Affetmek yürek ister, unutmak vakit;
Kimi yara susar, kalır nakit.
Çoğu zaman kin yük olur, sevgi kanat;
Dertle yoğrulsa da böyle gider hayat.
Ufukta kızıl bir esinti dolanır,
Gün batımının yaprakları kızarır.
Yanan nar çiçeklerinin ateşinde,
Bir Gül düşün, sanki en kanlı yerinde.
Kırmızının bin halini taşır bakışın,
Akşam olunca köy meydanı şenlenir,
Davul zurna çalar, yürek dinlenir.
Gençler sıraya dizilir, halay başlar;
Toprak sallanır, yıldızlar ise oynar.
Köy kahvesi açık sabah sekizden önce;
İlk gelen Mehmet Amca, benden söylemece.
Ortada soba yanar, üstünde çay demi;
Çözersin bir yudumda geçmişi, geleceği.
Sandım ki yelkenim olursun
Meğer fırtına senmişsin.
Sen, rotamı altüst edip
Sinsice kendine çekmişsin.
Pusulam şaştı izinde,
Bak, susuyorsam yanlış anlama asaletimden;
Her zaman bu sessizlik değil, incelikten.
Ben yolu yürürüm ama haddini bilenle;
Sen güneşi sahiplenen cinstensin gölgenle.
Gökyüzü, bir annenin sessizliğiyle uyanmış.
Bulutlar kan kokusu ile ağır, güneş utanmış.
Toprak, ölülerin sıcaklığıyla hâlâ nefes alıyor
Ve her taş, suskun bir mezar taşı gibi bakıyor.
Deniz, dalgalarını kıyıya vururken ağlıyor.
Gökyüzünde yanık bir perde,
Gözlerimdeyse mor bir gölge.
Açan çiçek küllerin arasında,
Gece ne kadar kırılmış olsa da.
İçinden çıkamadığın mahpus hayat.
Senin kurduğun labirent olmasın.
Sensin içindeki en büyük hakikat.
Ruhundaki kıvılcım asla solmasın.
Ay gümüş bıçak gibi deler sanki geceyi,
Ufuk çizgisindeki lacivert duran perdeyi.
Bir damla sessizlik, bir nefes derin hüzün,
Kırgın rüzgarların altında solgun yüzün.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!