Sonsuzluğun diliyle konuşan meyan,
Gizli bir sabırdır damakta kalan.
Zehriyle şifa olur, sözleri sorgulu;
Kıvrılır kökleri, kader gibi tortulu.
Geçmişin yükünü hoyratça taşır,
Sensizliğin çölünde yürüyen bir seyyahım,
Gözlerinin vahasına varmak, tek günahım.
Bakışın, bin yıllık buzulları eriten ateş;
Sesin, karanlık çağlara doğan güneş.
Mihri Didem nefesinle döner devran,
Aklım mı seni sevdi önce?
Kalbim mi kandırdı yine?
Bu ikilinin çekişmesinde
Soruyorum, rövanşı kimde?
Story atmış, çayına limon sıkıyor,
Altına “ Özgürüm” diye yazıyor.
Beni engellemiş, grupta anlatıyor-
Modern aşk bu işte: susan kazanıyor.
Geçiyor gökyüzünden bir martı
Kanatlarında ise bir simit kırıntısı
Çocuğun düşmüş mü gülüşünden
Belki de kaymış annesinin elinden
Gözlerin hep uzaklara bakar;
Merak ettim, orada kim var?
Pencere gibi duran sayfada
Açılınca mor renkler sızar.
O gittiğinde yağmur yağmadı;
İçimde koskoca boşluk kaldı.
Ayak sesini beklerim hâlâ,
Gecenin tam da ortasında.
Palamar gibi sarılırken dalgaya,
Gemi usulca durur, yorgun limanda.
Kopsa zincir, savrulur sonsuz boşluğa
Ben seni bağladım kalbime usulca.
Kıyıdan kopan her bir parça rüya,
Seviyor musun ‘un çiçeği,
Sorulmamış sorular gibi.
Ama nedense bilmez kimse,
Eksilir papatya her seferinde.
Kül üfledim avucuma,
Rüzgar düştü başucuma.
Zincir sardı ruhumu,
Kilit açmaz soluğumu.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!