Bayram Kaya Şiirleri - Şair Bayram Kaya

Bayram Kaya

Çekip çevirince,
İçindekini devirince.
Bir hoş, bomboş*
Maşuk.

Görünüşü adam

Devamını Oku
Bayram Kaya

İsyanını bilmedim, şevkle içe dolup yanarım
Nisyanını neyleyim, senle ah edişe kanarım

Der nisyanına kanmadım ki baharın yaşayım
İsyanını duymadım ki başım helak taşa asayım

Devamını Oku
Bayram Kaya

71]Osmanlı yapısının her alanda gerileşmiş ve zorunlu bir insanlık dramları oluşturacak denli yanlış uygulamaların içinde olan, yanlarının olması da, kaçınılmazdır. İşte bu türden aksamaların üzerine nesnelci, toplumcu birikim ve planlamalarla otorite paylaşımlı inşalar konacak yerde, inanç ve duygu sömürülerine tutunacak, iç ve dış güçler tahrikli, kalkışmalı, galeyancı ve çapul katliamlarıdırlar.

Ana soruna el atmadan, köktenci yapı değişmelerine neden olmadan, mevcut yapıyı pekiştiren, koruyan bölgesel feodal egemenlik gayretli ve amaçlıdırlar. İç isyanların kendisi, böylesi temelsiz güya meşru duygusal mücadelelerle, kışkırtılma ve tahriklerle, kışkırtıcıların işbirlikleriyle, verildiğinden ötürüdür ki, hiçbir zaman başarılı olunamamış ve toplumsal barış da, sağlanamaz olmuştur.

Oysa o günlerin çağdaş toplumları, geliştirdikleri toplumsal yaşamın hareketlerini, üretim-tüketim ilişkileşmesi etrafındaki sağlanışlarda, refahçı kümelenişlerle, eylemlerini ortaya koyuyordular. Söz gelimi, iç üretimlerini dışarıya karşı koruyan, dışarının tümden açık pazarı olunmasına karşı toplumcu, milliyetçi himayecilikleri olan, anlayışlarıyla ulusalcıydılar. Milliyetçilikler ırk üzerine değil, ekonomik menfaatlerin korunması ve iç üretimin kendilerinin istihdamı ile dönüşmesi üzerine bir milliyetçilikti.

Devamını Oku
Bayram Kaya

43]Dini yaşam Osmanlı'da artık geçmişteki toplum yapılaşmaları gibiydi; aktüel değildi. Osmanlı, sanayi dönüşümlerinin ve toplumsal, sosyal yapılaşmaların çok kısmi de olsa dönüşümünü yaşıyorlardı. Bu minicik adımlar dinin toplumsal hayattan elini eteğini çeker olmasına dek şiddeti ile yüz yüze gelişti.

Hiçbir somutsal üretim gücü ve üretim ilişkileşmesini ortaya çıkaramayan, inançsal halksal gücün aksine, toplumsal yapılaşmadaki nesnel ve somut üretimlere engel olması vardı. Dinler bu açıdan yüz yıllardır sürecek olan bir karşı koyuşun, bir cendere oluşun, şiarını hep taşımıştırlar.

İlmiye sınıfının, hem bilmezlik ve hem de halka değin istismarcı melanetleri yüzünden, Osmanlı kimi zaman olacak olan ne toplumsal ilişkilerini ne de üretimsel ilişkilerini, güncel olaraktan düzenleştirile biliyordular. Olası her değişme ve bilgi akışı olan gelişmeyi, yararcı kullanım pratikliği açısından değil de, melanetleri yüzünden; 'Gâvur icadı' olup olmadığı, ekseninde değerlendiriyorlardı!

Devamını Oku
Bayram Kaya

55]Bu öğrenmeleri yapmadığınızda da, grup aidiyet onanmasının dışlanmasını birçok kez hissetmişsinizdir. Babalarımızın bayramlarda bizi öpüşü ve harçlık verişi de, bu bağlamda, daha damak tadımızdır. Babalarımızın ölümlerinde, babalık ilişkilerinin değişmelerinde duyulacak olan karmaşma da, bir travmadır, bunlardandır.

2-İkinci şekildeki sosyal öğrenmelerin alışılması içinde de, bilinçli bir anlatımın, kişiselliğimizi etkilemesi veya grupsal olan tutumlarımızın bizi şartlandırması vardır. Bu türden tutumlaşmalar egemenlik sel çıkarları, gerçeklerler. Bu tür alışmalar, bir koşullu tutumlaşmalardır da. Bir demokratikliği savunur tartışmalar içinde olursunuz. Karşınızdakiler, demokratik tavır ve tutumlu yaşantılaşamadıkları halde, sizi de demokrat olmamakla suçlarlar.

Böyle suçlayıcı kişiler, özellikle inançsal belirlemeli grupların içindeki insanlardır. Bu insanların direkt ya da endirekt, şartlanmalar ve alışmalar içinde olduğunu siz, bilirsiniz. Ama onlar kendi alışmalarının farkında olmadığından, demokratik olmayan bu alışmalarını; bir tür ön yargı ile sizden, kendi kuruntularını, bir toplumsal demokratik talep gibi isterler.

Devamını Oku
Bayram Kaya

61]Değilse İttihat ve Terakki'nin bu anlamda, haklı olacak savunulur tarafı elbet olmayabilir. İttihatçıların durumu, sadece o anın okunamayan bilinemezliğiyle, o günün, Dünya konjonktürünün, heyecansız şekilde, salimlikle, değerlendirilmeyişidir de. Ve Osmanlının kendine özgü somut iç koşullarını, yanlış kanılarla bezeyip, toprağa değin kaybedişler, politikalara değin kaybedişler, diplomasi kayıplarının hep iyi biçimde değerlendirile memesinden kaynaklıdırlar. Ve dahi tutumları, fazlaca fevri heyecanlı, maceracı ve fazlaca hırslıca, sonu dramatik olacak amaç güdüşlü, bir tavırdır da.

Birinci Dünya Savaşına girişteki rol üslenişlerindeki tutumlar içinde; Osmanlı ittihatçılarının vesile neden olmaları dışında hükümet, sadece şu birkaç neden yüzünde bile, savaşa girecektiler. Ya da ihtiyari dahi olsalar, Osmanlı savaşa girdirilecekti. İttihat ve Terakki'nin savaşçı yaklaşımı olmasa dahi, ittihat ve terakki savaşa girişme iradesi göstermese bile Osmanlı bu savaşta, olacaktı. işte şartlarıyla oluşmuş bu atmosfer, iç ve dış öznelci yaklaşımların süzgeci; bu gibi ittihatçı, heyecanlı yapıları seçip, ortaya koyacaktı.]

Kalıcı olan, sürecek olan şudur: doğacak olanın, batana aşina olmasıdır. Batmayan bir yapı, dönüşüp sürebilir miydi? Hayır. Dış paylaşımcı olan emperyalist gelişmeleri görmezsek bile İmparatorluk yapısı kendi ilişkilerini ileri taşıyacak olan toplumsal yapısını, şimdiye değin ortaya koyamamıştı. Sırf bu iç nedenle de Osmanlı dirlik ve düzeni, parçalanır olacaktı.

Devamını Oku
Bayram Kaya

22]6000 sene öncesinin kirveliği, süt anneliği sürmemekte mi? 6000 sene öncesinin bir aidyet tutumu olan sünnet edilme sürmemekte mi? 50 000 sene öncesinin mezarlıktaki ata ruhlarına tapımı türbe tapımları olaraktan, sürmemekte mi? Vs.

İyi ki bunlar toplumsal olan da değil de, sosyal olanda, yani halkçı alanda sürmektedirler. Evham sıradan bir olasılığı kaygı yapmaktan gelmiyor. Söz konusu inancın kendi müminine buyurduğu ve mümininin de gözü kapalı, tereddütsüz yapması gereken emirlerinin olması nedeniyle, hassasiyet vardır.

İnsanların birey olarak bir geçmişe dönüş psikolojisinin özlemi içinde olduğu hakikattir. O nedenle svunmasız, güvencesiz, özlemleri sağlanamayan insanlar, ana rahmine tekrar sığınmayı isterler. Bebeklik ve çocukluk dönemi, hatırlamaları kişide eskiye, yani kişilerde doğulan topraklara dek ve inançlara dek bir dönüş özlemini daima var eder. Bilinçaltı telkin ve baskılarının da arzulattığı bu istek, dayanılmaz olabilmektedir. Bunlar bizde, gerici direnme ve anlayışlarımızın kökleşen tutumlaşmalarını da, kolaylık sağlayan hazır oluş yatkınlıklarımızdır.

Devamını Oku
Bayram Kaya

Bir zamanların, en moda ve yürürde olan deyimi; 'Kökü dışarıda olan yayınlar okumak' idi. Bu öyle bir aidiyet ilkesi idi ki bütün kimlik ve yurttaşlık haklarınız adeta bu cümlenin kapsamında olup olmamanızla sınırlı idi! Uslu ve yaramaz oluşunuzun şaşmaz bir ölçüsü idi! Sizi bir X ray cihazı gibisindenden içinizi dışınıza açık eden, sihirli bir buluştu! Adeta bilmezliğin baş tacı edildiği zamanlar idi.

Bilme ve öğrenme, bilimsel felsefe içinde gelişme, bir insanın en temel hakkı ve zorunluluğudur. Ki bu hak toplumsal sağlayışlar içinde de, zorunludur. Evrensellik taşıyan, bilim, bilgi, edebiyat, sanat, teknoloji, üretim olan her şey, ülke sınırları ile mahfuz kalamazdı. Nasıl kişilerin vücut gelişmesi için sağlıklı beslenme zorunlu ise; kişilerin öznel gelişmeleri de; sağlıklı bilmeleriyle, sağlıklı öğrenme ve sağlıklı düşünmeleri içinde bilimsel felsefeci tutumlarıyla ancak zorunlu olurdu.

Bir insanın; bilime ve bilmeye karşı olması, gerçeğe aykırı olması, ile bir toplumun bilimsele, bilgiye ve bilmeye aykırı olmasının, çok ama çok kıyaslanamaz denli çok, farkları vardır. Bir toplumun yıkımı, tam bu noktada bilimsel duyuş noktası ve bilimsel düşünüş noktasında sorgulaşılıp hesaplaşılmadıkça; ulusseverliğiniz ve yurttaşlığınız ve sorumluluklarınız ve toplum olmanızın zorunlu gereği nereden ortaya konur olacaktı ki? Demokratik toplumlar en çok bu noktalarda belirirlerdi.

Devamını Oku
Bayram Kaya

Ne dündür,
Bugün yaşanan günden
Ne dün eksilir bu günden

Gönül sevdasıyla günden
Sevgililer görünmez olur

Devamını Oku
Bayram Kaya

Şartlarında tanırsın,
Alığı da balığı da.
'Alık ve balık değilse;
Bilgedir insan.
Sezgin bir insandır,
Öyleyse Sezgin bilge olmalı.”

Devamını Oku