6Bu ve diğer nedenlerle, önce yönetimin merkezi değişti. Eski yönetim merkezinin yeni yerlere uzaklığı ve iletişimin gecikir olması bir yana; eski yönetim, elindeki coğrafyanın feodal, vassalleşen yapısını görüp anlayamıyordu. Eski yapı tümden etnikçi arap gelenek görenekleri üzerinde deviniyordu. Bu da yeni coğrafyalar üzerine sorun intikal ettirmekten başka bir işe yaramıyordu. Arap’ın etnik ilişkisel anlayış düzeni değişmeliydi. Değişen ile de yeniler, eski inanç ve siyasi ilişkilerin üzerine yeni sentezci aidiyeti çekimleşmelerlen formüle edilip, halkın sindirmesi sağlanmalıydı. Bu formüle edişler, bir aidiyeti anlayış içindeki diğer anlayışçı çelişen etnik motiflerin bulunur olmasını yeterince açıklayan bir durumdur.
Emeviler İslami ilkelerin yanına, yani dinsel önderliğin yanına, Muaviye ile birlikte siyasi yönetimi de icraata koymuşlardı bile. Bu, toplum yönetiminde akılcı pratikliği; halkın yönetiminde de dinsel ilkeleri etkin kılma idi. Daha sonra, zekât müessesinin yanına, konjonktür sel olan gelirler düzenlemesi olan dirlik tutumlaşmasını, MS. 754 yıllarından sonraki zamanın gelişmesi içinde, çoktan imparatorluğun benimsediği bir tutum ilke edilmişti bile.
Emeviler döneminde devlet, bir İslam (dünya birliği) devleti olmaktan çok, bir Arap konfederatif devleti görünüyordu. Bu görüntünün en belirgin uygulaması mevalilikti. Mevali, Emeviler'de Arap olmayan halk unsurlara aşağılamak için denen, bir ayrımcı baskıcılıktı. Mevali hoşnutsuzluk çatışmalarının ve ayrımcı tutumlar keskinleşmesinin, yıllarla olan hıncıyla birikmişti. Eba Müslim Horasani'yi de, bu hareket başarılı yapacaktı. Mevali kutuplaşması hareketi, etkin olup Emeviler'in sonunu hazırlayacaktı. Bu ekonomik bölüşümün ve yönetimsel icranın, ırk temeline yansıtılışıyla yanlış bir kulvara girmişti. Bu yanlış kulvar, ‘mevali bilincini’ keskinleştirecekti.
3Bir soy oluşlar, mirasını sürdürmenin meşru haklılığı ile özellikle de, orta doğu halk kültürleri içinde geçişen bir miras geleneği olaraktan devam ettiriyorlardı. Bunlar bir şekilde, bu türden bir soy ilişkilerini de, kendileri bile (leviler gibi) kurarlardı. Hem böylesi bir onanmacı yapı üzerine yükselme söz konusu idi; hem de, etnik gericiliğin, eğitilmesi ve etnik gericiliğin burnunun sürtülmesi söz konusu idi. Bazen de oluşmalar, zıt uca (etnikliğe) doğru giderdi.
Bir sonraki ahlakçı, bir önceki ahlakçıları da, referans alarak, daima kendilerinin meşruiyetliğini kabul ettirir olmuşlardı. Bunlar el verme, asa verme, post verme gibi meşruluklarla, gerekçelenirdi. Hayatın sürekliliğine ve değişmesine ve dahi kendi ömürlerine uygun anlayış ve yapılanmanın kuralını sezmişlerdi bile. Bunlara dek, kendilerinden sonraya değin el verici bir söylemdir bu. Bir söylentinin; kendisinden sonra geleceği söylenen usta çırak ilişkisinin aktarımıdır. Eski toplumlardan beri var olan, uygulana gelen, kutsal me'den (anayasal kurumlardan biri olaraktan) meşru mesleklerdi ahlakçılık.
Kimi kez hayli kapalı kutsal ifadelerle aktarılırdı. Çok sonraları da, kimi kez bir kutsal ifadenin hayli zorlanma yorumlanmalarıyla bir meşrulaşma payı çıkarılırdı. Hayli kapalı, her tür yorumlanabilir olan, söylenti ya da kimi kayıtların yayılması ile de olurdu. Aslında böyle bir kayıt olmasa da, krallığın el değişmesi gibi, ya da kişi ölümüyle bitenin, yeni olacak olan kişilerle devan edileceğin bilincidir bu.
Huzursuzluğum var bir tanem,
Olura olmaza balıklama dalmana,
Bazense kaçacağa kararsız kalmana.
Ah sormasını bilmesem,
Sana inanır pervanen olurdum.
Yanlış görünür somut,belli olmakta.
Şurada,burada,
Zorunluluğun gereği.
Bir birikiş var
Sel suyunda.
Karışık, bulanık
Geliyorum yel gibi, fırtına gibi!
Sen öyle san
Gölgesine yatarım amma
Gelir, höt! duyacakmışım gibi.
Güven ve korku salan!
1.Kısım bir sorgulaşış
Öylede varsın
Böyle kılınınca da...
Türlüce oluş ve olmayışla
Ve başka
Bu gibi tavan ve taban arasında dolaşmalı alanlar etkili; buyurmanın gücünü, temsilen taşımaktı. Söz gelimi 'Yüce Türk Milleti adına' diye başlayan hüküm cümleleri, böylesi bir dayanaklarlan meşrulaşma idi. Totem algının oluşma temel düzlemi, böylece yeniden halk adına oluşla, açıklığa kavuşmuştur.
Totem algısı, tabu anlayışındaki kişi ve kişinin öznesine dek olan çoksa algılarıyla, sosyal güç baskısının çokla şan algılarının sadeleşen birleşmeleriyle 'tekleşen buyurma yaptırım gücü' idiler. Bu insanın olayları; yalınlaştırarak, basite indirerek anlaması kuralına da uygun bir edimle nişti. Giderek insanların tüm olay ve süreçleri inançtı mantıkla anlar olmalarının da temeli, böylelikle fark edilmeden (kendilik yansıması) atılmıştı.
Sosyal birlik dönemi; belli bir anlaması olan, yapılanmalardır. Kişi, olayları, yalınlaştırarak anlarlar. Yalın aşılan bu nokta, kişiye emir cümlesi ile seslenirler. Yalınlaşan noktanın da kendisine buyuran seslenmesi; dıştan kişiye yansıyan çoklu algıyı tek bir gücün buyurması olan totem güce çevirir. Tabunun hangi yer ve önem sırasıyla belireceğini düzenler. Bu tekil algı, ittifaklar dönemiyle, tekrar her biri etniğin ayrı ayrı olan totemiyle çok aşmaya başladı. M.Ö'ki 1200'lerden itibaren de, tekleşti.
Kaç kez derim!
Vuslatın mana mıdır ki,
Aklımla olsun âmâ?
Kaç kezliktir unutma anımsamalarım
Aksedenle kırılırdı, vurur da hayal cama
Sevgili okur, benim hayat perspektifim de, her şey bilinirdir, olasıdır, olamlılık taşır. Ve hiç bir şey de, daim bilinir olmayıp, olası değildirler. Her şeyin görece bağıntılı oluşlarıyla; ya her şey bilinirdir. Yada bilinemez oluşların sınırlılıklarıdırlar. Bilinirler de, bilinmezler de, bu izafiliğin ayrıntı ve kusurlarının, ortaya sunduğu arzların ilişkilenmesinden ötürüdürler. Her şey görece anlayışla biçim bulur. Şu halde bilişlerimizin kesikli ve sürekli bir yapısı vardır. Bu yüzden altı bin yıl önce, buhar gücü bilinmiyordu.
Bu bilinemezlik, bilginin göreceli ve kesikli oluş, sınırlılık lığıdır. Ve bu yüzden de bugün görece buhar gücü biliniyor. İşte bu bilinişlerledir ki o bilginin görece sınırlıklı oluşu vardır. Ve bu, o bilginin sürekli oluşudur. Her bilgi, kendi görece sınırlılığının yanı sıra, bir önceki gelişmenin düzey ve düzlemine göre de olmayan bilginin, şimdiki bilinir hali, o bilginin sürekliliği özelliğini taşır.
Tanrı anlayışımız da bilginin bu kesikli sürekli oluşuyla anlam bulur. Yüce Tanrı kavramımız, en azından çok boyutlu (4.10.12...gibi) girişimlerin, bağıntısında tembelleşen düşünce olmayacak denli, dinamik ve dinginliktir.
Bir üretecin (pil, akü gibi bir üreteç kaynağının) iki tane kutbu vardır. Kutuplar kendi aralarındaki bir potansiyelden (gerilimden) dolayı, aralarında bir alan yönlendirmesi oluştururlar.
Üretecin bu alan yönlendirmesi içinde olan yükler, gerilimin etkisiyle akım, oluştururlar. Üretecin bir kutbu olan + kutbuna bağlanan tel yol; üretecin diğer - kutbuna da bağlanır.
Böylece üretecin iki kutbu arasında bir çevrim devresi oluşturulur. Üretecin bir kutbundan çıkıp, diğer kutbundan tekrar üreteç içine dönen akım, üreteç içinde tekrar ilk dolaşıma çıktığı (+) kutba gelir.




-
Necdet Arslan
Tüm YorumlarSöz söylemek önemli değil; sözü bilinçle söylemektir önemli olan.
Sayın KAYA vurgulamalıyım ki gerek şiirde ve gerekse öteki yazınsallarında sözü,etki gücü yaratacak bir keskinlikte kullanmasını bilen ender kişilerden biridir.
Şiirini okurken sözcüklerin,kendi sözlük anlamlarını da aşarak ...