Seçimler seçimleri kovalar
Vaatler bizi oyalar
Geçim ne güzde ne baharda
Geçim darda
Gün görmemiş vaatler
Unutulup giden yalanlar
Dinle çocuk
Yaşım geçti elliyi
Bilseydim seni çekip almayacağım karanlığın pençesinden
Vermiştim emeklilik dilekçesini çoktan
Sense gelmişsin yaş on beşe
Hala oynaştasın
Atatürk ölseydi beyler
At koştururdu Anadolu’mda
Yüz yılarca rüya yatırları
NİYAZİLER SEYRİ SEFERE YOLCU
..
Tüm seyri seferler vaat durağına
Menzil uzun, uzun, uzun….
Hangi durakta binersen bin
Daha bir durak var menzile
Susturulduk
Küstürülmedik yarına
Susturulduk
Lal olmadık
Elbet çook sözümüz var
Yarına söylenecek
BİR BAHAR DÜŞLEMESİ
Ortalık bahar kokusu
Ne çok özlemişim, baharları güzleri
Uçurtmalı gökleri
Umut dolu sözleri
Yalnız Bey, soyu hanedanlara dayanan soyun son temsilcisidir. Dedesinin dedesinin büyük dedesinden kalma birkaç iş hanı, bir konak geçimini sağlamaya yetiyor da artıyor bile o nedenle çalışmasına hiç de gerek yok.
Yalnız Bey’in gençliğinde Hanedan soyundan gelmesine duyulan özenti hoşuna gitmiyor değildi, fırsat buldukça hanedan soyundan geldiğini vurguluyor çevresindekilerin gıptasına omuz kabartıyordu. Hanedan soyundan gelme üstünlük sıfatını ve mal varlığını bir başkası ve başkaları ile paylaşma durumunda azalacağına ve yok olacağına inandığı için evlenmeye de karşı olmuş ve hiç evlenmemişti.
Yaş ilerledikçe Yalnız Bey, yalnızlığının farkına varmış yalnızlığını giderme adına sorumluluk yüklemeyen, yasalara karşı suya sabuna dokunmayan ne kadar dernek varsa hepsine üye olmuştu. İlk önce Bana Neciler Derneği’ne üye oldu. Sonra Sana Neciler Derneği, ardından, Tekere Çomak Sokanlar Derneği, Suyu Yokuşa Akıtanlar Derneği, Yosunları Yaşatma Derneği, İlahi Taktir Cemiyeti, Süt İçtim Dilim Yandı Diyenler Derneği, Sürüngenleri Kurtarma Memurları Süründürme Derneği, Şakşakçılar Derneği, Taktakçılar Tıktıkçılar Derneği, Kürtajcılar Pürtajcılar Derneği, Leylekleri Çiftleştirme Derneği, Kaplumbağaları Yumurtlatma Derneği, Avutanlar Derneği, Avunanlar Derneği, Burnundan Kıl Aldırmayanlar Derneği, Keline Kıl Ektirtenler derneği, Karda Yürüyenler Derneği, Sapıkçılar Dayanışma ve Destekleme Derneği, Denize Karpuz Kabuğu Düşürenler Derneği, Eşeğe Ters Binenler Derneği, Deveye Hendek Atlatanlar Derneği, Uzaylılarla Dayanışma Derneği, Barışı Çökertenler Savaşı Hortlatanlar Derneği, Yandım Anam diyenler Derneği, Yananı Allah Görür Diyenler Derneği,, Anasını Alıp Gidenler Derneği, Sapsız Baltalar Derneği, Pabucunu Ters Çevirenler Derneği Çatısızlar Bacasızlar Derneği… Dernek dernek….. Kaç derneğe üye olduğunu kendisi bile bilmiyordu tek bildiği, dernekler adına aldığı kupalar, plâketler… Dernek yetkilileri ile çektirmiş olduğu resimler, bir de gazetelerde kendisi ile çıkan haberler, her birini çerçeveletir, evine her gelene tek tek gösterir, her biri adına saatlerce açıklamalar yapar. Bunlar Yalnız Bey’in ömründe tattığı en büyük mutluluk kaynakları…
Öyle bir dünya yarattım ki kendime
yok yok
çatısı bacası tam
bir kapısı açık, bir kapısı
girse bir tek umudum bir tek
kapatacağım ardına kadar
DESTANLAR DİYARI ANADOLU
Babalarımızın anlattıkları bize masal gelirdi, değil mi? Bana da öyle gelmişti doğrusu. Tekrar tekrar anlatılmasından sıkılsak da onlar anlatmaktan sıkılmazdı.
Babam, babasından Çanakkale Savaşları, Kurtuluş Savaşı masalları dinleyerek büyümüş. Babamın babası her iki savaşa katıldığı için anlatımı yaşayarak anlatırmış. Belki de bu yüzden masallaştırmadan anlattığı için sıkılmadan anlatırmış. Babam da sıkılmadan dinlemiş olmalı ki benim sıkılacağımı aklının köşesinden bile geçirmeden anlatırdı hep. Masalın her sonunda da’’ Bu günlere şükür. Allah yurtsuz yuvasız bırakmasın. Bayrağımızı yerlere düşürmesin.’’ derdi.
Bir de sınıflarda, vatan, millet, bayrak şiirini en güzel okuyan yarışına girerdik. Öğretmen de en güzel okuyanı seçerdi. Seçilen sevinir, seçilmeyen üzülürdü. Vatanın, milletin, bayrağın ve de özgürlüğün bizim birinci seçilmemiz kadar önemi yoktu ta ki 15 Temmuz’un zorlu gecesine kadar.
O gece savaşın masalını dinlemiyor, kitaplardan okumuyordum. Savaşı yaşıyordum. İnsanların ölüm yarışına, insanların öldürme yarışına girdiği gece. Ben ölecek miydim? Ben sabaha çıkabilecek miydim? Çocukların gözünün önünde anne babaları öldürülüyordu. Kardeşleri ölüyordu.’’’ Ya aynı durumda ben kalırsam..’’ düşüncesine bile dayanamıyordu bedenim. ‘’Ya onlar nasıl dayanıyor? ’’ sorusu sınavlarda zorlandığımız sorunun binlerce kat zorluğu…
Meclis yıkılıyordu. Evimiz yıkılacak mıydı? Okulumuz yıkılacak mıydı? Arkadaşlarım olacak mıydı? Sorular uzadıkça uzuyordu. Sorular geceyi uzatıyordu, gece soruları… ‘’Sabah olacak mıydı? ’’
SİFONU ÇEKTİM
Her anne bir Karatay… ‘’Çocuğuma ne yeddireceğimi, nasıl yedireceğimi en iyi ben bilirim! ’’ diyor. ‘’ Tabağına ne koyarsam onu yer, hele bir yemesin! .. Açarsın ağzını, tıkarsın lokmayı ağzına, kaşığın sapı ile tulum peyniri basar gibi basarsın. Lokma nimettir, çocuğum yemedi diye lokmayı çöpe döken kadınlar var ya kadınlar hiç mi hiç Allah korkusu yok. Afrika’da, Somali ‘de milyonlarca çocuk açlıktan ölürken biz de milyonlarca ton yiyecek çöpe gidiyor. Yazık, Yazık! ’’ Allah sizi inandırsın daha tek lokmayı çöpe atmadım, kurban olduğum Allahım attırmasın.’’ diyor.
Her anne- baba bir Cüceloğlu… Kimi baba ‘’ Çocuğa nasıl yaklaşılır en iyi ben bilirim, testten başını kaldırdı mı basarsın sopayı. Bak bakayım bir daha kaldırabiyor mu?
Kimi anne ‘’ Çocuk çalışırken işi gücü bırakacaksın. Çamaşır, bulaşık bekler. Çocuk beklemeye gelmez. Çocuğun başında nöbet tutacaksın, elin ensesisinde olacak. Başını kaldırdı mı elin ensesinde olacak. Nefes aldırmayacaksın. Nefes aldırmayacaksın ki okuduğunu sindirdirsin. Bir nefes aldı mı bütün okudukları uçar gider.Çocuk öküzün trene baktığı gibi bakar kalır ardından…’’ diyor.
Oldum olası derslerden anlamam. Testlerden hiç mi hiç anlamam. Tek tutkum fubol. Bir de vurdulu kırdılı filmler, az da olsa polisiye romanlar… Bunları annene gel de anlat. Anlatamadım tabi ki. Bir anlaşma imzaladım annemle. Anlaşmayı rızamla imzaladım dersem haşa yukarda Allah var, çarpar. Anlaşmayı mecburiyetten imzaladım. On teste karşılık bir sayfa roman okuyabiecek, yüz testte karşı bir saat top oynayabilecektim. On test, yüz test kolay. Topu topu topu yüz harfi yuvarlak içerisine alacaksın. Gel gelelim topu nasıl oynayacaksın? Diyeceksiniz, tutkusu olan biri top oynamayı niye dert edinir? Okuldan 3.00’te çıkıyorsun, eve gelişin 3.30. Üzerini değiştirdin, yemeğini yedin saat oldu 4.30. Yüz test çözdün oldu saat 6.30.. 6.30’da hava kararmış, sokaklar boşalmış, topu kiminle oynayacaksın.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!