Ya düşersin o uzak yıldızlardan ya da
gün içre doğarsın kayıp acılardan, bir
garip avuntudur kızıla batmış rüzgar,
kolayını alır, yola devam edersin,
kapanmış aralardan. un gibi elendi
belki, artık kalan kimsesizlik, kimbilir
Her damlada öksüz kalan doğar tabii ki, senden artan da
yokun zümresi aykırının kucağında yer yer, olmayan kendi
başkalarında, dile sinmiş ve varlığa, terkolunmuş iç, bakmışın dışarda, yapılanır yeniden ilk olanın ilkesinde, varlıksa, demir prangalar kırılır, bakarsın özgürlük söylemden başka, söze sinmiş yok evreninden taşar gerçek zeminine, söyleyerek ve dileyerek yapamadığın,
damarlarından filizlenmişse, işte o zaman, gerçekliğin
payandası çekilmek yerine, çıkar önüne.
Söyleyişin silik dünyasında yitirdik, zihinlerde eridi,
güncelimiz olmadan, duymayan kulakların uçurumunda, düştüğümüz yerde kaldık nefes
almadan.
Savrulan dalgalara binip giden, nerden estiği bilinmeyen rüzgarlarla, zaten herşeyi bilen öğrenmeden, açıklarda boğulup gider zamanla.
Tını kazısıdır bu çıkaran, ruha gömülmüş,
kayıp medeniyeti enkazlar arasından, yol
açan temellenmiş yapıya, verimleri kör
sıkışıklıktan kurtaran. Ulu bir dal yükselir mi
serinlik veren coşkuda, göz olmuş silinen sese,
öpüyor burda biteni ve sonra nasıldır, çiziyor
Bir dehşeti büyüten kaygılı zamansızlık,
yitik ellerin dokusu ulaşır görülmemişe,
aldırışsızlığın özgüveniyle, ummak kör
ilerleyiş, gerçek, yumuşar içine girildikçe,
bahtın tacını giyip, yaklaşır en temiz gönence.
Durumsallığın parlattığı ögelerden sıçramak
gelgitlere, unutulmuş yüzyıllar da gelir ele,
tarih de senin mülkün, anlatacak elbette,
yaslandığın görünür, kayboldu, birdenbire.
Ne gelen var artık, ne giden, kalakaldın,
Algısı, yeteneği kendine göre, anlaması tam bir çile,
her kafadan bir ses çıkar, kötü niyeti hiç saymadan,
buluştuğun yer yok yere.
Bu patlayan volkan altında kalır herkes, dönersin
başladığın yere, sürecin alay etmesi adeta, geleceğin
Neye başladığını bilmediğin ölüm, kelebeğin
kanatları kadar hür, yaman bir çelişki üzerinden,
geçiş bulutlarına yürür, zemin kuran öpüşlerden
gür, dokun ve kur fikrini, canlılık seninle olur, çözüm
mekanları sende kurulur, sonsuz aşan gül de bir oluş, kendin de gömülü olan kendinden öte, yokluk zemininin sessiz çığlıkları, derin kazılarda duyulur, zaman ilk kez bulunur, görünmezin dipsiz evrenin de. Giderek daha uzak ve en yakın, el el üstünde el koyar, bütün geçmiş ve geleceğe. Gül.
Bir gülümseme süresince uçuşan anların,
uzaklığın potasında erimesiyle elde edilir zaman,
sana nefes, kararsız iklimi sarar, yazıklanışında üreyen kendilik ve ötenin zemininde yankılanan, duru ve saf yapıdır ilk duyulan, tercihini parlatır, kabulun görkemidir fetih, bildiğini unutmuş, bilginin kaynağına taşan. Görmezliktir varkılan, süreklilik çemberini , dolan dur, elinde yersizlik ve darlık ekseni. Say ki omuzlarında buncası, ya tekinlik, ya da kaygan zemin içre unutulur, uzakta kalan.
Bütün zamanları aşsak bile, bir zaman daha
var bizden öte ve bütün mahkumlar övse de,
alkışlarla yükselen düşer yere. Kimse inanmamış
tuhaf zincirlerin bağ kuran şakırtısına, ses sesi aşmış,
dil içre kurulan, düşüncede yoksa bile, bir dil daha var,
gözeneklerinde, susmak da bir dildir, soluyan derinle.
Daha insancıl, merhamet, öykünme, takdir, tevazu, sevgi temelli seslenişleriniz samatya' da kemale erme yolunu işaret ediyor, azizim.
Duyguların gerçeklerle karşılaşması, tokat gibi çarpan acıtmalar,sert toslamalar, ifadelerin acımasızlığı, edilenlerin başa getirdikleri, soğukda olsa yaşamanın çekiciliğini vurguladığınız ilk eserinizi kutlarım, bu uslubunuz artık sahne oyunu yazılması gerektiğini çağrıştırıyor.
Daha insancıl, ...