Yapışmış pıtırak her sokağına,
Unutulmuş sevdalar duvarlarında.
Dikenli bir şehrin ortasında,
Kalabalık ama kimse yok aslında.
Ne ona dokunup el sürebilirim,
Bir lahza ki sükûtun eşiğinde,
Çizilmiş bakışın, sanki eski bir şiire,
Terin geceye, adeta sürülmüş dua;
Dokunmak ne mümkün, edilir imtina.
Bir mühür dudakların, kırılmayan;
Bir pusulam yoktu elimde,
Ne rüzgarın yönü belliydi,
Ne de fırtına dinecekti;
Ama yürüdüm kendim gibi.
Gece çökene dek içimdeki suskunluklar,
Göz kapaklarımın ardında kalan anılar.
Birer pervane dönüp duruyor sanki,
Yastığımın kıyısında bir gölge misali.
Serin bir sessizlik iner, ağacın altına;
Yapraklar konuşur, rüzgârla usulca;
Güneş yorgun düşer, gölgeli yamaçta,
Bir soluk olur, toprakta taşta.
Çocuklar oyun kurar dal izinde,
Sarı kalbimin güneyinde bir yaz,
Solgun kehribardan sessiz niyaz.
Ben avuçlarımda tutarım bu rengi;
Papatya, gündoğdu, nazlı zerdeçal gibi
Bir rüzgar eser altın vurgulu,
Kırlangıç süzülürken havada,
Yuva izi kaldı kanatlarında.
Yıllar saklasa da göç yolunda,
Sevdanın yolu düştü oraya.
Bazı aşklar susarak büyür,
Bazı kalpler sessizce gömülür.
Seni sevdiğimi hiç bilmedin,
Değişirdi her şey, görseydin.
Karanlık, bir günah gibi zamanı sardı.
Ay secdeye durdu, gölgeler şahlandı.
Kalplerde yanan isli, paslı kandiller;
Aynada kendini inkâr eden eller.
Dua, dikenli gül gibi kanda saklanan,
Eski bir masalın suskun tanığı,
İçinde ruhumun derinlikleri saklı.
Bir çift göz dikkat kesilmiş bana;
Gelecek olur, parıldayan muamma.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!