Bizi bizden eden sırlarımız vardı. Sen hangi sırrının çizgisinde bizden vazgeçmiştin ve biranda yüreğime gidişini serpmiştin. Tembel öğrenciydim ben, verdiğin gidiş ödevini hiç aklıma yerleştiremediğim. Aklımda olan tek şey, senin kendinden gittiğin bende tüm sıcaklığınla duruyor olduğundu. Şimdi gittiğin yalanını kendine söylüyorsun. Bende gitmediğinin doğrusunu kendimde yaşatıyorum. Tek taraflı bir gidişi kendime kabul ettirmemi ve kendince doğru; bana göre yanlış bir yola gittiğin olgusunu nasıl sindirmemi bekliyordun. Hiç bekleme bunu. Sen gitmiş olabilirsin ama ben yolcu etmedim seni.
Diyorsun ki her şey gerçek olsun ama
Gerçek olmasını istediğine gelmiyorsun
En büyük gerçek belki gelmediğindedir
Gelip yaşamak varken gerçeğinden kaçıyorsun
İnsanın canı yandığında ne yapardı. Canı yananın canı yoksa yanında yaralarını nasıl sarardı… Canım neredesin sorularının cevapsızlığına nasıl katlanabilirdi. Senden gelen hüzünde, özlemde ama senden gelecekse eğer hepsine eyvallah diyebileceğimdi. İçinde sen geçen, senden geçen ne varsa yüreğimden geçendi. Yeter ki içinde sen olsun…
İçimizde büyüttüğümüz, hayata geçmesine imkân sunulmayan olanaksızlarımızdı yâda belki diye geçiştirip sonrası gelen keşkeler... Biz ne zaman keşke olmuştuk, en son keşke dediğim zaman senin gittiğin benim kaldığım zamandı. Senden sonrası keşke demeyeceğim diye kendime sözler vermiştim. Şimdi en büyük keşke olarak içimde çöreklenip kalmış olmanın sancılarıyla boğuşuyorum. Yaşıyorum neden böyle olduğunu kendime izah etmekte zorlanıp, yaşıyorum adına yaşamak denilirse... Keşke olarak kaldın ve cevabı sende saklı...
Zaman geçecek, başka dünyaların içerisinde eskiyip gideceğiz. Bizden geriye, yazılmış birkaç şiir ve duygu dolu yazılar kalacak… Pişmanlığım değilsin asla da olmayacaksın. Belki bir gün bir yerlerde hiç ummadığımız bir anda yeniden karşılaşacağız ve yine gülen gözlerle bakışacağız. Biz hiç ayrılmadık, biz hiç birde ol(a) madık diye konuşacağız… İç içe geçmiş olup, dışa vurmuşluğumuz karşısında…
Sen gözlerimin içine bakıp konuşurdun. Ben gözlerinin içine bakıp kaybolurdum. Senin gözlerin yalan söylemezdi. Yalan söylememek için gözlerini kaçırdığında anlardım içindeki o kocaman boşluğu, susardım. Senin içindeki o boşluğu doldurmaya çalıştıkça ve bunu başaramadıkça kendi içime kaçardım. Ne çok koşardık kendi içimizde gerçekleşmeyen hayallerimizin peşinden ve ne kadar çok tökezlediklerimiz aklımıza gelirdi hayatın koşturmacısı içinde elimizden bir şey gelmeyişlerine…
Benim aşk diye bildiğim yolun üzerinde sen duruyordun. Üzerine sürdükçe yüreğimi kenara çekilip, çıkmaz sokaklara da sen düşürüyordun. Senin içinden taşanlar bana boşaldıkça; bu aşkın boş kalacağını anlayıp yazmaya karar vermiştim. Aşkı yaşamak varken, aşkı yazmaya çalışmak işin kolayıydı. Böylesine kolaylığı bana sağladığın için bile sana minnettar kalabilirdim. Kalamadım. Yolun üzerindeydin yollar üzerimden geçiyordu. Her kalemi elime alışımda aklıma sen düşüyordun, altında ben kalıyordum. Böylesine çıkmazlığına girmişken aşkı yazmayı bırak, seni yazmaya çalışmak nefes almanın ötesinde; işkencenin en alasıydı. Benim aşk diye bildiğim yol senin yüreğinden geçiyordu ve o yürekte bana yer yoktu. Bunu anladığımda –ki bunu anlamanın bedelini sensizliğinle bir başıma bırakıp ödetmiştin. Şimdilerde yollarım karanlık, yollarımın üzerinde duranda yok. Bende yollara çıkmıyorum. Satır aralarına seyahatler yapıp, kendi kabuğumun içine senliğimle birlikte çekiliyorum. Artık yollarının çıkmaz olduğunu bilip, çıkmazlığından çıkmayı istemiyorum
Bu nasıl bir gidiştir böyle kendinin bile inanmadığı… Şimdi birisi çıkacak sana “seni seviyorum” diyecek öylemi? Sende buna inanacaksın, inanmış gibi yapacaksın. Belki sende birisini seveceksin hatta ona “seni seviyorum” bile diyeceksin. Sahi yüreğinde sevebilecek mi? Yoksa dudaklarından dökülen iki kelime olarak mı çıkacak. Ne kadar çok cevapsız sorularla bırakıp gittin böyle… Senden bir isteğim var. Bir gün birini seversen yâda biriyle olursan ona “seni seviyorum” dediğinde ilk aklına gelen neydi bunu düşünmeni isterim. Şimdi gitmeliyim ve son olarak “El veda ederdi sen el değildin. Bu yüzden veda edemedin” diye bir söz bırakıyorum yüreğinin orta yerine… Mutlu kal. Mutlu yaşa…
Bugünlerde geçecek derdin geçmedi. Unutursun dediklerinin unutulmadığı gibi… Şimdi neyin hayalini kursam gözlerin düşüyor içine ve ben gözlerinden bakıp üşüyorum sensizlikle… Şunun şurasında kaç zaman geçti üzerinden, sanki bir ömrü bitirdim seninle ben. Sahi ömrüm derdin bir zamanlar ve şimdi ömrümü tüketiyorsun yine. Sevdiceğim derdin, sev diyeceğim gibi oldu. Ben seni sevdim. Sen sevdiğini söyleyemeden gittin. Hangimiz sevmişti sorularıyla bir başıma kaldığımda; senin sevginin eksikliği, benim sevgimin yüksekliği altında ezildim. Şimdilerde yazdıklarım sana dokunuyor biliyorum. Bana da dokunmuştu yazarken… Ne senin geri dönme ihtimalin ne de benim seni yeniden sevebilme ihtimalim ortadan kalkmıştı ama ara sıra,
Seni düşünüyorum
En acısı düşündüğümle kalıyorum
Bir oyunsa bu senin gözünde
Kazandın ve tebrik etmek düştü geride bekleyene...
Sana yazmış olduğum şiirlerin birinde gideceğini hissetmiştim. Ben hissetmiştim yüreğim dinlememiş yazmaya devam etmişti. Aynı beden içinde yüreğim ve ben farklı hareket etmeye başlamıştık. Ben gidecek diyordum. Yüreğim kalmanı istiyordu.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!