Her yerde kendime ait bir köşe aradım, ama hiçbir yerde tam anlamıyla var olamadım. Kalabalıkların içinde yalnız kaldım, ait olduğumu sandığım yerlerde hep fazlalık gibi hissettim. Ne kadar denediysem de bir yere kök salamadım.
Bazen insan en çok kendi içinde kayboluyor. Dışarıdan güçlü görünüyorsun ama içindeki boşluk hiç dolmuyor. Konuşuyorsun ama kimse seni tam anlamıyla duymuyor. Anlatıyorsun ama kimse gerçekten anlamıyor. İşte o zaman, dünya ne kadar büyük olursa olsun, içinde küçücük bir yer bile bulamıyorsun kendine.
Ben yerimi bulamadım. Ne insanlarda, ne şehirlerde, ne de anılarda… Gitmek istedim ama nereye gideceğimi bilemedim. Kalmak istedim ama hiçbir yerde huzur bulamadım. Herkesin bir yeri vardı, ben hariç. Ve belki de en çok bu koydu.
Bir adam seni seviyorsa, bunu saklayamaz. Sözlerinden değil, gözlerinden anlarsın. Çünkü gerçek sevgi, dillerde değil, bakışlarda saklanır. Seni gördüğünde gözleri güler; çünkü varlığın, onun için bir mutluluk sebebidir.
Bir adam seni seviyorsa, bahanelere sığınmaz. Vakit yaratır, yanında olmanın yollarını arar. Çünkü sevgi, fedakârlık ister ve seven biri için bu bir yük değil, bir zevktir.
Bir adam seni seviyorsa, seni olduğun gibi kabul eder. Hatalarınla, zaaflarınla, tüm gerçeklerinle sever. Seni değiştirmeye çalışmaz; çünkü senin kendin olman, onun için zaten yeterlidir.
Bir adam seni seviyorsa,
Onun gözlerine baktığında bunu görürsün.
Çünkü sevgi, kelimelerde değil,
Bakışların derinliğinde saklanır.
Ne kadar susarsa sussun,
Sana her haliyle anlatır sevgisini.
Bir dostu olmalı insanın... Öyle her an yanında olan değil, gerektiğinde sessizliğiyle bile varlığını hissettiren. Kalabalıkların içinde yalnız hissettiğinde elinden tutacak biri. Sözleriyle değil, duruşuyla güven veren bir dost.
Bir dostu olmalı insanın, yanında güçlü görünmeye çalışmadığı. Zayıflığını, korkularını ve yaralarını çekinmeden gösterebildiği biri. Çünkü gerçek dostluk, insanın maskelerini çıkarabildiği o ender yerlerden biridir.
Hayat bazen ağır gelir insana. Yükler birikir, nefes almak bile zorlaşır. İşte o anlarda bir dostun "Buradayım" demesi, her şeyden daha değerlidir. Çünkü bir dostun varlığı, en büyük çaresizlikte bile insanı ayakta tutabilir.
Bazı insanlar hayatına öyle derin girer ki, onsuz bir yaşam düşünemezsin. Gülüşünü ezberlersin, sesini özlemeden duramazsın. En karanlık günlerinde bile yanında oluşuyla güç bulursun. Ama sonra… bir şey olur. Ne olduğunu anlayamazsın, belki bir kırgınlık, belki bir kelime, belki sadece zaman… Sessizce uzaklaşır, gözlerinin önünde sana yabancılaşır. Ve sen, bir zamanlar tüm sırlarını anlattığın o insanın yanında susmaya başlarsın. Çünkü artık onun gözlerinde eskisi gibi görünmüyorsundur. Ne kadar bağırmak istesen de “Ben hâlâ buradayım” diyemezsin. Gurur, kırgınlık ve içten içe büyüyen sessizlik, aranıza duvar örer. Sonra bir gün bir fotoğrafa denk gelirsin, birlikte güldüğünüz bir an... İçin acır, gözlerin dolar. Çünkü bilirsin, bazı insanlar hayatından çıkınca değil, kalbine yabancılaştıklarında gider. Ve en kötüsü, o giden senin geçmişindir. Birlikte büyüdüğün, birlikte ağladığın birinin artık seninle hiçbir ortak yanı kalmadığında, sadece hatıralar konuşur. Ve sen, onları dinledikçe sessizce ağlamayı öğrenirsin. Çünkü en çok, bir zamanlar “hiç gitmez” dediğin birinin, gözlerinin önünde yok oluşu yakar içini…
Bazı gerçekleri görmek için gözler yetmiyor, kalbin de görmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki, kalp sadece kırıldığında gerçekten görmeye başlıyor. Bir şeyleri anlaman için kırılman gerekiyordu. Çünkü bazı dersler acıdan başka bir şekilde öğretilmiyor.
Her şey yolunda gibiydi, değil mi? Güveniyordun, inanıyordun, hiçbir şeyin seni sarsamayacağını düşünüyordun. Ama bir gün geldi, o güven çatladı. O inanç sarsıldı. Ve işte o an anladın: Her şey göründüğü gibi değilmiş.
Kırılmak, insanın kendisiyle yüzleşmesi gibidir. Bütün maskeler düşer, bütün hayallerin çıplak gerçekliğiyle karşılaşırsın. Acıtır, evet. Ama o acı, sana büyümeyi, daha güçlü olmayı ve kimseye körü körüne inanmayı bırakmayı öğretir.
Bir yıl daha bitiyor. Koca bir yıl daha gözlerimizin önünden akıp giderken, geride bırakmak zorunda kaldıklarımızı, bir türlü geride bırakamadıklarımızı düşünüyorum. Kendi içimde savaşlar verip, sessizce kazandığım ya da kaybettiğim onca şey, şimdi geçmişin bir parçası. Ne kadar çok şey yaşandı, ne kadar çok şey bitti, ama yine de sanki her şey yarım kaldı.
Bu yıl bana birçok şeyin geçici olduğunu gösterdi; sevdiğimi sandıklarım, güvendiğim insanlar, peşinden koştuğum hayaller… Bir kısmı gerçek oldu, bir kısmı elimden kayıp gitti. Kırıldım, dağıldım, ama her şey biterken kendimi yeniden toparlamayı da öğrendim. Geriye dönüp baktığımda, hatırladığım her an, acısıyla tatlısıyla beni ben yapan birer iz gibi.
Bir yıl daha bitiyor, ama içimde hem yeni bir umut hem de buruk bir vedayla. Belki geçen yılın ağırlığını bu yeni yıla taşımayacağım; belki de her şeyin farklı olabileceğine, yeniden başlamanın mümkün olduğuna inanacağım. Ve kim bilir, belki de bir sonraki yıl, gerçekten içimi hafifleten, ruhumu tamamlayan o yılı getirecek.
Bir zamanlar gözlerinde umut taşıyan bir kadındı o… ama her bekleyiş bir vedaya, her dokunuş bir yara izine dönüştü. En çok da kendini ararken kaybetti kendini. Güçlü dediler, dayandı… ama kimse yalnız kaldığında içindeki sessiz çığlıkları duymadı. Artık kimseye anlatmıyor, çünkü anlaşılamamak, yaralanmaktan daha çok acıtıyor.
Bir zamanlar birinin en kıymetlisi olan kadındı o… şimdi aynalara bakarken bile kendini tanıyamıyor. Sevmekten yoruldu, affetmekten tükendi. Her gidişin ardından biraz daha eksildi, sonunda adını bile fısıldamaz oldu. Artık kimseye kendini anlatmıyor; çünkü en çok anlattığı yerlerde susturuldu. Ve en sonunda, sessizlikte buldu en gerçek halini.
En çok güvendiği kalpte paramparça olan bir kadındı o… çünkü kadın, en çok sevdiği yerden yara alır. “Gitme” demedi, çünkü kalanların da acıttığını öğrenmişti. Bir tebessümün ardına sakladı bütün hayal kırıklıklarını, çünkü dünyaya güçlü görünmek zorundaydı. Ama içten içe çürüyordu… sevdiği bir adamın ellerinde, usulca yok oluyordu.
Bir denizin ortasında, fırtınaya yakalanmış bir gemiyim. Dalgalar göğe yükseliyor, rüzgar bedenimi savuruyor, ruhum suyun dibine çekiliyor. Bir zamanlar sakin olan sular, şimdi bana mezar gibi. Nefes almak zor, her dalga beni biraz daha derine çekiyor. Gözlerim kapalı, etrafım karanlık. Bir ışık arıyorum, bir el uzansa, beni bu deryanın içinden çekip alsa…
Kendi duygularımın boğulduğu bir fırtınadayım. Kelimeler kayboldu, sesim yankılanmaz oldu. Bu karanlık denizde yönümü kaybettim. Bir pusulam yok, ellerim titriyor, kalbim daralıyor.
Rabbim, senin rahmetin denizlerden daha derin, senin kudretin fırtınalardan daha güçlü. Ne olur, bana bir rüzgar gönder, beni bu deryadan çıkar, ruhumu huzur kıyısına ulaştır.
Cahil bir adamın ellerine verme yüreğini… Çünkü yüreği anlamayan, onu taşımayı da beceremez. Sana sus demeyi marifet sayar, hislerini küçümser, gözyaşını zayıflık sanır. Sevgiye emek vermek yerine, seni suskunluğa mahkum eder. Anlamaz seni… Ne kalbindeki fırtınayı duyar ne de gözlerindeki yangını. Sen onun için sadece bir varlıksın; ruhun yok, derinliğin yok, hayallerin yok. Oysa sen, bir ömrü güzelleştirecek kadar temiz bir kalpsin. Ama yanlış yürekte ziyan olur sevda… Kıymet bilmeyene verilen her his, zamanla acıya dönüşür. Unutma, yüreğini anlayacak birine ver ki, sevda yük olmasın; yuvaya dönüşsün.
Ne kalbinden geçenleri okuyabilir ne de ruhunun sesini duyabilir. Onun sevgisi, sahip olmakla sınırlıdır; anlamakla değil. Seni sevmek yerine kontrol etmeye, sana güvenmek yerine seni sınamaya çalışır. Senin gözlerin umutla doluyken, o seni karanlığına mahkûm eder. Kalbini açarsın, ama o içinde ne taşıdığını merak bile etmez. En güzel sözlerini söylersin, ama duvar gibi susar. Yüreğin ince ince kanarken, o hâlâ senin neden sustuğunu bile anlayamaz. Çünkü cahil bir adam, sevilmenin ne olduğunu bilmediği gibi, sevmeyi de beceremez.
Sevgi onun için bir alışveriştir; verir gibi yapar, ama hep almak ister. Ruhunun derinliğinde ne fırtınalar koptuğunu, geceleri uyuyamadan gözyaşı döktüğünü anlamaz. Sana “çok düşünüyorsun” der, “her şeyi abartıyorsun” der… Oysa sen yalnızca sevilmek, anlaşılmak, değer görmek istersin. Fakat yanlış yüreğe düşerse sevda, çürür… Önce hayaller solar, sonra gülüşün eksilir, en son da sen kendini unutursun.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!