Şurada,burada,
Zorunluluğun gereği.
Bir birikiş var
Sel suyunda.
Karışık, bulanık
Geliyorum yel gibi, fırtına gibi!
Sen öyle san
Gölgesine yatarım amma
Gelir, höt! duyacakmışım gibi.
Güven ve korku salan!
1.Kısım bir sorgulaşış
Öylede varsın
Böyle kılınınca da...
Türlüce oluş ve olmayışla
Ve başka
Bu gibi tavan ve taban arasında dolaşmalı alanlar etkili; buyurmanın gücünü, temsilen taşımaktı. Söz gelimi 'Yüce Türk Milleti adına' diye başlayan hüküm cümleleri, böylesi bir dayanaklarlan meşrulaşma idi. Totem algının oluşma temel düzlemi, böylece yeniden halk adına oluşla, açıklığa kavuşmuştur.
Totem algısı, tabu anlayışındaki kişi ve kişinin öznesine dek olan çoksa algılarıyla, sosyal güç baskısının çokla şan algılarının sadeleşen birleşmeleriyle 'tekleşen buyurma yaptırım gücü' idiler. Bu insanın olayları; yalınlaştırarak, basite indirerek anlaması kuralına da uygun bir edimle nişti. Giderek insanların tüm olay ve süreçleri inançtı mantıkla anlar olmalarının da temeli, böylelikle fark edilmeden (kendilik yansıması) atılmıştı.
Sosyal birlik dönemi; belli bir anlaması olan, yapılanmalardır. Kişi, olayları, yalınlaştırarak anlarlar. Yalın aşılan bu nokta, kişiye emir cümlesi ile seslenirler. Yalınlaşan noktanın da kendisine buyuran seslenmesi; dıştan kişiye yansıyan çoklu algıyı tek bir gücün buyurması olan totem güce çevirir. Tabunun hangi yer ve önem sırasıyla belireceğini düzenler. Bu tekil algı, ittifaklar dönemiyle, tekrar her biri etniğin ayrı ayrı olan totemiyle çok aşmaya başladı. M.Ö'ki 1200'lerden itibaren de, tekleşti.
Kaç kez derim!
Vuslatın mana mıdır ki,
Aklımla olsun âmâ?
Kaç kezliktir unutma anımsamalarım
Aksedenle kırılırdı, vurur da hayal cama
Sevgili okur, benim hayat perspektifim de, her şey bilinirdir, olasıdır, olamlılık taşır. Ve hiç bir şey de, daim bilinir olmayıp, olası değildirler. Her şeyin görece bağıntılı oluşlarıyla; ya her şey bilinirdir. Yada bilinemez oluşların sınırlılıklarıdırlar. Bilinirler de, bilinmezler de, bu izafiliğin ayrıntı ve kusurlarının, ortaya sunduğu arzların ilişkilenmesinden ötürüdürler. Her şey görece anlayışla biçim bulur. Şu halde bilişlerimizin kesikli ve sürekli bir yapısı vardır. Bu yüzden altı bin yıl önce, buhar gücü bilinmiyordu.
Bu bilinemezlik, bilginin göreceli ve kesikli oluş, sınırlılık lığıdır. Ve bu yüzden de bugün görece buhar gücü biliniyor. İşte bu bilinişlerledir ki o bilginin görece sınırlıklı oluşu vardır. Ve bu, o bilginin sürekli oluşudur. Her bilgi, kendi görece sınırlılığının yanı sıra, bir önceki gelişmenin düzey ve düzlemine göre de olmayan bilginin, şimdiki bilinir hali, o bilginin sürekliliği özelliğini taşır.
Tanrı anlayışımız da bilginin bu kesikli sürekli oluşuyla anlam bulur. Yüce Tanrı kavramımız, en azından çok boyutlu (4.10.12...gibi) girişimlerin, bağıntısında tembelleşen düşünce olmayacak denli, dinamik ve dinginliktir.
80]Kişiler, değiştirilebilir bir zorunlu emekle, yükümsel davranışı sergileyip sergilemediği, konusuyla ancak eleştiri edilebilirler. Değilse, kişilere inandı, inanmadı diye toplumda özgürleşme verilmez. Ve toplumun sağlayışları bu yanları ile eleştirilmezler. Bunlar, halkın öznel yaşam ilişkileşmesidirler. Ki sonuçta bunlar da, özel hayatın genelleşmesi kıstasıyla, toplumsal ve evrensel olana gitmek zorundadırlar.
Hele bu günün anlayışlarıyla ve bu günün eleştiri parametreleriyle, geçmişi eleştirmeye tutuşursak, eleştirilerimiz, eleştiri olmaktan çıkar, tam bir hırsları ve tamahı olan cahilliklere dönüşür.
Bugünün parametresi ile düne bakarsak, söz gelimi Abraham'ın; 'kız kardeşim' diye tanıttığı karısı Sara için çok kötü anlamalar aklımıza gelir. Oysa bu anlayışımız hem yanlış bir anlamadır hem de kendi cehaletimizi öne çıkarır bir anlamadır.
23] Olup biten, yeni durumun denge sağlar oluşun adaptasyonuydu. Her yeni hafıza silinmesi söylemleri, geleceğin inanç mitosunu ve gizemini oluşturacaktı. Böylece totem aidiyetler, çok kimlikli yeni bir birleşimle zaman sahnesinde boy gösteriyordu. Sosyal birliğin hiç bilmediği yepyeni bir karşılaşmayla hoşgörü sorunu ile baş başa idiler. Bu yüzden inançlar (dinler) çok katmanlı bir öznel tortul çökelti idi.
Karşı toplumlarla kardeşleşme aidiyet eşme ilişki ittifaklarına girildi. Kendi totem aidiyetinden olanla iç evliliği (cinsel ilişkiyi) yasakladılar. Karşı toplumlara, tapınak düzenlemeleri içinde, damat gibi gidildi. Bu, çok sonraları birbirinden kız alıp, kız vermeye dönüştü. Ana iç cinsellik tabusu yıkılmıştı. Böyle bir kardeşleşme; evlilik yapan bir kardeş eşme, ittifakı anlayışı idi.
Eski totem kardeşliği, sosyal (komün) birlikler içi, olumludan cinsel ilişkinin kurulduğu bir kardeşlik yapılaşması idi. Cinsel ilişki kurulan kardeşlik yapı aşması, ittifaklar bağıntısı nedeni ile dışa, dış totemden olan kişilerle cinsel birliğin meşruiyetine dönüşmüştü. Böylece sosyal birliğin cinsellik yolu ile kurulan bir sosyal organ eli olan, kardeş eşilme ve aynı kan soydan olucu kurumsal bağı yeni ittifak içinde de sürüp gidecekti. Var olan değerlendirilecekti. İç cinsel ilişki bağı, ittifakla dışa dönük bağıntı olması gereği; yeni tanımlı bir kullanım şekli değişikliği işlev eşilmesi yaptı.
50][Abdülaziz Mecdi '...padişahım gönlünüzü ferah tutunuz. Millet sonuna kadar mücadele edecektir' der.
[Vehbi Hoca: 'Millet son damla kanına kadar, vatanını savunacaktır.(...) padişahım buna güven buyurunuz'] der.
[Rauf Bey devamla; 'Hoca Efendiler zat-ı şahanelerine hakikati söylüyorlar padişahım. Millet sınırları içinde bağımsızlığını ve makamınızı kurtarmaya kararlıdırlar. Millet sizden bu harekete taraf olup imza koymanızı istirham (yalvarıyorlar) ediyorlar. Aksi halde son, çok tehlikeli görünüyor. Siz kuşatılmış vaziyettesiniz. Bunun için imza yetkinizde yoktur'] der.
19] Ya da Asurîler gibi yukarıda oturanlara gök ehli denmişti. Asurîlerin giderek totem anlayışlarında eşeği tabu yapıp, eşek totem etrafında aidiyet eşme ve eşek totemi kendileriyle eşit eştirmeli bir kült anlayışını benimse, kılmışlarsa; o külte eşek adamların yeri veya eşek insanların yeri, ya da eşekler ülkesi, diyecekten, karşı gruplara, totemlerine değin olan isimleri, vermiştiler. Bu türden olup biteni anlatımları bize esrarengiz gelmektedir. Oysa eskiye dek anlatılanlar, çok sonraların değişen, gelişen yüzü karşısında, bir durumu ilişkiler olamamaktan ötürü boş düşüyordu.
Eskiden olup bitenlerin algı ifadesi olan bu aktarımlar, eski günlerdeki toplumun ve halkın bakışı içindeki var olan karşılıklarını bilememekten kaynaklı bir yanılgı idi bunlar. Eskiden olup bitenlerin ilişki yaşam düzenini soyut olarak düşünemiyorlardı. Anlatılanlar onlara soyut sembolizm olacaktan masal öğeleri türü bir anlatım yaparaktan, aktarmalar yaratıklarını lütfen hatırlayınız.
Ad verme de, yine başlarda toplumların bir birine göre üretir oldukları emek ürünlerine değin üretim yaptıkları, bitki ve hayvan isimlerinin tanımına göre isimleşiyorlardı. Bir türden olmayan isim vermeler yine yaşam biçimine göre; yerleşim yerlerine, yerleşimin yönüne göre, isimlendiriliyorlardı. Coğrafik konumlara (dağlı-dağın adamı gibi) ya da, iş üretişlerine göre, genel tanımlama ile isim kullanmışlardı. Elbette isim eşilme bir türden değildi.




-
Necdet Arslan
Tüm YorumlarSöz söylemek önemli değil; sözü bilinçle söylemektir önemli olan.
Sayın KAYA vurgulamalıyım ki gerek şiirde ve gerekse öteki yazınsallarında sözü,etki gücü yaratacak bir keskinlikte kullanmasını bilen ender kişilerden biridir.
Şiirini okurken sözcüklerin,kendi sözlük anlamlarını da aşarak ...