62
Ölüm uykusuna düşeceğim yeniden
Can sıcağına
Gül yanağına ineceğim usulca
Zahmet derecek bakışlar
Göz kapağı altında
İnsan ruhunun kasvetli koridora açılan penceresinden bakıyorum. Kalabalık gruplar, birbiri ardına ulanarak , tavanı basık, dar bir koridordan eğilerek geçmekteler. Sevinçlerin ve acıların algoritmasından oluşan sürece hayat dendiğini bildiğim için temelleri, insan bilincinin kendine özgülüğüyle atılan, birlikte görme-hareket etme tarzını anlayabilirim. Neden buradan geçtikleri hakkında fikrim yok. Kasvetli, hüzünlü hissetmek insana özgü hal olsa gerek. Geçiş ansızın durdu. Geriden gelenler yığılıp kaldılar. Tıkanmanın nedenini öğrenmek konusundaki sakıncalar ileriye bakmayı engellemekte. Kalabalık gruplar halinde gelmeye devam ettiklerinden, koridordan gerisin geriye çıkış yok.
Neler oluyor? Bunu öğrenmenin bir yolunu bulmalıyım.
Pencereden koridora atladığımı dahi fark etmeyecek kadar kendilerine kapanmışlardı. Gruplar, birbiri arasına illaki fark boşlukları bıraktığı için o boşluklardan kayarak ileri doğru koşmaya başladım. Nereye gittiklerine dair merakın taşırdığı aklımın olanca marifeti buydu.
Evrende kendini bilinçli bir varlık olarak keşfettiği andan itibaren, etrafındaki her şeyi merakla sorgulamaya başlayan insanların bu büyük yolculuğu nereye varır? Belli ki sonsuzluğun öznesi konumuna getiren bilme, anlama ve anlamlandırma etkinlikleri halden hale almakta. Hal bilip yüreklenmek… Bilme edimini kendine yöneltmesi ile başlayan varlık vurgusu kalpte yankılandıkça birçok tesir yüklenir ve İnsan hakikate ulaşmada kendine rehberlik edecek yetiye ulaşır. Her insan o yetiye ulaşamayacağına göre açılanacak insanlar olmalılar. Duyguların yanıltma potansiyeline karşılık, hakikat arayışında en güçlü kaynak olarak kabul edilen hisler, akla biçilen üstünlüğe karşı insan ruhunu olgunlaştıran yapılar olarak kayda geçecektir.
Yokluğu temsil eden her şeye bakmaktan yorgun gözler
Suyun kalbe değdiği an
Yaşanan serinlik
Üşütmez canı
Korkuluksuz köprüler geçti yüreğim
Limansız kıyılarda demirleyen
Kuraklığa yağmur daveti
Güneş postası
Bulutların gayretine vazife
Görünmeyen o ki
Kökü derinde
Ağacın su çektiği
Sırça köşkten ne haber
Bitirdin mi ey zat
Bitirdiysen söyle
Cilalı duvarlardan ve yerlerden
Söz et biraz
Kelimelerin dilsiz olduğu gün
Susmuştum sana
Hiç birinin gücü yetmiyordu anlatmaya
Mecalsiz kalmalarına sebep
Kalbe dokunan bir bakıştır evvela
Sonrası
İyiliğe güven tertip ederken
Ökse macunu yapıştı ayaklarıma
Tutuldum o anda
Mecbur çırpındım kurtulmak çabasında
Ne fayda
Böyle başladı her şey
Gök doldu
Doldukça karardı
Sağanak indi simasından
Yeryüzüne
Şimşekler çaktı parlayarak
Gürledi gök ürküterek
İçi dışı bir olmanın deminden
İçti isek bir yudum
Sermest gezeriz
Ayıkana dek
Kırıldıkça aştık bendimizden
Yol nereye kadar uzar




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!