Yorgun düşlerimin kıyılarında
Bir mezar ustası ne işe yarar
Seni mi getirir beni mi alır
Kıyıma kabusla çöken dalgalar
Alsa alsa en çok tenimi alır
Zira ruhum tutsak kuyularında
Çayın sıcak teması yakarken boğazımı
Bir çocuk suretinde önüme düştü adın
Bilsem üşüyor musun ya çaya mı susadın?
Bir çift göz gülüşüyle kurdu darağacını
Hani konuşmaya ramak kaladır
Hani dil ucuna gelmiştir zehir
Yıllarca yıllarca susmuşsun gibi
Haykırsan beladır yutsan beladır
Hani hece hece ağlar ya şiir
Susmuş Susmuş birden kusmuşsun gibi
Bir merdiven boşluğu içinde küme küme
Karanlık bir gölgeyi taşıyorsun içinde
Avucuna almışlar kalbini lime lime
Kimbilir ne acılar yaşıyorsun içinde
Üstümde yığınla biriken sükut
Dilimde yılların suskunluğu var
Bin kırık huzmeden derdiğim umut
Bir yabancı gibi şimdilerde yar
Birinci Faz
Bulutlu yüzler vardır, içi ateş, dışı buz
Kabuğu kurumuştur, yarasında kan olmaz
Gökyüzünde kuşları, göğsünde umutları
Dilin kalbe itaat ettiği demlerin özlemi ile yandığını görecek kadar şairim
Lakin cahiliyim kalpte demlenen özlemin dile vurduğu anlarının
E ben de bilirim ağız dolusu yüzsüzlüğü
Hayatlarımızın delidolu yanlarının
çarklarına yağ sürmede de mahirim
Çekildim köşeme, yazmaya seni
Kalem suskun, kağıt hasta, hal yorgun
Yüzümün bir yanı yastık deseni
Gece suskun, döşek hasta, kol yorgun.
Susmuştum yıllar önce, dilime lal değmişti
Önüme taş koyana, yol benim diyemedim
Yenilgiyi kutsayan ruhum boyun eğmişti
Ağız benim, dudaklar, dil benim diyemedim
Peşkeş çekmişti oysa avcı, köpeği kurda
Yorulmuş bir kalbin içinde sızı
Zamanla insanı taşa çevirir
Feryadın suskunu, derdin ıssızı
Bahar mevsimini kışa çevirir



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!