Toprakta kara gölgeler yürür,
meydanlarda kanlı bir rüzgâr eser,
çocukların gülüşü yarıda kalır,
annelerin ninnisi
süngüye takılır.
Bir ülkenin kalbi,
sandıkta değil,
bombaların gölgesinde çarptı.
Suruç’ta kan,
Ankara’da duman;
Olgu dedik, uzak sandık,
ama kapı çoktan çalındı.
On beş gün yetti,
gizlenen niyet açığa çıktı.
Sandıkta kaybedilen
Liberal yafta taktılar kendilerine,
sonra “bilmiyorduk” diyerek günah çıkardılar.
Oysa mesele kişilik değil,
sistemin bağrına yerleşmiş karanlıktı.
Klasik faşizmde tankların gölgesi vardı;
Saatlerin bile yürümekten vazgeçtiği bir vakitte
sessizliği omuzlayıp çıktım yola.
Ne kimlik soran oldu,
ne yön gösteren.
Cebimde yalnızca
Yolum uzun, gece ağır,
şehrin ışıkları çoktan sönmüş.
Elim cebimde,
sessizlikle yarışıyorum.
Bir çiçek yok elimde,
Geceyle gelir bazı anılar
Zifiri korkunun içinden
Sürünerek girer hücre kapısından
Saklanır ranzaların altına
Gardiyanın adım sesinde titrer
1 Şubat 1944, sabahın ilk nefesinde,
saat 05.22’de sarsıldı toprak.
Gerede, derin uykusundan fırladı,
7.4 büyüklüğünde bir fırtına
IX–X şiddetiyle vurdu,
yer yer yıkıldı, yer yer sustu.
(Çinçin’in külleri altından filizlenenlere)
Bir sabah çöktü kepçeler
Çatılar değil, çocukluklarımız yıkıldı
Bir feryat koptu soba borularından
Duman değil, özlem tüttü evlerin bacasından
Bir sabah değil bu.
Bir aydınlık değil.
Sadece lambası patlamış bir hücrenin
karanlığına uyanıyorum.
Duvar karşıda.



-
Aydan Güner Özdemir
Tüm YorumlarŞiirlerinizle tanıştığım gün, kelimelerin kıyısında yeniden doğdum. Her dizenizde Ahmet Arif’in o devrimci nefesini, halkın sesini ve aşkın en katıksız halini buldum. Toprağın derdini, göğün öfkesini, sevdanın ve direnişin şiirini bu kadar içten dokuyabilmek ancak büyük bir kalbe ve usta bir kaleme ...