Seneler önce büyük anne ve büyük babamızdan dinlediğimiz masalların hiç birini çoğumuz hatırlamayız. Önlerinde diz çöker anlatmasını beklerken, bugün ne anlatacak diye merak içinde bekler, bütün torunlar etrafına toplanırdık. Dedem ise sarı bir kese kağıdı eline alır içinden birer avuç hepimize çerez, gofret bazen parlak jelatin kağıtlarına sarılmış akide şekerlerini dağıtıp masal ya da hikayesini anlatmaya başlardı. Açık söylemek gerekirse hiçbirini hatırlamıyorum şu an.
Sadece hatırladığım bir hikâye var ki; rahmetli büyük annemden dinlediğim. İşte onu hiç unutmadım.
Bundan seneler önce, savaş yıllarında babamız savaşta şehit olmuş, biz üç kardeş ve annem tek başımıza kalmışız, karnımız doyurmak için otları toplar, odun ateşinde topladıkları otları pişirir bizim karnımızı doyururmuş. Savaş devam ederken bir anda düşmanın yaklaştığını duyan köylüler çocuklarını alıp kaçmaya başlamışlar, annem bebek olan kardeşimi kucağına almış, benim elimden tutmuş, diğer kardeşimde peşimizden geliyor, dağ tepe demeden kaçıyorduk. Şimdi anlıyorum annemin amacı bütün düşman askerlerinden kaçanlar gibi tren istasyonuna varmak ve trene binip İstanbul’a gitmekti. İki gün boyunca aç, susuz ve perişan halde yola devam etmiş, sonunda tren istasyonuna varmıştık, herkes telaş içinde bir an önce trene binmeye çalışıyor itilip kakılıyor, o kalabalık içinde annem bizi kaybetmemek için büyük çaba gösteriyordu. Yanımıza gelen bir görevli bize çok yardım etmiş daha sonra annemin haline acımıştı.
- Hanım sen bu üç çocukla nasıl baş edeceksin, hem sana engel oluyorlar yola böyle devam edemezsin, bebeği bana ver, eşimin çocuğu olmuyor ona kendi evladımız gibi bakarız, İstanbul’a gidince de benim adım, adresim burada yazılı beni bulursun.
Gecenin en koyusu
Uykunun en derinindeyim
Rüya mısın gerçek mi
Cevapsız sualdeyim
Günlerden hangi gün
Ne çok gitmeler yaşadık ömür yolunda
Kal diyemeden yutkunduk bir hıçkırıkta
İçimizde yangın arta kalan boşlukta
Sustuk alabildiğine yutkunduk her haykırışta
İhanet kurşunu yaktığında her teni
Gönülden akan pınardır şiir
Harf harf, hece hece
Satıra damlar dize
Tanıdık bir tını gibi işler
Ruhun derinliğine
Yine yandı yürekler
Analar,
Babalar,
Bacılar
Kan ağlıyor gümüş sini
Gökyüzünde bile yas var.
Hadi aç pencereni
Doldur bütün kuşları eteklerine
Uç uçabildiğince
Sevgi ile...
Günümün ışığı
Saçlarımda dolaşan sabah meltemim
Aydınlığım, gülüşüm
Çığırtkan kuşların telaşlı ötüşü
Bize yeni yıl değil;
Yeni bir vicdan, merhamet, bakış açısı gerek
Çıkarsız sevgi, anlayış, egodan arınmış yürek,
Öfke ve hasetten ırak benlik
Bize yeni yıl değil;
İnsan gibi insan olmak gerek.
Kıyametti yüreğim
Hiç biriniz anlamadınız
İçimde kopan fırtınaları
Hiç mi fark etmediniz
Hepiniz mi kördünüz sağırdınız




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!