42]Dini öğrenmeyi, yabancı lisan içinde tutarak, kendisine anlaşılmaması için yabancı kılınmıştı ki halk hiç travmadan kurtulmasın diye. Bu yüzden halk, o dinde yoktu, bu vardı; o uydurma, bu sahih gibi hikaye ve aldatmalarla inancının kendisinden kendisine olacak olan, iç çözümlemesini, hiç yapamazlar. Bu yüzden halkın, dinindeki bilmezlikleriyle olan çelişkilerinden ötürü ikide birden düzeltmelere gidilir! Halkın inanççı tutumları için yok olacak onlar, öyle değil de böyleydi, diyerekten şaşırtan açıklamaların travmasıyla halkı, kıpırdayamaz yapmışlardır.
Bu süreçlerin böyle olması için, yine ilmiye (din adamları) sınıfı ve kalemiye (idari-yönetici) sınıflarının işbirlikçi çıkarları söz konusudur. Halkın bilmezliği, onların tabiri ile ‘sürü’ olmaları; daima ilmiye-dini ve kalemiye sınıfının al gülüm ver gülüm işbirliği ilen, güdülür. Halkı her tür yenileşmeye karşı durur hale getirirler. Halkı, kendilerinden gelecek bir çift sözün eylemine, hazır durumda bekletilirler.
Gelişmeyi engelleyip, her tür sivil katılım inisiyatifini yarattırmazlardı. Yönetim anlayışları tam bir sürü çoban ilişkili anlayışıdır. Bu türden güdülme ile şartlanmış halktan da çağdaş bilimsel anlayışların çıkmayacağı çok çok açıktı.
Hanı iştahı hiç kir kılmaz
Olsa da taharetsiz.
Hiç yere basmazdık
Desturla, imanımız gibi
Düşünmeden ahretsiz
Özün cehennemlik.
Cehennemde kotarılmışsın:
Hiçbir şeyken, hiç, bir demlik, /tuz, varlık
Cennet sineceğin, cehennemlik.
Hem “biğ benğin”,
Hakiden baki mi olurmuş
İflah olmazda yaman
Zaman, bilmiyor aman
Pervane durduğumuz
Hani nerede naki?
3] Ama sonuçta da, bireye özgü ve özel olan sağlayışlar ortaya çıkacaktır. Dışarıdaki sağlayışlardan, birey içine girdilerin kabulün de; birey pasif olmayıp, dışlayan, yadsıyan, seçicilikle bir seçme ayıklama ilkesi tutumları, olacaktır. Bunun ana kriterleri de, sosyal ortamlar içinde; totem ve tabucu yaptırımlardan somutlaştırılmasıdır. Toplum içinde de, toplumsal merkezi otoritenin, hukuki eşmesi ile olacaktır.
Tabu ve totemi anlayışlar, bir dönüşme; dönüştürme ilkesi ile belirtilmesidir. Totem ve tabucu olan otorite (yetke) , kişiyi onaylayan, kişiyi kabul edilir kılan, kişiyi itaat ettiren ve örnekliği kabul edilen, bir onay işlem eşmesidir. Totem ve tabu ilkesi Özellikle de toplumlar öncesi sosyal hayatın var olan dinamikleşme ilkesidir. Totem ve tabunun kişiler nezdindeki okunması, kişilerde alerji yapmaz denli öz protein si olan, o sosyal birliğe özel, sosyal birlikçi tipleri oluşturmaktır.
Mensubiyet (aidiyet) , sosyal kümenin (çevrenin) kişi içseline doğru girişidir (in put) . Ve aidiyetin yine kişiler bir örneklemişse düşünce ve eylem belirimi olarak tekrardan, kişi içinden çevreye doğru etkisi vardır. Böylece kişinin kendisini cevabi tutum olaraktan, ihtiyacını çevreye yansıtma, ihtiyaç sağlanış girişmesidir. Yani kişiler çıkış (out put) düzenleme enformasyon ilişkisidir. Dıştan içe doğru bir eleme ile akıl koyan, süzgeç ilişki iken; içimizde dışa yaptıran baskı koyan, kopyalatan, örnek alınan bir düzen ilkesi biçimine bizi dönüştürmesi, izinlerin kullanılış ve izinlerin sınırlanış yasaklı (tabu) tutum aşışıdır.
Bir abadı tufanla
Baskılanır afakanla
Ne umutları damda düşer
Sırasıyla birer ikişer
Bir gömlek giyer
Yer ağız
5] Soyut olarak, günümüzdeki toplumsal ait eşme, bir bilinçli toplumsal sözleşmedir. Toplumun ve toplum eğitiminin, gelişmesi ile bu bilinç artmıştır. Böylece ait eşme bir zenginlik yaratma ve bu zenginliği paylaşmaktır. Yani zenginliğiniz bir tarafta oluşurken, diğer tarafta bunun paylaşımı olan demokratik standartlarınızı (paylaşım ve hukuk, ahlak ilkelerinizi) sağlamakla oluşacaktır.
Eğer yönetenle, toplumun biati söz konusu olsa idi, ne uzlaşmaz sınıflar; ne de derin sınıf farkı ve ne de temel huzursuzluklar kalırdı. Çünkü bunlar kimi kimine göre rızıkları farklı verilenlere inanılması türünden olacaktı. Bu tür bidati oluşumlar sorunu halının altına süpürmedirler. Topluma refah ve gelişme olarak yansımazlar. Olsa olsa biat, toplumun olası hak isteklerine karşı, bir korku bir sindirmenin, bir itaatin, halka; çekiç güç olarak yansır olması ve halkın sesinin çıkmaz oluşudur. Biati kültürde, demokratik talebiniz olamaz. Çünkü demokratik talepler biatinize aykırı olacaktır.
Toplumsal otoriteler de ise, biat yerine aksine yönetenler, toplumsal akideye bağlı kalmakla, toplumsal sözleşmenin, hukuk aşmasına tabi olmakla yükümlüdürler. Yönetimin kendisi, sözleştiği toplumun ait leşmiş bir gücüdür. Tepede toplumun gücü (hukuk) vardır.
9] İnsanın öznelliği (üst beyin değerlemesi) insanın plastik davranışlarını da belirleyip ortaya koyabilmektedir. İnsan; farklı bir yabancı ait eşme alanındaki davranışlarıyla da, kısa erimli de olsalar, beyaz bayrak sallayıştı girişip, iletişeyim öğrenecektirler. Kuşkusuz bu iletiş meyi iğreti bulacaklardır Bunun izahını da, dili dişi var ayrı, sözü gözü var bize benzemez gibisindeki, söylemleriyle açık ederler. 9]Bu söylemler, grubunun paylaştığı ortak bir özdeyiş olur çıkar. Ama girişme bir kez başlamıştır. Bu girişmelerden dönüş yoktur.
İnsan doğduğu an, çevresindeki sesleri, görüntüyü, sosyal ilişki biçimlerini, bulunduğu odanın aydınlık ya da karanlık oluşunu, arkaik düzlemle algılarlar. Bu algılar içinde odanın şeklini, odanın renk gibi görselliklerini, koku olarak algıladığı, her bir türden uyaranları; bu türden bir ait eşme alanındaki her tür yansımaları, farkından olmadan içselleştirirler. Hem de daha, üst beyin tamda hazırda oluşmadan önce. Üst beyinin daha henüz kök beyin üzerinde yüzde yüzlük bir bastırıcı etkisi de hali hazırda henüz yoktur. Daha açığı, psişik yanımız beyinden önce var olmuştur.
Bu yüzden annedeki ve dıştaki uyaran yansımalar, kök beyindedir. Bunların ilerideki duygu etkileri, duygusallıklar olaraktan bizde kayıtlı olacaktır. Bunlar bizim o sosyal alana yatkın oluşumuzun kısmi takibini yaptıracaktır. Hem de, bir tür eğilim indirici duygu olaraktan var olacaktır. Ve aynı zamanda da, bizlerin de, öğrenme kalıplarımızın yönlendiricisi olacaktırlar. Bu ilk dönen bebeklik özne öğrenme oluşumlarımız, kendi çevresinin hitabını öğrenmede çok başarılı olurken, başka çevrelerde biz, biraz yaya kalacağız.
30] Aidiyet eşmenin yaptırım gücünün nedenlerinden birisi de, grup üyelerinin ya da o toplumun, her bir üyelerinin; bir şeyleri, bir sağlayış ilişkilerini, bir kullanımı (yol, hastane gibi) hep birlikte paylaşıyorlar olması gerekir. Bunlar ekonomik ilişkiler gibi güvenlik ilişkileri gibi, normatif ilişkidirler. Başlangıcın bütünsel davranışlarında, bu türden ilgi ve ilişkilerin paylaşılmaları, gerekli ve zorunluydu.
Böylesi bir ilk dönem aitlikte, toptan algılı tanımlılar söz konusuydu. Bu paylaşımlar ne kadar genelleşirse, grup aidiyet bağlılıkları da o denli şiddetleniyordu. Özgecil savunuşlarınız büyüyordu. Büyüyen özgecilik duygularınız, kısmen kişi egosunun üzerine yükseliyordu. Bu nedenledir ki kişi ya da kişiler özgeciliğe feda olmanın, özgeciliğe kurban edilmenin bilincini taşıyıp sahipleniyorlardı.
Sağlayışlar ne kadarı da bireyselleşirse; birlikçi yapısal anlayışlardan, ayrılışla kopmalar ve sağlayışların tamahları, daha bir özel tutuma kayar olurdu. Hele de, özellikle de, ekonomik yönden, ne kadar özelleştirilirseniz, bencilliğiniz o kadar hırstı ve sahibi etlikle artardı. Yalnızlaşma başlar. Grup aitliğiniz, grup kardeşliğiniz ve özgecil oluşunuz zayıflardı. Geleceğin inşası olan kapitalizm buradan inşa olacaktı.
27] Burada araçlı emek üretiminin keşfi ile insanlar birden bire yerleşik yaşama ve uygarlığa geçmediği; bir savaşçılık ve yağmacılık döneminin de, bu uygarlaşma adımı ile iç içe olduğu, kuşkusuzdur. Sosyal birliğin tek sınıflayışı ve ayırt ediciliği olan kendi dışındaki her şeyin ‘yabancı ve saldırılır’ olması ilkesi ile yabancının olası ise hemen imha edilir bir meşrulukta tutum etmiş olmaları nedeniyle, insanlığın uygarlık süreci öyle birden bir adım atışla aşılarak bitirilecek bir durum da değildi hani.
İşte Habil, Kabil versiyonlu sembolizm, iki ittifaka girmiş kültün (çoban ve çiftçi kültün) bu kavgalarını da içeren, ittifakçı oluşların yansıtılmasıdır da.
Bu tür çeşitli bitki ya da hayvan veya hayvan ürünü kurban etmeye ilişkin Sümer ve Akad kayıtlarında, kardeşleşen toplumlar aşamasındaki bir hal, yine bir ilahide anlatılmaktadır. Tanrıça İnanna kendisine evlilik teklifi yapan çoban tanrı Dumuzi'nin ak koyun, kara koyun, süt, yağ bal kaymak sunmasını kabul eder. Çiftçi Enkindum'un tahıl ürünleri olan kurban yaptığı; buğday, fasulye, mercimeğe değin kurban sunusunu kabul etmez. Bu hikâyenin başka bir grup külte göre olan anlatım varyantında, kardeşleşme evlenmesi sırasında Dumuzi veya Enkidum, yukarıda sayılanları İnanna'ya düğün hediyesi olarak verir: Enkidum der ki; 'Buğday getireceğim size; Fasulye vereceğim; mercimek getireceğim size.'




-
Necdet Arslan
Tüm YorumlarSöz söylemek önemli değil; sözü bilinçle söylemektir önemli olan.
Sayın KAYA vurgulamalıyım ki gerek şiirde ve gerekse öteki yazınsallarında sözü,etki gücü yaratacak bir keskinlikte kullanmasını bilen ender kişilerden biridir.
Şiirini okurken sözcüklerin,kendi sözlük anlamlarını da aşarak ...