5] Soyut olarak, günümüzdeki toplumsal ait eşme, bir bilinçli toplumsal sözleşmedir. Toplumun ve toplum eğitiminin, gelişmesi ile bu bilinç artmıştır. Böylece ait eşme bir zenginlik yaratma ve bu zenginliği paylaşmaktır. Yani zenginliğiniz bir tarafta oluşurken, diğer tarafta bunun paylaşımı olan demokratik standartlarınızı (paylaşım ve hukuk, ahlak ilkelerinizi) sağlamakla oluşacaktır.
Eğer yönetenle, toplumun biati söz konusu olsa idi, ne uzlaşmaz sınıflar; ne de derin sınıf farkı ve ne de temel huzursuzluklar kalırdı. Çünkü bunlar kimi kimine göre rızıkları farklı verilenlere inanılması türünden olacaktı. Bu tür bidati oluşumlar sorunu halının altına süpürmedirler. Topluma refah ve gelişme olarak yansımazlar. Olsa olsa biat, toplumun olası hak isteklerine karşı, bir korku bir sindirmenin, bir itaatin, halka; çekiç güç olarak yansır olması ve halkın sesinin çıkmaz oluşudur. Biati kültürde, demokratik talebiniz olamaz. Çünkü demokratik talepler biatinize aykırı olacaktır.
Toplumsal otoriteler de ise, biat yerine aksine yönetenler, toplumsal akideye bağlı kalmakla, toplumsal sözleşmenin, hukuk aşmasına tabi olmakla yükümlüdürler. Yönetimin kendisi, sözleştiği toplumun ait leşmiş bir gücüdür. Tepede toplumun gücü (hukuk) vardır.
9] İnsanın öznelliği (üst beyin değerlemesi) insanın plastik davranışlarını da belirleyip ortaya koyabilmektedir. İnsan; farklı bir yabancı ait eşme alanındaki davranışlarıyla da, kısa erimli de olsalar, beyaz bayrak sallayıştı girişip, iletişeyim öğrenecektirler. Kuşkusuz bu iletiş meyi iğreti bulacaklardır Bunun izahını da, dili dişi var ayrı, sözü gözü var bize benzemez gibisindeki, söylemleriyle açık ederler. 9]Bu söylemler, grubunun paylaştığı ortak bir özdeyiş olur çıkar. Ama girişme bir kez başlamıştır. Bu girişmelerden dönüş yoktur.
İnsan doğduğu an, çevresindeki sesleri, görüntüyü, sosyal ilişki biçimlerini, bulunduğu odanın aydınlık ya da karanlık oluşunu, arkaik düzlemle algılarlar. Bu algılar içinde odanın şeklini, odanın renk gibi görselliklerini, koku olarak algıladığı, her bir türden uyaranları; bu türden bir ait eşme alanındaki her tür yansımaları, farkından olmadan içselleştirirler. Hem de daha, üst beyin tamda hazırda oluşmadan önce. Üst beyinin daha henüz kök beyin üzerinde yüzde yüzlük bir bastırıcı etkisi de hali hazırda henüz yoktur. Daha açığı, psişik yanımız beyinden önce var olmuştur.
Bu yüzden annedeki ve dıştaki uyaran yansımalar, kök beyindedir. Bunların ilerideki duygu etkileri, duygusallıklar olaraktan bizde kayıtlı olacaktır. Bunlar bizim o sosyal alana yatkın oluşumuzun kısmi takibini yaptıracaktır. Hem de, bir tür eğilim indirici duygu olaraktan var olacaktır. Ve aynı zamanda da, bizlerin de, öğrenme kalıplarımızın yönlendiricisi olacaktırlar. Bu ilk dönen bebeklik özne öğrenme oluşumlarımız, kendi çevresinin hitabını öğrenmede çok başarılı olurken, başka çevrelerde biz, biraz yaya kalacağız.
30] Aidiyet eşmenin yaptırım gücünün nedenlerinden birisi de, grup üyelerinin ya da o toplumun, her bir üyelerinin; bir şeyleri, bir sağlayış ilişkilerini, bir kullanımı (yol, hastane gibi) hep birlikte paylaşıyorlar olması gerekir. Bunlar ekonomik ilişkiler gibi güvenlik ilişkileri gibi, normatif ilişkidirler. Başlangıcın bütünsel davranışlarında, bu türden ilgi ve ilişkilerin paylaşılmaları, gerekli ve zorunluydu.
Böylesi bir ilk dönem aitlikte, toptan algılı tanımlılar söz konusuydu. Bu paylaşımlar ne kadar genelleşirse, grup aidiyet bağlılıkları da o denli şiddetleniyordu. Özgecil savunuşlarınız büyüyordu. Büyüyen özgecilik duygularınız, kısmen kişi egosunun üzerine yükseliyordu. Bu nedenledir ki kişi ya da kişiler özgeciliğe feda olmanın, özgeciliğe kurban edilmenin bilincini taşıyıp sahipleniyorlardı.
Sağlayışlar ne kadarı da bireyselleşirse; birlikçi yapısal anlayışlardan, ayrılışla kopmalar ve sağlayışların tamahları, daha bir özel tutuma kayar olurdu. Hele de, özellikle de, ekonomik yönden, ne kadar özelleştirilirseniz, bencilliğiniz o kadar hırstı ve sahibi etlikle artardı. Yalnızlaşma başlar. Grup aitliğiniz, grup kardeşliğiniz ve özgecil oluşunuz zayıflardı. Geleceğin inşası olan kapitalizm buradan inşa olacaktı.
27] Burada araçlı emek üretiminin keşfi ile insanlar birden bire yerleşik yaşama ve uygarlığa geçmediği; bir savaşçılık ve yağmacılık döneminin de, bu uygarlaşma adımı ile iç içe olduğu, kuşkusuzdur. Sosyal birliğin tek sınıflayışı ve ayırt ediciliği olan kendi dışındaki her şeyin ‘yabancı ve saldırılır’ olması ilkesi ile yabancının olası ise hemen imha edilir bir meşrulukta tutum etmiş olmaları nedeniyle, insanlığın uygarlık süreci öyle birden bir adım atışla aşılarak bitirilecek bir durum da değildi hani.
İşte Habil, Kabil versiyonlu sembolizm, iki ittifaka girmiş kültün (çoban ve çiftçi kültün) bu kavgalarını da içeren, ittifakçı oluşların yansıtılmasıdır da.
Bu tür çeşitli bitki ya da hayvan veya hayvan ürünü kurban etmeye ilişkin Sümer ve Akad kayıtlarında, kardeşleşen toplumlar aşamasındaki bir hal, yine bir ilahide anlatılmaktadır. Tanrıça İnanna kendisine evlilik teklifi yapan çoban tanrı Dumuzi'nin ak koyun, kara koyun, süt, yağ bal kaymak sunmasını kabul eder. Çiftçi Enkindum'un tahıl ürünleri olan kurban yaptığı; buğday, fasulye, mercimeğe değin kurban sunusunu kabul etmez. Bu hikâyenin başka bir grup külte göre olan anlatım varyantında, kardeşleşme evlenmesi sırasında Dumuzi veya Enkidum, yukarıda sayılanları İnanna'ya düğün hediyesi olarak verir: Enkidum der ki; 'Buğday getireceğim size; Fasulye vereceğim; mercimek getireceğim size.'
15] Hiçbir toplum, bu tür totem aidiyetler bağlamında, bir tek halktan (etnik gruplardan) meydana gelmemiştir. Halk çoğul bir anlamla etnikçiler birliğidir. Esasen de, zorunlu olaraktan da, her bir toplumun bir halkı vardır ki, bu da halkın ikinci bir tanımı olmaktadır. Toplum ve halk, yazı dizime bakılabilir.
Başlangıcın tek tip aidiyet eştirme grupları içindeki yaşantılımalar, diğer sosyal gruplar içinde girişen bir karşılaşmalardan ötürü, grupların girişen salınımlarıyla halk ve toplum ilk koalisyonlar sadmesini tanımaya başladılar. İşte bu karşılaşmanın şok dalga etkilerini Sümer dili ile de, söylersek: 'Daha kimseye ad verilmemişken' diye başlayan ve kendi edebi sözel, gerçekçi tutumlarını anlatan ve geçmiş ilişkilerini tanımlayan söylence aktarımlı tarihlerini ortaya koymaya, başlamışlardı.
Bu söylemin çözümlenmesini iki biçimde anlamlandırmak olasıdır. Burada şu gerçekçi temel de unutulmamalıdır. Başlangıcın aidiyet eşilme döneminde kişi etkinliği yoktur. Kişi etkinliği de pek önemli değildir. Çünkü kişi davranışları grup davranışları olur, genelliktedir. Söz gelimi zamanla bir kişinin kavgası tümünün kavgası olmuştur. Yine bir kişinin yarışmayı ya da kavgayı kazanması, tüm grubun kazancı sayılmıştır.
21] Neden altı gün sürmüştür? İttifaka giren grup sayısı altıdır da ondan. Her bir gruptan bir kişi, haftanın bir günü kurban edilecektir. Yedinci günü de bu hafıza silme operasyonunu halk tarafları, ancak dinlenerek demlenip sindirilecektiler. Yani insan hafızası nadasa çekilerek dinlendirilecektir.
Kendilerini böylesi törenle karşı gruba katmış oluyorlardı. Şölen, ittifak grup sayısı kadar günler boyunca sürüyordu. Gruplar kendi aiti olan kurbanının etini yemiyor, kanını da içmiyordu. O gün kurban veren grup üzüntü ve açlık çekerek (oruç tutarak) içlerinde verdikleri bu kurbanı, saygınlaşıp; keder acısını taşıyorlardı. Bu, ittifakların uzlaşma yapabilmeleri için, halkın eski etnikçi ya da bir önceki toplumsal aidiyetçe hafızalarını silme operasyonları idi. Yani yap yeni bir yaratılış anlayışı idi.
İki toplum nesnel girişimlerden ötürü veya ekonomik ilişkilerden ötürü kendiliğinden bir tür ittifaklara zorlanıyordu. Karşı toplumlar, ittifakı yapılıyordu. Çoban toplumlarla, bir yerleşik toplum arasında oluyordu. Veya bir yerleşikle- diğer bir yerleşiklerin arasında ittifak oluyordu. Ya da bu birleşmeler aktüel çevrenin çoban ve yerleşik toplumlarıyla; çapulcu olan, yağmacı, harami grupların, ganimetçe çapul hırslarından korunabilmek için de çoban ya da yerleşiklerle bu yağmacılar arasında da ittifaklar olabiliyordu. Veya her üçünün arasında da olabilecekti.
22] Böylesi ittifakla maddi üretim yapan grupların güvenliği, savaşçı grupların iş birlikleriyle sağlanıyordu. Savaşçı grubun savaşçılığı, temel sağlayışlarını (egoizmini) çevrede o şekil bir uzmanlıkla sağlıyorlar olmalarından, geliyordu. Yani sosyal grupların, o şekil, ya da bu şekil olan; farklı olan çevreye uyma aiti ilişki ve uzmanlıkları vardı. Toplumsal olanda, bunları seçme ayıklamaya tabii tutmuştu. Bir yağmacı başka bir yağmacılara karşı, yerleşikleri ya da çobanları savunma amaçlı gayretlerle, tetikçi olan bu tür bir organize aidiyetliklerden de, bu türden ittifaklara giriyorlardı. Bu toplumun çevreye karşı kendisini bağışıklamasıydı.
Yağmacılar da böylelikle, sürekli yağma yapmanın riskinde; beslenme, barınma ve sairinin eziyetli oluşundan uzmanlık olan, bir başka eziyetli yol sayesinde kolayca kurtuluyorlardı. He yağma ortamın bir karşı koyma potansiyel direnci nedeni ile çapulcular, karşı konuşun ölüm riskini her an enselerinde taşıyordu. Oysa şimdi, üretim yapan birliklerde, nafaka paylarını düzenli olaraktan alıyorlardı. Ve her an da risksiz nafakalarının hazırda olması nedeni ile çapulcular (yağmacılar) , korkusuzca barınma ve yiyecek bulur olmanın çekiciliğine, ram oluyorlardı. Can hebaları sürüyordu ama riski de olanca azalmış görünüyordu.
Bu ittifaklardan; yepyeni bir aidiyet eştirilme ilişkilenmesi oluşuyordu. Hem de geleceğin orduları oluşturulacaktı. Hem de yerleşiklerin kendisi, bu savaşçı güçten yararlanarak, başka grup toplumları çapul edecektiler. Yağmacılar kendi ittifakı toplumuna ve halkına savaş ganimeti de sağlayacaktılar. Çapulcular, arkalarında yerleşik ya da çoban desteği olmadan, düzenlenip ordulaşamıyordu.
18] Kabile içinde eylemler kolektif ve sizin dışınızdaki kaynaklardan yaptırım kılındığı için ‘katışık benli’ bir girişme idi. Bu nedenle kişi edimlerinin bir kıymeti harbiye si de yoktu. Zaten kişi eylemlerinin sonucu, direkt olarak kabileye yansırdı. Ortada aktör kişiler, bireyler ve birey eylemleri olmayınca; olgu ve olayların tekil failleri de yoktu. Şimdilik ortada grup tüzel kişilik, faili vardı. Ve grup eyleminden ötürü, grubun totemi tüzel failli(adı) girişmesi vardı.
Bir grup, diğerine sadece ve belki de uzak durdukları bir düşmanca gözlem alanı idiler. Bu yüzden yeni yeni ortaya çıkan, ürün takası, üretim işbirliği gibi girişen davranışlarla olacaktan, kabileler ve kişiler ilk ilişkin sarsıntıyı yediler. Kendi eski tüzel kişilik alışmalarından şaşıp, kendilerini rahatsız eden bireye doğru edimce durumların, tekilliğe doğru gidişini, tek tek gördüler.
Bu durumlarıyla, grup tüzel ligi olan sağlayıştan da çıkılmıştılar. Sağlayışlar yerleşik hayatla birlikte, herkesle ortaklaşa olmaktan çıkıp, sahiplenişti kişi özelliği olmasına değin kişi ve kişiler sağlarına dek kırılmıştı. Bu kırılmaların çarpılması olan travma şaşkınlığını; nesilden nesilce, dilden dile; bir tecrübe, bir tutum ilkesi olacaktan, anlatmaya başladıklarında ise; hikâyeye şöyle başlıyorlardı:
32] İlk sosyal gruplar, toplusak aşamanın hemen önünde aidiyet eşmeleri ortaya çıkarmayı başara başara, sosyal gruplar olmaya başlamıştır. Toplumsallığın giriştirmesi ile de aidiyetler, bu ilişkilenmeye uygun olacakla, gelişip karmaşıklaşmaya başlamıştır. Aiti eştirme araçlarından belki en temel ve önemlisi olan totem anlayışıdır.
Totem yaptırımı kutsal olan ve kutsal olmayan, diye bir izafileşmece, bir bağıntı aşmayla bu edim ve anlayışları biçimlerdi. Bu tür kutsal olma ya da kutsal olmama anlayışı, bugünkü anlamda; yasal olan ve yasal olmayan kurallar bütününden başka bir şey değildir. Yani eski süreç, bugünün hukukuna evirilmiştir. Fark şu ki totemce tabu nesnelce ve sosyalce gerekliliği ortaya koyamadan tezahüri icabı durumun ürem veremeyişlr sosyal (totem) baskı olacakla rutinin olanların alışmaları idi. Hukuksa dinamik, sürekli ve cari ilişkilerin normuydu.
Totem ve inançr eski toplumlara dek en gerçekçi işlerlikçi yaptırım kural ve kurumlarıdırlar. Bu kural ve kurumlar bağıntılı bir süre, zemin koşulunu taşırlar. Ve günümüzdeki halk içi etnik yapılar içine değin yansıması devam etmektedir. Aidiyet eştirme olgusunu, toplumdaki ve halktaki, bütün ilişkiler toplamına değin yasaları olarak var olduğunu görmemiz gerekir.
39] Sonuçta aidiyetçe oluş ve sağlayışların somutluğu kişilerde bir ihtiyacın tehdidi ve tehdidin sağlanıştı minneti girişmeli oluşla ortaya gelişmiş bir dans, bağırma şeklinde taklitti şarkı, meydan okuma, saygı, korku hissi dolu, 'ortaya karışık' tören ve bunların anlamlanması olan ibadetleri ortaya çıkıyordu.
Bulanıkla (ortadan kalkmışla) duru olanın anlama girişmeleri ne kadar soyutsa da ibadet ve dansları somuttu. Aiti eştirme formülünün gelişmeci ikinci yanı da; özelliklede toplumlarda somut, nesneldir.
Aiti eştirme alan çizgilerinin sürekli değişmesi, ancak ve ancak bu kendilik değişen nesnel ilişkilenişle olasıdır. Fosil soyut sosyal ilişkiler, halkta bir süre devam ederken, temel ilişkilerin değişmesi bunların da değişmesini uzun sürede de olsa; zar zor da olsa, olanaklı kılacaktır.




-
Necdet Arslan
Tüm YorumlarSöz söylemek önemli değil; sözü bilinçle söylemektir önemli olan.
Sayın KAYA vurgulamalıyım ki gerek şiirde ve gerekse öteki yazınsallarında sözü,etki gücü yaratacak bir keskinlikte kullanmasını bilen ender kişilerden biridir.
Şiirini okurken sözcüklerin,kendi sözlük anlamlarını da aşarak ...