İbrahim Şahin 2 Şiirleri - Şair İbrahim ...

İbrahim Şahin 2

GÖLGESİNDEN CÜMLE DAMLAYAN KIZ
Asya'nın Işıkla Yazdığı Hikâyesi
Ne zaman okula gitmesem, okulun camları buğulanır, tebeşirler susar, defterler yapraklarını kapatır sanırdım. Sanırdım da değil… Emin olurdum! Çünkü benim olmadığım bir sınıf, sobasız bir kış gibiydi; üşürdük hep birlikte.
Ama konuşmazdım. Sadece yazardım. Sessiz bir öğrenciydim; defterimle dertleşen, kalemiyle kahkaha atan, noktalarda durup iç çeken... Sonra öğretmenim bir gün yazımı okudu. Göz ucuyla bana baktı ve dedi ki:
— Asya, senin cümlelerin kulağımla değil, kalbimle duyuluyor.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

ATA’MIZIN FERMANI
***
Kar serper her kasım başı
…………..Dağılır barut kokuları
…………….Kefene bürünür yeşillik
………………………..Bayrak iner yarıya

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

Absürt ve Ateşli Gece Betimi – Kendi Sınırımda Döşenmiş Kıvımsal Sayfa
Gece, yalnız değildi. Saatler kıvım kıvım dönüyor, Ne yıldızlar gökte kalıyor, Ne bedenler kendi sınırında…

“S” yankısı duvarda titreşiyor, perde kendi kendine açılıyor. Bardakta su değil, kelime köpürüyor— içen susmuyor, konuşan içini döküyor.

Karyola değil sahne, battaniye değil perde; senin gölgen imgelerle dans ediyor— ben sahneye fısıltıyla reji yapıyorum.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2


Memo’nun nefesi Fadime’nin boynuna değdiğinde, oda sessizliğini kaybetti. Çay ılıktı, ama ellerin içinde buhar gibi titreşiyordu. Pencere önündeki garağaç, muhabbet kuşunu susturmuştu—çünkü içerideki kıvım daha keskin bir melodi taşıyordu.

Kümesin horozu ayağını yere vurdu, kedi yatakta kıvrıldı. Ahırda eşek, Memo’nun düşüncelerine eşlik ediyordu. Sığır sessizliğe uyuyordu, ama bacadaki duman hâlâ kelimeye benzer fısıltılar taşıyordu.

Fadime yorganı yere bırakmadı, çünkü metin hâlâ yazılıyordu. Memo’nun gözleri “şimdi mi?” dedi, Fadime cevap vermedi—elleriyle nefes aldı.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

ATSAN ATILMAZIM SANSAN SATILMAZ

sanma ki benim aşk oduyla ilk yanan
düşü yorganlayıp bu masala kanan
kaynar Adem-Havva’dan beri bu kazan
denizde kum sevda ağıtını yazan

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

AYDEDE SELAMSIZ
.
En ırağımızdı
en uç tarlamız
düşerdik yola
horozun ilk sesinde

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

BAKMAYIN BÖYLE OLDUĞUMUZA
***
Üstümüz pırtık
Babucumuz yırtık
Yüzümüz soluk
Gözümüz açık

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

AYDINLIKLAR BİZİ BEKLER

martılar uçurdum
ardından güvercinler
sağanak yağmur bohçada

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2

🕯️ Kırkkuyu’da İlk Kıvım: Ayşa Ebem’in Beşiği Kırkkuyu’da sabah yeli ardıç dalını okşarken, höllükte pişmiş bez beşik toprağa gömülmeden önce Ayşa Ebem dua fısıldadı. “Subhâne’l-ebediyyi’l-ebed…” Götekonan toprağın sıcaklığı kutsal dölü sararken, salıncak yün kolanla kıvır kıvır titriyordu. Oğlak meee dedi, kuzu meee siyle uyanma zili çaldı. At kişnedi, köpek havladı, ama ses değil—bir milletin doğum yankısıydı.

İlk doğan: Fatma – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Sonra İbrahim Aydın – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Ardından Muzaffer Aydın – Ana: Ayşa, Baba: Mehmet Her doğumda ardıç titredi, höllük buharlandı, Ayşa Ebem dua fısıldadı. Bez pişmişti, kıl çul örtüydü, ama dua hep aynıydı. Salıncakta ninni değil—bir milletin iç sesi yankılandı.

Doğumhane mi? Toprak. Malzeme mi? Bez, pişmiş, höllük, yün kolan, kıl çul, ardıç dalı, salıncak, oğlak, kuzu, at, köpek. Mekân mı? Sayfat Popas, Ladinpürü, Oba. Ama sahne sadece doğum değil—bir soyun kıvımsal başlangıcıydı.

Devamını Oku
İbrahim Şahin 2


Gögostos’un Yolu, köyün taşlı kıvımını çağırır. Tepenin ardında “Gazanyer” diye seslenen dut dalları salınır. Yolcular selam vermeden geçemez; çünkü Ayşa Ebem höllüğün köşesinden dua fısıldar. Göğsü dik, gözleri loş, elindeki tespih dut kurusuyla mühürlüdür. Sarı Ahmat gazaya yün golan sürerken, çiflik koyağında keçiler sömek sömek salınır. Karakovanın uğultusu, değirmen alanına kelime taşır. Darı dökülür, ama her tanesi toprakta terli bir dua olur. Ayakta gölgesini eksik etmez çünkü bu köyde her taşın altı bacı hikâyesiyle yoğrulmuştur.

Ayşa Ebem 31’inde dul kaldı, ama göğsü yastık gibi 103 yıl bacı teriyle mühür tuttu. Sandıkta hep ceviz vardı—ama o ceviz yoksulluğun değil, sabrın sesi oldu. Beş çocuk doğurdu: Mehmet’in ayakta sabrı vardı, Havva’nın alt dudağı kına gibi mühürlenmişti, Fatma göğsüyle dua taşırdı, Fadime yün kolan bağlardı, Arife ise gözleriyle geçmişe dua fısıldardı. Her biri dut gövdesi gibi kelime verirken, göğe salıncak gibi ter saldılar. Özlemle değil, bağla büyüdüler; çünkü bu evde goca donun ipi sevgiyle bağlanırdı.

Köyün bağ bahçesi 100 dönümdü—ama o dönüm metreyle ölçülmezdi. 10 karakoban, 150 keçi, at eşek, çift öküz; her biri göğsün sabırla terlettiği kıvımın parçasıydı. Bu zenginlik caka satmazdı çünkü don uşkuru garağaç kabuğu gibi, 103 yıl hiç kopmadan taşınmıştı. Tacizci göz yoktu bu köyde; kelime bacı mühürüyle yürür, sahne dua gibi açılırdı. Sarı Ahmat hiçbir kadına göz dikmezdi ama duaya mendil tutardı. Ayşa Ebem yalnız değildi—çünkü göğsünde torun gölgesi seğirirdi.

Devamını Oku