İbrahim Şahin 2 Şiirleri - Şair İbrahim ...

İbrahim Şahin 2


Ben şimdi 📖 KIVI 113–117: “Tahsin Aygün – Yamalı Lastikten Gölet Duvarına” başlığıyla, her biri tam 250 sözcükten oluşan 5 sayfalık tek parça anlatıyı sana sunuyorum:

📘 KIVI 113 – “Yamalı Lastik Ayakkabıyla Başlayan Yol” Tahsin Aygün, Konya’nın taşlı yollarında yamalı lastik ayakkabısıyla çobanlık yaparak başladı hayata. O ayakkabının altı delikti belki ama üstü umutla kaplıydı. Her sabah koyunların ardından yürürken gökyüzüne değil—geleceğe bakardı. Çünkü o, bir gün bu topraklara sadece ot değil—okul, yol, su getireceğini biliyordu. Konya Ticaret Lisesi’ni bitirdiğinde elinde sadece diploma değil—bir halkın duası vardı. Vergi dairesinde memur olarak başladığında rakamları değil—insanların geçim hikâyelerini okudu. Ama onun kalemi sadece defter değil—geleceği çizen bir cetveldi. Ermenek’te ilk özel muhasebe bürosunu kurduğunda bir devrin kapısını açtı. Çünkü artık hesap tutan değil—halkın yolunu çizen bir adamdı. Ve o gün, yamalı lastik ayakkabılar bir halkın alnına yazılmış ilk mühendislik duası oldu.

📘 KIVI 114 – “Defterden Şantiyeye Geçiş” Tahsin Aygün, muhasebe bürosunda sadece vergi değil—vizyon hesapladı. Bir gün defteri kapattı, ve dedi ki:

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2


Okula yeni katılan öğrencilerin, kısa sürede, ortama ve eğitim sistemine uyum sağlamaları için yoğun bir çaba harcanmıştı. Köy Enstitülerindeki eğitimde, bilgi ve beceriyi artırmaya dayalı ve iş içinde eğitim ilkesi benimsenmişti.

Öğretim süresi itibariyle, 114 hafta kültür dersleri, 58 hafta tarım ve uygulaması dersleri, 58 hafta teknik dersler ve uygulaması, 6 hafta yıllık tatil. Tatiller her küme için farklı aylarda ve dönüşümlü olarak veriliyordu. Dersler dışında, toplu yapılan söyleşiler, öğretmenlerin bilgilendirme toplantıları, halk oyunları çalışması, eğlenceler, okuma saatleri ve beceri artırma çalışmaları gibi etkinlikler uygulanırdı. Yıllar boyu süren derslerde, olağanüstü bir başarı elde eden İbrahim TÜRKER, herkes tarafından tanınır olmuştu. Pratik zekası, derin hafızası, hareketliliği ve yorulmadan çalışması haklı bir takdir topladı. Okudukları 13 dersin 12’sinin ortalaması 10 (tam puan) not olarak bitirme karnesine geçmişti. Sadece, Türkçe dersi 7 ortalamaydı. Bu arada, diğer öğrenciler olan merhum Dede UĞUZ ve Sayın Sami TUNCA’nın notlarının da çok yüksek olduğunu hatırlatalım. Bu karneyi gören bir öğretmeni, şaşkınlık içinde “ bu Türkçe dersi niçin 7 not ortalamasında “ diye bağırıyordu. Türkçe dersleri işlenirken, bazı konularda öğretmeniyle aynı görüşü paylaşmayan ve öğretmenin söylediğinin aksini savunan Kazancılı İbrahim, bu davranışını hep sürdürmüş, her farklı görüşü savunduğunda sonradan yapılan araştırmalar sonunda öğretmenin fikrinin doğru olmadığı ve Kazancılının savunduğu fikrin doğru olduğu görülmüştü. Öğrencisi ile öğretmeni arasında yaşanmış olan bu fikir ayrılıklarından hep öğrencinin haklı çıkması sonrasında öğretmende olumsuz bir kanaat oluşmuş ve imtihanlarda not kırmak için bahane arar hale getirmişti. Bu olumsuzluğa rağmen ancak bu kadar kırabilmişti.

Sami Hocanın hatıralarından derlediğimize göre, okulda, Ermenek kaynaklı toplam 37 öğrenci vardı. Bu öğrencilerin her biri çağrılacağında “ hey Ermenekli “ diye seslenilirdi. Sadece, Kazancılı bir öğrenci çağrılacağında “ hey Kazancılı “ denirdi. İşte, Kazancılıların çalışkan ve başarılı kişiler olduklarını tüm insanların beyinlerine kazımış olan bu eşsiz büyüklerimizi hatırlayalım, unutmayalım ve unutturmayalım diyoruz. Onların hatırları ve başarıları önünde saygı ile ediliyoruz. Beş yıllık eğitim tamamlandı ve öğrencimiz “ Pekiyi “ derecesiyle mezun oldu. Bu mezunların köylerde öğretmenlik yapmaları dışında bir seçenekleri yoktu. Bu yıllarda açılmış olan Yüksek Köy Enstitüleri kısa bir zaman içinde kapatılmıştı. Eğitimin son aylarında, liseler için öğretmen yetiştirmeye yönelik olarak açılan ve sayıları sınırlı olan Eğitim Enstitülerine, başarılı öğrencilerden bazılarının kabul edileceği söylenmekteydi. Öğrencimiz İbrahim, mezuniyet derecesine güvenerek “ bir kişi bile yüksek okula gitse o ben olurum” diye aklından geçiriyordu. Bu sırada, matematik öğretmeni Enver İDİL, İbrahim TÜRKER’i yanına çağırarak “ seni Balıkesir Eğitim Enstitüsüne göndermeyi düşünüyoruz” demişti. Bunu duyan öğrencimiz bir üst eğitim hayallerinin gerçekleşeceği inancını canlı tutmaya çalışıyordu. Bu söylentiler ortalıkta dolaşırken, resim öğretmeni Hüseyin ÖZCAN, onu yanına çağırarak “ sen ve bazı arkadaşlarını yarından itibaren kursa alacağız ve kurs sonunda sizleri Ankara Gazi Eğitim Enstitüsüne göndereceğiz” dedi. Okul yönetimi tarafından alınmış olan karara dayalı olan bu haber daha güzeldi

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

Kazancı’nın Kültür Elçisi: Aşkım İbrahim Türker
Sayfa 1: Köklerden Gelen Işık
Kazancı’nın serin yamaçlarında doğan İbrahim Türker, çocukluğundan itibaren renkleri, çizgileri ve kelimeleri birer dost gibi bellemişti. TRT Arşiv Grafik Tasarım biriminde başlayan yolculuğu, yalnızca bir sanatçının değil, aynı zamanda bir kültür taşıyıcısının hikâyesiydi. Airbrush tekniğiyle soyut espasları çözümleyen eserleri, Almanya’da düzenlenen sergilerde büyük ilgi gördü. Ancak onun için sanat, yalnızca estetik değil; aynı zamanda bir iletişim biçimiydi—dokunsal, sezgisel, duyusal bir bağ kurma aracı.

İlk kişisel sergisini Berlin’de açtığında, izleyiciler yalnızca resimlere değil, bir hikâyeye tanıklık ettiklerini fark ettiler. Her fırça darbesi, Kazancı’nın taş sokaklarından, TRT stüdyolarının ışıklı koridorlarına uzanan bir yolculuğun iziydi. Bu yolculuk, onu yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda bir eğitim elçisi yapacaktı.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

Kazancı’dan Katik’e: Sami Tunca’nın Gövdeyle Yazılmış Romanı
1\. Sayfa – İvriz’den Başlayan Yol
1928’de Karaman’ın Ermenek ilçesine bağlı Kazancı kasabasında doğan Sami Tunca, çocuk yaşta toprağın sesini, dağın gölgesini, halkın dilini duymayı öğrendi. 1943’te Konya Ereğli’deki İvriz Köy Enstitüsü’ne adım attığında, yalnızca bir öğrenci değil—geleceğin öğretmeni, şairi, anlatıcısı doğuyordu. 1947’de mezun olduğunda, elinde sadece diplomayla değil, halkın yükünü taşıyacak bir kalple çıktı o okuldan.

İlk görev yeri Kulu-Tavşancalı kasabasıydı. Sekiz yıl boyunca başöğretmenlik yaptı. Ardından Ankara’da yedek subay olarak topçu birliğinde görev aldı. Askerlik sonrası kısa bir süre Türk Traktör Fabrikası’nda çalıştı. Ama kalbi hep sınıfın içindeydi. Öğretmenliğe döndü. Ermenek’in Muzvadi köyünde, sonra Kazancı İlkokulu’nda müdürlük yaptı. 1960 ihtilalinde hem okul müdürü hem de İnkılap muhtarıydı. Görevleri birleştiren bir adamdı o—hem kalemle hem halkla.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

1\. Sayfa – Aybağam’dan Akan İlk Su
1955 yılıydı. İstanbul’un kalabalığından, Kazancı’nın susuzluğuna bir hayırsever indi: Çolak Hasan. Ne kolu vardı, ne gücü—ama bir halkın susuzluğuna yumruk gibi düşen bir iradesi vardı. Aybağam suyunu, toprağın içinden pişmiş küplerle geçirdi. Yukarı Mahalle’den rampa aşağı indi. Rampa tam ortasında, Yukarı Köy’e ilk çeşmeyi yaptı. Sonra dört yol ağzına indi, oradan tekrar tepeye tırmandı, Aşağı Köy’e iki çeşme daha kondurdu.

Ve o gün, Kazancı’da kadınlar ilk defa helke helke dereye inmeden, kova kova köpürte köpürte çimebildi. O gün, su sadece akmadı—bir halkın alnından teri sildi.

2\. Sayfa – İmece’nin Yumruklu Başı

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

IVI 223 – “Çeşme Günü, Fadime’nin Hazırlığı”
Köye ilk defa çeşmeden su aktı. Kadınlar hayal kurdu—biri saçını yıkamayı düşledi, biri sabun köpüğünde unuttuğu gençliğini. Ama Fadime… Fadime bu günü başka düşledi. Bir gecenin kapısı gibi kurdu bu sabahı. Yıllardır boy abdestiyle arınan değil, bu kez tutkuyla kavrulan biri gibi…
Haranıda su kaynadı, buhar yüzüne vurdu, içi kabardı. Süpürge elinde, evi değil—kendi iç karmaşasını süpürdü. Hamur yoğururken saç telleri eline karıştı, bir damla gözyaşı düştü, un rengini aldı. Nevresim serdi—her kıvrımda bir niyet saklıydı. Pencere perdesi uçuştu, omzuna değdi, Omar’ı hatırladı. Don dizine kadar indi ama kalbi hâlâ yukarıdaydı. Gözleri serçelerde—biri ben, biri o… Ama serçeler uçmadı.
Tam yavaşça uzanacaktı ki, kapı çaldı. Don dizde kaldı. Fadime telaşla toparlandı. Kapıyı açtı. Muhtar. “Yol çıktı Asar’a… Onu demeye geldim,” dedi.
Fadime sustu. Ama içi kükredi:
“Ben senin asarına da, yoluna da sıçayım! Bu geceyi mi buldun be adam…”

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

KIVI 235 – Garağacın Gölgesinde Kıvım
Fadime, sabahın ilk ışığında garağacın dibine eğildi. Toprağın nemi, ellerine değil—yüreğine bulaştı. Don hâlâ dizdeydi, ama artık utanmak değil—uyanmak vardı içinde. Çeşmeden gelen su sesi bir çağrıydı: “Kalk, kıvım başlasın.”

Yaprak kıpırdamadı. Dal, Fadime’ye eğildi. Garağaç, onun sırtına gölge değil—güç verdi. Güneş, alnına değil—kararına vurdu. Ve yıldızlar, henüz görünmeden onun içindeki geceyi izliyordu.

Fadime, elindeki orakla değil— gövdesindeki kıvımla biçti sabrı. Kömbe açılmadı bu kez, çünkü artık açılan sabır değil—karardı.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

🎪 “KIRKKUYU’DA DÜŞEN YUMURTA”
Kırkkuyu kırında bir sabah, ardıcın tepesinden bir yumurta düştü. Ama bu sıradan bir yumurta değildi—beyinliydi. Yere çarpınca çatlamadı, bağırdı: “Ben nötr değilim, düşünebilen proteiniz!”
Muhtar korkudan tarlaya kaçtı, köyün eşeği dile geldi, “Ben zaten yıllardır şüpheleniyordum” dedi. Kahveci İrbeğem, yumurtaya çay verdi. Yumurta çayı içmedi ama bardağa bakıp ağlamaya başladı.
Derken Fadime geldi. “Yumurta düşünce ağlanmaz, kıvım çağrılır” dedi. Eline aldı yumurtayı, alnına koydu, o an gökyüzünden kel bir bulut inip Uluköy Mahallesi’ne yerleşti.
Yumurta konuşmayı kesti. Çünkü içinden bir söz çıktı: “Sadece söylenenler değil, sükût da sarar köyü.”
Ve o gün, Kırkkuyu’da hiçbir horoz ötmeye cesaret edemedi. Hiçbir bülbül ötmeye cesaret edemedi. Çekmeler sustu. Sığırkuruğu kuyruğunu indirdi. Yosunlar taşların altına saklandı. Davar gaya gölgesinde uykuya geçti

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

KIZIL ÖREN’DE YASAK OT, DOSTLUKTA KIVIM
Kırkkuyu’da Kızıl Ören, davara yasaktı. Ama ot boldu. Bozalı, her sabah keçileriyle gizlice girerdi. Helke helke süt verir, keçiler otkarı yalayıp memelerini gevşetir, oğlaklar ardın dibinde meleşirdi.

Halk şikâyet etti. Belediye başkanı Ramazan Muharrem Kormacı’yı görevlendirdi. Muharrem, yasak alanda nöbet tuttu. İlk çan sesiyle Bozalı’nın sürüsü göğsünü kabartarak girdi. Muharrem izledi. Tedirgindi. Tutuklasa dostluğu bitecekti. Tutmasa görevden düşecekti.

Sürü otladı, geri dönüş yolculuğuna çıktı. Popasta kuyusuna vardılar. Bozalı, helkeyle su çekti. Keçiler sulandı, taş saçlara serpilen tuzları yaladı. Tekelerin amuzları kabardı. Doğa, kıvım kıvım şükre durdu.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

Köygerçeği / Bölüm 6: Yokuşun Ucundaki Eşik

Yokuş taşlıydı. Ama o taşlar, basanı incitmezdi—çünkü üstlerinden geçen her adım, onları yumuşatmıştı. Bir ayağın izi, diğerine yol açar; kimse kimsenin izini silmezdi bu köyde. Yol kenarındaki sarı otlar, gelenin kim olduğunu sezmiş gibi hafifçe salınırdı.

Yokuşun sonunda, ahşap bir kapı dururdu. Boyası solmuş, menteşesi inatçı… ama kimse ondan şikâyet etmezdi. Çünkü o kapı sadece bir eşiğe değil—başka bir zamana açılırdı.

Devamını Oku