Bir vakit, kralları devirmek için
bilimin ışığında yürüdü kitleler.
Tanrıların tahtı çöktü,
halk kendi göğsünde yıldızlar buldu.
Ama burjuvazi korktu,
Sen
adını bilmeden çağırdığım bir ateştin
bir yangını seyreder gibi değil
içine yürür gibi baktım sana
O
Biz,
Herkese yetişmeyi seçtik,
Dağların ardından güneş doğarken,
Yol’lara düştük Yol olduk,
Toz olduk, yel olduk, sel olduk.
Mahkeme salonuna girerken
“Kahrolsun Faşizm, Tek Yol Devrim!” diye haykırdık.
Biz üç kişiydik.
Ve üçümüz de ölüme mahkûm edildik.
Ama korkuyu kabul etmeyen
üç yüz— üç yürek— üç haykırıştık biz.
İnsan, yalnız değil,
birlikte var olandır.
Taş, duvar olunca anlamlı,
kıvılcım, yangına dönüşünce özgürdür.
İnsan, tek başına bir taş değil,
taşların birleşip duvar olduğu yerdir.
Bir kıvılcım değil,
kıvılcımların yangına dönüştüğü andır.
Dilini annesinden alır,
Açık pencerelerden geçer gibi
gülüşün sızardı odamın duvarlarına.
Ben, kimse duymadan ezberlerdim seni:
bir karanfilin utancında,
bir afişin kenarında,
soğuk bir mayıs sabahında
Kaçmak isterim,
ama sokaklar zincir gibi bırakmaz.
Bedenim yazın ağırlığında,
dilimde imkânsızlığın hırıltısı.
Senin gözlerin
Bir nota düşün.
Sol yerine çığlık,
mi yerine ağıt,
la’sı suskunlara sığınak,
do’su yumruk gibi iner duvara.
Kaç saat oldu
Bu ülkenin kalbinde yanıyoruz
Toprak, kurşun yutmuş bir dil gibi
Konuşmuyor artık
Ve biz hâlâ



-
Aydan Güner Özdemir
Tüm YorumlarŞiirlerinizle tanıştığım gün, kelimelerin kıyısında yeniden doğdum. Her dizenizde Ahmet Arif’in o devrimci nefesini, halkın sesini ve aşkın en katıksız halini buldum. Toprağın derdini, göğün öfkesini, sevdanın ve direnişin şiirini bu kadar içten dokuyabilmek ancak büyük bir kalbe ve usta bir kaleme ...