ev kuşusun.
Yazık o minicik kanatlarına.
Ne o uzak yollara dayanır bu kanatlar,

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

İlk Öfke

Hikmet Genç, görkemli bir mağazanın önünde durarak varsıl vitrinlerden birine şöyle bir baktı.
Vitrin, akşam güneşinin solgun sarı ışıkları altında, parıldayan bir durgun su yüzünü andırmaktaydı. Onu ilgilendiren vitrindeki büyüleyici varsıllık değildi, dışın içteki görüntüsüydü. Dışarının vitrindeki görünüşü, kendi doğal görünümünden çok daha güzeldi. Benzer güzelliğe koyu renkli bir güneş gözlüğünün camlarında, bir fotoğraf makinesinin objektifinde de rastlamıştı. Ağaçlar ağaçlardan güzel, dallar dallardan güzel, yapraklar yapraklardan güzel, yapılar, duvarlar, pencereler yapılardan, duvarlardan, pencerelerden güzel, akşam güneşinin yapraklar ve dallar arasından süzülüşü daha güzel, insanlar insanlardan daha güzeldi. Zira; iç, öze ve sevgiye dıştan daha bir yakındı. Dışın sıvası dökülmüş duvarları burada sıvalı, boyası kabarmış, kendileri kağşamış kapı ve pencere pervazları burada cilalıydı. Dış dünya, eksiği-gediği tamamlanarak getirilip vitrine koyulmuş bir tablodan farksızdı. Bu tabloda, varların tümü görünmediği halde, yokların cümlesi görünmekteydi. Çünkü vitrin, Hikmet Genç ‘e, yokları da var edebilen bir hayal aynası gibi geliyordu. Aşağıyı yukarıya çıkaramadığı, yukarıyı aşağıya indiremediği için güzel ve doğruydu ama solu sağa, sağı da sola aldığı için çirkin ve yalancıydı. Biçimleri daha bir küçülttüğü, renkleri daha da bir güçlendirdiği için de öyleydi. Gerçekteki kendisi bu vitrindeki kendisi kadar yakışıklı mıydı? Sırtındaki tornistan ceketi, ayağındaki ters-yüz edilmiş pantolonu bu kadar yeni miydi? Cebinde tek kuruşu bulunmadığı, karnı yine ac olduğu halde, hiçbir şeye aynen böyle, muhtaç değil miydi?
Hikmet Genç, başını sol omzuna bırakıp dudaklarından eksilmeyen gülümsemesiyle vitrinin önünden ayrılıp yürümeye başladı.
Mahzun bir sonbahar kenti hüzünlü bir sevgiyle kucaklamıştı. Akşam güneşinin halsiz-mecalsiz ışıkları kentin yorgun ve yaşlı yüzünü incitmeden okşamaktaydı. Yaşayanlar sabaha oranla biraz daha yorgun, biraz daha solgun, biraz daha eksilmiş ve biraz daha çevrelerine ilgisizdiler.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

İlk Evden Kaçış

Huzursuzluk beş numara gaz lambası şişesinin kırılmış olmasından kaynaklanmaktaydı.
Hikmet Çocuk ‘un körpe yanağının üstünde beybasının beş parmağının izi vardı ve beyba evin içinde direk direk bağırmaktaydı:
- Ben parayı çaydan mı topluyorum? Bütün bir aile kalmışız bir tek aylığın umuduna. Aklınıza gelebilen-gelmeyen tüm giderlerimiz bunun içinde. Boğazımıza bile zor yetiyor aylık. “Davranışlarınıza birazcık dikkat edin, bana hesapta olmayan yeni bir gider kapısı açmayın.” Diyorsam; hata mı ediyorum, yanlış mı söylüyorum? Ben bugüne kadar ele-güne el-avuç açmadım, veresiyeye asla soyunmadım. Zira; borçtan yemem, aileme de yedirmem. Aylık gelirimiz ne kadarsa; aylık giderimiz de ancak bir o kadar olmalı. Bunun dışında, kendisine sığınabileceğimiz tek olanağımız yok bizim. Kazık kadar adam oldun ve işte ilkokulu bitirmek üzeresin ama hala daha ev içinde top oynamamak gerektiğini dahi bilemiyorsun. Top bu; elbette ki, çarpıp kıracaktır bir şeyleri. Hiç düşündün mü, akşam olunca nasıl yanacak bu lamba? Nasıl aydınlanacak bu ev? Kırman bir yana, bir de kalkıp yalan söylüyorsun “Ben kırmadım.” Diye. İnsanın yanlışını kabullenmesi bu kadar mı zor?
Ana çekingen bir tutumla araya girmeye çalıştı:

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

İlk Açılış

Astronomi Öğretmeni, karatahta üzerindeki beyaz tebeşirli çizgilerle anlattığı dersin birinci bçlümünü bitirince, ellerini kürsünün üzerine dayayıp öne doğru eğildi:
- Bundan sonraki derste konumuzun ikinci bölümünü gözden geçireceğiz. Zilin çalmasına dokuz-on dakika var. Ben bu süreyi konunun anlaşılamamış bölümlerini anlaşılabilecek hale getirmek için kullanmak istiyorum. O nedenle de hemen soruyorum: Anlattığım bölümü veya bu bölümün herhangi bir alt bölümünü yahut alt bölümün herhangi bir noktasını anlamayan kaldı mı?
Sınıftan çıt çıkmadı. Öğretmen sert bakışlarını öğrenciler üzerinde şöyle bir gezdirdi ve sonra alışılagelmiş sertliğiyle söylendi:
- Soru sorulmadığına göre; konu öğrenilmiştir. Yani sen? .. Bana kalırsa; konuyu anladın. Sen? .. Sen? .. Sen? .. Anladın… Tümünüz anladınız…

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Uçağa İlk Biniş

Belirtiler bir ay önceden kendilerini göstermeye başlamışlardı.
Heyecanlar ve korkular Hikmet Baba ‘ya karşı tam bir elbirliği içindeydiler. Geçmişinde bir tek uçağın bile yanona-yakınına gitmemişti. Uçak konusundaki tüm bilgisi, filmlerden ve kitaplardan öğrenebildiği şeylerden ibaretti. Gerçekte, korkularının bu yarım-yamalak bilgilerinden kaynaklandığını da pek sanmıyordu. Kaynak belki derinlerde, çok derinlerde, ta çocukluk algılarındaydı. Zira; Hikmet Baba, içindeki uçağa binme korkusunun bir yükseklik korkusundan ileri geldiğini düşünüyordu. Yüksek yapılara çıktığında; yerlerin, dağlara tırmandığında; uçurumların, denize gittiğinde de; enginlerin kendisine gel gel ettiğini deneyimleriyle öğrenmişti. Korkuyu altetmenin tek yolunun, onun üstüne üstüne gitmekten geçtiğini biliyordu. Van Kalesi ‘ne, Bitlis Kalesi ‘ne, Kars Kalesi ‘ne, Şeytan Kalesi ‘ne, Ferhat ‘la Şirin Kalesi ‘ne hep bu korkunun üstüne üstüne gitmek için birçok kereler tırmanmaya çalışmışsa da, her keresinde kale bedenlerinden geri dönmek zorunda kalmıştı.
Düşüncesi bile insanın yüreğine keskin bir neşter gibi saplanan zor bir ameliyatı beklemenin kaygıları içindeydi.
Oturduğu yerde kendisini alabildiğine yükseklere çıkmış buluyor, içinin havalandığını sanıyor, tedirginlikten eli-ayağı titriyor, ivedilikle kendine gelmeye uğraşarak güvenli bir yerde bulunmanın kurtarıcılığına sığınmaya çalışıp duruyordu.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Bir Ermişe İlk Hayır

Telefondaki ses ciddiydi:
- Baba… Diyordu. Ben Başkomiser Selim. İki elin kanda, iki ayağın bir pabuçta da olsa biryerlere ayrılma. Geliyoruz. Yardımını gerektiren bir iş peşindeyiz.
Hikmet Baba telefonu kapatıp önündeki yazıya birkaç sözcük daha ekledikten sonra başyazısını gözden geçirmeye koyuldu:
“Kişinin kendi noksanını bilmesinin büyük bir erdem olduğu söylenmiştir ve bu doğrudur. Kendisini oluşturan Teşri, İcra ve Kaza kuvvetleriyle yani Yasama, Yürütme ve Yargı güçleriyle birlikte Devlet de bir kişiliktir. Bu kişilin bir gerçek kişilik olmayıp bir tüzelkişilikten ibaret bulunması durumu fazla değiştirmemektedir. Bu açıdan bakıldığında; Devlet ‘in de kendi noksanlarını bilmesi erdem gereğidir. Onun bugünkü noksanlığı bazı ekonomik yanlışlıklara düşmüş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yanlışlıklar yavaş yavaş ekonomiyi sarsmaya ve uygulanan ekonomik politikanın da sanıldığı kadar doğru olmadığını ortaya koymaya başlamıştır. Bir yumurtanın 50 kuruşa, bir kilo kurufasulyenin 7.5 liraya, bir kilo pastırmanın 20 liraya, bir batman yani sekiz kilo patatesin 4.5 liraya çıkmasının altında hep bu yanlış ekonomik politikalar yatmaktadır. Piyasadaki yani emisyondaki para hacmi 50 milyar lirayı bulmuş ve halk 500 liralık para kupürlerini bile kullanmak zorunda kalmıştır. Ülkedeki enflasyon, sadece petrolün varilinin 2.74 dolardan bir yıl içinde 11.65 dolara çıkmasına değil, kendine özgü başka nedenlere de dayanmaktadır. Bunların başında; bütçe açıklarının açık finansmanla kapatılması, İktisadi Devlet Teşekkülleri ‘nin yani Ekonomik Kamı Kuruluşları ‘nın içine düştükleri zararların Merkez Bankası kaynaklarıyla giderilmesi, tarımsal ürünlerin yüksek tutulması gelmektedir. Bu nedenle, bugünkü bir aylık ücretle ancak bir öğün yemek yiyebileceğimiz günlere doğru pupayelken gitmekte olduğumuzu söyleyebiliriz…”

Devamını Oku