Ahmet Zeytinci Şiirleri - Şair Ahmet Zey ...

Ahmet Zeytinci

Bir gün ağladığını görmesem öyle ölsem
Derin bir yaradır bu sende benim gölgemsen

Ağladığım yerlerde çiçekler bitecektir
Görmesem oraları gençliğim yitecektir...

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Sadece
göğüs kafesinin içinde taşıdığın
alelade bir et parçası değildir yürek...


Bir Mehmetçiğin içinde

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Yurtsever bilinci böyledir işte
vatan sevildi mi gönülden
bir ücrete gerek yoktur alınmaz
ruhun yerle bir olsa da derinden
dostlar ağlıyorken gülünmez...

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Bu gün hemen hemen bir çok büyük alışveriş merkezinde var yürüyen merdivenlerden. Adı üstünde siz duruyorsunuz, o yürüyor. Alt basamaktan ya da üst basamaktan yürüyen merdivene adım attınız mı hemen ''Ben duruyorum da sen yürüyorsun bozulmuyorsun buna değil mi?'' diye sorun bakalım yürüyen merdivene... Bana cevap vermez mi diyorsunuz? Vermez ben de biliyorum, olsun siz yine de sorun. İleri ki senelerde belki bu yürüyen merdivenlerin konuşanları da çıkar, belli mi olur?

Eğer ki merdiven duruyorsa ve siz üstüne hamle yapınca yine de yürümüyorsa, neme lazım yine de dikkatli olun. Tam ortasına gelirsiniz de sonra, yürüyen merdivenin aklı başına gelir, bir hareket eder, dımdızlak kalırsınız, aşağıya iniyorken bakmışsınız, yukarılardasınız...

Bu merdivenin yürüyeni varsa, koşanı niye yok, diye de düşünebilirsiniz, düşünün, düşünmekten bir şey çıkmaz... Bu memlekette hiç bir konuda düşünemeyen tanınmışlar arasında bile o kadar çok insan var ki, aklınız durur, bir istatistik yapılsa...

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

''Dünyada sadece 100 kişide var!Yürüyen ölü sendromu. Bu güne kadar Çin, Hindistan, Meksika, ABD, Danimarka ve İsveç'de görüldü...Bu hastalığa yakalanan kişiler ölü olduklarına, organlarının yok olduğuna ya da çürüdüğüne inanıyor. Sanrılar kendini çeşitli şekillerde gösterebiliyor. Meksika'da 55 yaşındaki bir restoran işletmecisi ailesine penisinin kısalıp kaybolduğunu söyledikten sonra hastaneye yatırıldı. Hastanede ise adam acil servis doktoru tarafından gözlerinin yuvalarından çıkarıldığını iddia etmeye başladı. Aynı adam kalbinin çıkarıldığını ve sol elinin de ölü olduğunu söyledi. Portekiz'de ise bir kadın, kocasının ani ölümünün ardından yemeyi bıraktı. 66 yaşındaki kadın yemek borusu ve midesinin birbirine yapıştığını ileri sürüyordu. 19 kilo kaybettikten sonra kadın hastaneye götürüldü. Keşmir'de 28 yaşındaki bir ev kadını karaciğerinin çürüdüğü ve kalbinin artık yerinde olmadığı şikayetiyle hastaneye gitti. Hasta midesinin de bulunmadığını ve yürürken vücudunu hissetmediğini söyledi.''


Ben de ilk defa duydum. Çok ilginç bir hastalık. İnsanlar yaşamadıkları kanaatine varıyorlar her nasılsa... Ölü olduklarını ve bu dünyada yaşamadıklarını iddia ediyorlar... Bizde de yaşayan ölüler var, bilirsiniz... Nefes alıp verseler de fiziki olarak yaşıyor görünseler de yine de onları yaşayan ölüler sınıfına sokabiliriz. Bunun için hiç bir sakınca yok...

Hani şu insanlar ve diğer canlılara sevgi ve şefkat göstermeyenler. Hani şu askere polise kurşun sıkanlar. Hani şu komşusunun derdi ile sıkıntısı ile ilgilenmeyenler... Hani şu sılayı rahimi unutup da akrabaları ile ilişkilerini kesenler...

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Çocuklar eğitim sistemimiz sayesinde yarış atına döndü. Ta neredeyse ilkokul birinci sınıftan liseyi bitirene kadar soluk soluğa bir yarışın içine aileleri tarafından, çevreleri tarafından kimi arzuyla, kimi zorla, şerle itiliyorlar... Veliler para üstüne para döküyorlar evlatları için. Sistem bütün velileri buna adeta zorluyor...



Geçenlerde aldım yeğenimi karşıma, O da üniversiteye hazırlanıyor. ''Bak dedim Yusuf çok çalışmalısın çok.'' Tabi üniversiteye girmek o kadar da kolay yenilir yutulur lokma değil. ''Amca çok çalışıyorum çok ama üniversiteye giremezsem (A) bir sonra ki sene bir daha girerim (B) Bir daha ki seneye kadar işte çalışırım (C) Olmadı askere giderim (D)Babamdan dayak da yerim bu arada (E) Hiç biri.'' Yani görüyor musunuz durumları her şeyi seçeneklere indirgemiş şimdiki zamane veletleri... ''Ulan zibidi sen şimdi üniversiteyi kazanama da bak o zaman (A) Önce baban sana girişir, girişir dediysem lafla döver yani (B) Bir de benim laflarımı ve şaplağımı kıçına kıçına yersin (C) Bu fırçaları yedin mi parlarsın parlak çocuk olursun. (D) Bütün arkadaşların üniversiteye giderken sen de onlara mal mal bakarsın. (E) Bunalıma girersin kız arkadaşın Tuğba da ilk fırsatta seni terk eder ve üniversite mezunu bir oğlan ile çıkmaya başlar. Bilmem anlatabildim mi? ''Hiç birisini dert etmem de amca Tuğba ah o Tuğba terk ederse (A) Kendimi intihar ederim (B) Kendimi başkasına intihar ettiririm (C) Hayata küserim (D) Hem hayata hem de Tuğbaya küserim (E) Ona şiir yazarım küsmesin diye, hatta sepet sepet yumurta sakın beni unutma unutursan küserim arkadaşlığı keserim diye de bir dörtlük eklerim.

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Her sabah erken kalkarım. Benim kalkma saatim, beş buçuk altı gibidir. Karım da her akşam erken yatmamı söyler ''Şevket yat bak sonra sabah kalkamazsın.'' diye hep bana laf çakar. Çaksın ben hiç alınmam hatta ben de ona karşı saldırıya geçer, eski bir çakmak reklamından esinlenerek ''Çakar çakmaz çakan, çaktırmadan çakan Ayten.'' derim. O da bana alınmaz bilirim.

Her zaman yaptığım gibi o sabah da erken uyandım. Sıkışmıştım da, ufak su dökmek için banyoya seğirttim hemen. Rahatladıktan sonra, bir yüzümü yıkayayım da kendime geleyim. Sifonu çektikten sonra doğru aynanın karşısında ki yerimi aldım. Hay Allah uyku sersemliği herhalde aynada yüzümü göremiyorum. Gözlerimi ovuşturdum, bir daha baktım aynaya... Olamaz ayna da yüzüm görünmüyor, delireceğim şimdi! Ya da delirdim, kafayı yedim sabah sabah... Hemen elimi yüzüme götürdüm, burnum, kulaklarım, gözlerim, saçlarım yerinde duruyor, evet evet yerinde hepsi... Lakin ayna da ne burnumu, ne kulaklarımı, ne gözlerimi, saçlarımı hiç birini göremiyorum. İnanılmaz bir şey bu...

Düşün bakalım Şevket son zamanlarda iş yerinde birilerine yüzsüzlük yaptın o sebep ile de yüzün kayboldu belki de... ''Hmmm evet evet arkadaşım İsmail dışarıdan yemek söylemişti geçenlerde, ben de yüzsüzlük olsun diye gittim yemeğine ortak olmuştum, belki de ondandır.''

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Böyle demiş bir zamanlar bir yazar ağabeyimiz. ’’Cehalet Mutluluktur.’’ Ne düşüneceksin ki abi, millet açlık fakirlik içinde kıvranıyormuş, ne gerek var karnın doyduktan sonra bunları düşünmeye... Emperyalizm dünyayı sömürmeye son hızla devam ediyormuş... Bana ne, hatta kime ne, size ne... Bana dokunmayan solucanlar, yılanlar bin yaşasın. Ya dokunursa! O zaman düşünürüz, hele bir dokunsun da... Emperyalizm bu Fizan da olsanız sizi yine bulur, sizi buldu mu da illaki sömürür...

Afrika, kara kıta açlıktan kırılıyormuş... Ne yapalım Fransız Kraliçesi gibi diyelim mi? ’’Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler, su bulamıyorlarsa kola içsinler.’’ kolayı biz ekledik tabi ki... Niye düşünelim ki kilometrelerce uzaklıktaki siyah derili insanları... Onlar bizi düşünüyor mu sanki... Bırak bizi düşünmeyi, onlar herhangi bir şeyi düşünüyor mu? İnsan mıyız biz? Var mı azıcık vicdan denen olgu biz de? Yoksa, yoksa durun cüzdanımızın arasına mı sıkıştı o vicdan denen varlık?

Kur’an diye bir kitap varmış. Müslümanların ve okurlarsa tabi bütün insanların muhatabı olacağı, faydalanacağı bir kitap. Niye okuyacaksınız ki? Okuyanlar, okumuşlarda ne kazanmışlar sanki? Malları mı çoğalmış, çocukları iyi okullara mı gitmiş? Fakirlikten mi kurtulmuşlar? Dünyada savaşlar mı bitmiş. Müslüman Müslümanı öldürmekten vaz mı geçmiş? ’’Oku’’ demiş Rahman ve Rahim olan Allah... Kime ne?

Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Bundan kırk sene öncesinde çocuktuk, delikanlılığa ne zaman adım atarız diye geçiriyorduk aklımızdan ve kalbimizden. ''Bir türlü büyümeyecek miyiz biz?'' diye zaman zaman hayıflandığımız anlar oluyordu. Birbirine yakın, bahçeli küçük evlerde oturuyorduk ve mahallemizde ki çoğu komşumuzu tanıyor akraba gibi içli dışlı oluyorduk onlarla... Dertleri ile dertleniyor sevinçleri ile seviniyorduk. İki katlı, üç katlı evlerimizin pencereleri çoğu zaman birbirine bakardı ve bahar günleri, yaz günleri komşularımızla pencere sohbetleri yapar, tatlı tatlı mahallede ki olayları birbirimize anlatırdık, bu adeta o zaman ki bir psikolojik tedavi seansı yerine geçerdi. Pencerelerin önlerinde saksılarımız olurdu ve bahçelerde dolu kedi köpek...





Devamını Oku
Ahmet Zeytinci

Her ne kadar ilkbahar ve yazı sevse de insanların büyük çoğunluğu, kış mevsiminin de kendine has özellikleri ve de güzellikleri var aslında... Amiyane tabir ile ''Kış kışlığını pu...t da puş...luğunu yapacak derler.'' Üç beş senedir şehirlerimize doğru düzgün kar yağmıyor farkındaysanız... Kar rahmettir, kar berekettir, güzelliktir. Ekinlerin, tarlaların bir müddet karın altında kalması, tarlalardan güzel ürün alınmasına vesile olacaktır... Barajlarda dolacak ve susuzluk da çekilmeyecektir haliyle... Bahar da karlar erimeye başladı mı o derelerin, ırmakların coşkusu da yüreğimize ayrı bir sevinç katacaktır...


Çok geciktiniz bu sene, canlarım, sevgili kar taneleri... Çocuklarımız ve bizler, seni ve arkadaşın diğer kar tanelerini coşkuyla, hasretle, özlemle bekliyorduk... Bebelerimiz Kardan Adam yapacaktı, gözlerine kömür, burnuna havuç takacaktık, eline de bir süpürge, başına eski bir fötr şapka... Ne güzel güneş kardeşi de ayarlamıştık, gecikirdi biraz mızraklarını göndermezdi yer yüzüne...


Devamını Oku