Açtım ellerimi, ulu dergâha,
Sığındım Rabbime, her bir günaha.
Pişmanlık yaşları, ıslattı yüzü,
Kovulmuş şeytandan, koru bir daha.
Unutamadığım...
Gelirdin,
ıssızlığıma
deniz ve zeytin,
gelirdin.
Mürekkebi Ege'den çekiyorum bu gece, masamda iyot kokusu.
Kağıt bembeyaz bir suskunluk,
kırılmayı bekleyen.
Önce Nâzım'dan kalma bir hasret oturuyor karşıma,
Ben
bir şiir yazmak istedim Usta
senin gibi.
Kelimeleri
demir gibi döverek
Uzun Yaşamın Yankısı..
Bir nehir gibi akıp gitti zaman,
Genişledi yatağı, derinleşti suları.
Kazdağı'ndan bir rüzgâr indi denize,
Bin yıllık zeytinin gövdesinden bir fısıltı.
Duydu onu köklerde uyuyan sır,
Ve denize karışan toprağın o engin sabrı.
Var mı?
Ey devletim, yüce dağlar başısın
Yoksul kulun gözlerinde yaşısın
Sofrasızın ekmeğisin, aşıısın
Seslenirim, duyan bir kulak var mı?
Varoluşun Sahnesi..
Boşlukta asılı bir soru muyum?
Yoksa sorunun ta kendisi mi, yankılanan evrende?
Vatan dediğin,
haritada bir renk, pasaportta bir mühür değil sadece.
İnsanın içine, en derinine kök salan o ulu çınar.
Toprağını avuçladığında,
Vatan için
Bu gelen Alparslanın Varisleridir
Gökler gürlüyor,şimşekler çakıyor dokuz ışıktan
Bu gelen Alparslanın varisleridir
Türk oğlu türk ve islamdı bunlar doğuştanAllah ve vatan için geliyor bunlar
Bayrağı elinden bırakmaz,bozar oyunlarGönülleri volkandır sönmek bilmez




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!