Yüzüme bakan solmuş bir resminle,
Raylarda uzayıp gider kara tren.
Camından her dem artan bir hüzünle,
Hüzzam vakti şafağıyla kara tren.
Asla unutulmaz ayrılıklarda,
İçimde yalnızlık hissi, her yer çöl.
Sıradaki şarkı benim için çalıyor.
Bir kızıllık var yine gün batımı,
Son trende buram buram sen kokuyor.
Kapım çalınıyor, davetsiz misafir geldi,
İki kere iki dört,
Etmez her zaman;
Bazen hiç eder,
Bazen hazan.
İçim dışım eylül,
Bilir misin gönülden geçen elemleri?
Göz kapaklarında bütün bir dünün kayboluşunu,
Kendi kendinle sessiz sedasız boğulmayı,
Şu kırık dökük şiirin birkaç satırındaki hasretin nasıl dokunduğunu,
Bilmezsin.
(Tasavvufi bir iç yolculuğun manzum aynası)
Dış âleme dalan, yolun başını unutur,
İç âleme bakan kul, Hakk’ı gönülde bulur.
Toz toprak altında saklıdır tohumun sırrı,
Her gün ölmek var ya,
Yokluk kapısında hiç olmak,
Her damla yaşla süzülürken sala,
Mevsimin yalnızlığına gem vurmak.
Geç kalmışlığın pişmanlığı içinde,
İhtiyacım var senden gelecek sığınmaya;
Karanlığımı nura çevirecek aydınlığa.
Seni çok seviyorum der gibi ihtiyacım var,
Çok âşık olmaya sonra pişmanlığa.
Çoktan öldürdü beni bayım,
Özleminle sıkışıyor
Adın geçince kalbim her defasında.
Sensiz olma düşüncesine katlanamıyorum,
Şu köhnemiş dünyada.
Öyle ihtiyacım var ki,
Yaş aldıkça yol kısalır ihtiyarlıkta,
Hastalıklar limanına demir atarsın.
Geçmişe özlem duyarak çürür,
Heybendeki anılarda kanarsın.
O aynada gördüğün sen değilsindir,
Bedenim ruhumla geriye gidiyor,
Uzuvlarım dermansız ve çaresiz.
Gözümün kenarında hazır bekleyen
Ilık gözyaşlarım dökülür davetsiz.
Usançla geçen yaşanmışlık




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!