Dünyanın çivisi çıkmış azizim
Devrilir, tepinse üç beş tane fil
Irmağa su taşır oldu denizim
Kendini okyanus sanıyormuş Nil.
Birçok yeni adet gelmiş bu köye;
Ben ki yalnızlığın keyfini sürmek
İstiyorum diye şiire sardım
Nereden çıktı bu kalabalıklar
Bu ince alaylar, bu kabalıklar...
Hiçliğin efsunlu sırrına varmak
Bazen gönül öyle bir derde düşer
Dolanır sözcükler, dile bulaşır
Civanmertin yolu namerde düşer
Adı lekelenir, dile bulaşır
Hakkı arayana her kapı duvar
Sus ey gönül, sükûttadır keramet
Dilde mahpus kalan sözde hayır var
Güzel bakan kalpte olur feraset
Kem nazardan uzak gözde hayır var
Yüreğini açma yâda yorarsın
Ben ki şairim, son kez tutmalıyım elini
Karışmalı kanıma avuçlarının teri
Nefesin her atımda yeni bir can veriyor
Yıldızların, nurunla kamaşıyor gözleri
Aşıkların derdinle geceden gün deriyor.
Demiri tavında işleyen kimdi?
Baharı yağmurla besleyen odur?
Ölürken cenneti düşleyen kimdi?
Yaşarken kalbini süsleyen odur?
Pas tuttu demir
Beni en sevdiğim türküler yaktı
Bizim havalarda hasta oldum ben
Kime ne diyeyim, ne gelir elden
El değil ki anam öksüz bıraktı
Beni en sevdiğim türküler yaktı
Gözlerin tanıdık, uzak değiller
Kazıdım gönlüme bakışlarını
Ya gül goncaları ya karanfiller
O gözler, umutla düşler yarını
Resmettim duvara tebessümünü
Kendimi anlatmayı sevmedim bir dem olsun,
Yüreğimi bir nebze bilenler tanır beni!
Ayırmam siyah beyaz, yeter ki âdem olsun
Haneme çay içimi gelenler tanır beni!
Severim tüm renkleri, maviyi ise başka
Herkes Yarini anlatır
Şöyle güzel, böyle güzel.
Ben yarimi anlatamam;
Yok dünyada öyle güzel!



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!