Bir çocuğun uykusunda yankılanır bazen,
alın teriyle karışmış bir türkü gibi.
Kaldırım kenarında unutulmuş
soğuk bir sabahın
kırık dökük duası olur isyan.
(“Bu ülkede maaş değil, çaresizlik yatar banka hesaplarında.”)
Asgari bir maaşla
Azami hayaller kurulmaz
Bilirim,
Çünkü her ay
Aynasız bir geceye bakarken
tanır gibiyim seni—
bir rüyanın kıyısında unutulmuş,
gökyüzünü ezberlemiş bir yolcunun
hep aynı sabaha uyanan bakışlarındasın.
Ne içerideyim ne dışarıda,
Sınırların gölgesinde bir izim.
Gök, paslı bir haritanın suskun kenarı,
Yönsüz rüzgârların yükü omzumda.
Yağmur düşer, sanki hatırlatır
Bana zamanı sordular.
Dilimde hep aynı cevap:
“Birini beklerken durmuştu saatim.”
O günden beri
ne geri dönüyor ibreler,
Uzak değilim — sadece ara yerlerdeyim.
Toprak anlatır sessizliğimi çatlaklarından.
Gökyüzü, paslı bir ayna artık;
Yansıtmaz yüzümü, unuttum sesimi.
Yağmur düşer, ama ıslatmaz beni.
Dağların karnında bir yara saklı,
Her sabah kanar usulca, sessizce.
Güneş bile dokunmaz o yaraya,
Gölgeler üşüşür — gölgeler ağlar.
Bir kuş uçar, kanadında hürriyet;
Bir gün,
yeryüzü rengini unutmaya başladı:
toprak nemini,
rüzgâr yönünü,
ve insanlar birbirini.
Sokaklardan geçerken
Adını bilmediğim bir serçeye denk geliyorum
Hep aynı saatte, aynı direğin ucunda
Bilmiyorum neden
Ama bana benzediğini çok hissediyorum
Bir vakit,
ellerimin arasına sığdı dünyanın bütün sessizliği.
Bir çığlık bastım kendime,
duymasınlar diye seni.
O günden beri
Şiirlerinizle tanıştığım gün, kelimelerin kıyısında yeniden doğdum. Her dizenizde Ahmet Arif’in o devrimci nefesini, halkın sesini ve aşkın en katıksız halini buldum. Toprağın derdini, göğün öfkesini, sevdanın ve direnişin şiirini bu kadar içten dokuyabilmek ancak büyük bir kalbe ve usta bir kaleme ...