Yahu arkadaş bu atmosfere, ozona kininiz nedir bu kadar? Salıyorsunuz kimyasal gazları ozona atmosfere, gazlarda gidiyor ozonu hem deliyor hem de deli ediyor... Sonrasında da iklimler ile uğraş dur, değişiyor her şey. Yaz yaza benzemiyor, bahar bahara, kış da kışa...
Fabrika Bacaları, size sesleniyorum... Yok yahu olmadı fabrika bacalarına niye sesleniyorum ki fabrika sahipleri dururken... Fabrika Sahipleri size sesleniyorum, yeter artık şu bacalarınıza filtre mi taktırırsınız, yoksa başka bir şeyler mi takarsınız, bilemem... Atmosferin neredeyse içine ettiniz de atmosfer kusmak üzere artık fabrikalarınızın kirlerini...
Epey zamandır ne kışı kış gibi, ne baharı bahar gibi, ne de yazı yaz gibi yaşayamıyoruz. Doğa insan eliyle mahvedilmeye çalışılıyor adeta... Bu tabiatta bunun cezasını çok kötü bir şekilde kesecek insanoğluna... Hatalar zinciri peş peşe geliyor... Öyle bir zaman gelecek ki geri dönüşü de imkansız olacak...
Mart ayının başlarında başladı küresel salgın denen illet... O zamandan beri de bir çoklarımızın hem kendi halleri, hem de evlerinin halleri bir değişti bir değişti ki sormayın gitsin. Ya da sormuş olun ben de anlatayım hile hurda katmadan...
Kapıdan içeri girdim mi akşam akşam, sarılır öpüşürdük oğlumcumla, kızımcımla, karımcımla... Şimdilerde yumruklarımız tokuşturuyoruz. Önce sağ ve sonra sol yumruk. Sonrasında bir de ayaklarımızı tokuşturuyoruz.
Anında pantolonlar ve kazaklar çıkartılıp, doğru banyoya... On on beş dakikalık banyo faslından sonra kurulanma ve pijamaları giyme, sonra sofraya kurul. Tabi ki daha önce kızım, oğlum, ve hanım ayrı ayrı yemiş, kalkmışlar...
Her ne kadar başlığı pandemi diye yazmış olsak da Türkçesi, kısaca Küresel Salgın aslında. Hedonizme gelince, inanın değerli şarkıcımız, Fedon ve Fedonizm ile bir alakası yok uzaktan yakından... Zaten Fedonizm diye de bir şey yok, ben işkembe-i Kübra’dan salladım öylesine...
Hedonizm de kısaca hazcılık, olarak geçiyor. Yani yaşadığınız her şeyi hazza çevirme gayreti de diyebiliriz. Eve kapanmak zorunda kalan bir takım insanlar bu Küresel Salgın sonrası, vur patlasın çal oynasın durumlarına yatay, hatta dikey geçiş bile yapabilirlermiş... Bence de biraz zor yaparlar gibi geliyor...
İyi de bu hedonizm denen meret tavan yapar da orada kalırsa bir daha da aşağıya inmem ben derse işte o zaman insanoğlu bir garip mahlukata dönüşür mü, dönüşür... Biz de onlara illaki parmak mı sallayalım ’’Sizi gidi hedonistleeeeer sizi gidi.’’ diyerek... Bunun bir adı da tahmin ettiğiniz gibi kurtlarını dökmek deyimi ile ifade edilir... Tabi kurt kalmışsa üzerlerinde...
Biraz da kilo alınca pantolonlarım olmamaya başladı. Haliyle dar pantolonlarımı genişletmek için ben de terzilerin yolunu tuttum hemen. Bir kaç tanesini genişletebildiysemde, bazılarını da genişletmek mümkün olmadı. Belimizin kalınlığı artınca artık kemerler de küçük gelmeye başladı tabiatıyla. Ben de kara kara düşünürken bu durumu, sağ olsun bir arkadaşım imdadıma yetişti ’’Hikmet Ağabey pantolon askısı taksana yahu.’’ dedi... Allah var her zaman arkadaşlarımın, yakınlarımın nasihatlerini dinlerim.
Bel kalın da Allah’a şükür kafa kalın değil. Gittim hemen aldım bir çift pantolon askısı. Takılırdı, takılmazdı diye uğraşır iken hanımdan ve çocuklardan da yardım alarak askıları taktım bir güzel. Oh be, ta çocukluktan beri hayalimdi bu pantolon askıları. Ortaokul sıralarında Gafur diye kilolu bir arkadaşım hep takardı da ben de ona imrenirdim hep. Aha işte şimdi benim de oldu askılı bir pantolonum. Ya da başka bir deyiş ile pantolonumda askı. İkisi de aynı kapıya mı çıkıyor diyorsunuz? Biliyorum canım ben de o kadarını...
Geçen gün gelmiş, gömleğimin kenarına konmuş bir kara sinek. Bu mevsimde de sinek olur mu yahu? Bu biraz hormonlu sinek galiba. Ya da yaşama sıkı sıkı tutunmuş ölmeyi de hiç aklına getirmemiş bu saate kadar. Ah sinek ah! Gel de sen benim gömleğime kon. Nereden bulayım ben şimdi sinekliği? Bir an şimşekler çakar kafamda... Çek askıyı, gerdir, sineğe ayarla, dikkat et tam üstüne gelsin, şraaaaakkkk, oldu da bitti... Sinek mevta, yani ruhlar aleminde... Pantolon askısına bak ya ne işe yaradı...
Ey insanoğlu... Seviyor sevmiyor diye yapraklarımızı yolup yolup bizi dımdızlak bırakıyorsunuz. Bizler dünyaya güzellikler katmak için Allah tarafından özene bezene yaratılmış papatya çiçekleriyiz. Dağ başlarında kırlarda, sarı beyaz renklerimizle, kokularımızla sizlere görsel bir şölen sunuyoruz bu yetmez mi?
Benin ve arkadaşlarımın yapraklarını kopartarak eğer ki birbirinizi sevip sevmediğiniz ortaya çıkacak ise hiç çıkmasın. Biz papatyalar bıktık gerçekten sürekli kırlarda sevgililerin yapraklarımızı kopartıp bizi dımdızlak bırakmasından... Yapmayın böyle şeyler, yapmayın... Arılar sinekler konsun üstümüze yine, onları bu zevkten mahrum bırakmayın.
Bırakında kırlara çıkan ve birbirini yürekten seven kızlar erkekler bizleri doya doya koklasınlar, koparmadan, kokularımızı ciğerlerine çeksinler... Bizim yapraklarımızdan papatya çayları yapılsın, bakın işte o zaman kopartıldık mı, bir işe yaradık diye zerre de üzüntü duymayız...
Yok canım, yok hemen heyecanlanmayın günah çıkartmaya bir papazın yanına gitmedik tabi ki elhamdülillah Müslümanız ve böyle de sonlandıracağız hayatımızı... Papaza döndük derken yaşamakta olduğumuz küresel salgından dolayı saç sakal uzamıştı, onu belirtelim dedik...
Nihayet berberlerimiz açılıyor. Artık berberlerden uzun süre makas sesleri, kolonya kokuları eksik olmaz gibime geliyor. İyi oldu iyi, ama tabi ki koronaya da azami derecede dikkat ederek işlerini görmeleri ve müşteri kabul etmeleri gerekir...
Dualar ile besmeleyle açsınlar dükkanlarını bakalım berber kardeşlerimiz. Randevumuzu şimdiden almak lazım. İçeri girip de hemen ''Kısa kes aydın havası olsun.'' gibi bir espri yapın mı desem, yapmayın mı desem, onuda bilemedim şimdi... Ya da o meşhur tekerlemeyi mi söylesek ''Bir berber bir berbere bire berber gel birader seninle bir berber dükkanı açalım.'' diye böyle devam eder gider...
Öyle severiz ki Papaz Kaçtı Oyununu, hatta bayılırız... Bir oynayalım dedik arkadaşlar ile mahalle kahvesinde... Aldık kağıtları elimize. İyice karıştırdık iskambil destelerini, ama birilerinin Orta Doğuyu, Asyayı, Avrupayı karıştırdığı gibi değil tabi ki, biz iskambil kağıdı karıştırıyoruz... Kan da çıkmıyor, can da çıkmıyor...
Oturduk masanın dört bir tarafına. Papazı kim bulursa, elinde kalacak sonrası, sonrasında ise al başına belayı. Kaybedecek tabi ki papaz elinde kalan, masaya gelen çayları, çorbaları, kesme şekerleri, kırılan bardakları, katık ettiğimiz simitleri hepsini ödeyecek.
İşler iyidir, cebimizde dolarından yurosuna, Türk Lirasına kadar bir dolu para vardır... Hemen arkadaşlarınız atılırlar, ''Oğlum bu sıralar paraya para demiyorsun ne iş?'' Paraya para denilmediği zaman her şeyi söyleyebilirsiniz...
Mangır denir bazı zaman mesela... Caddeye arabanızı park etmek için yanaşırsınız, avare biri yanaşır yanınıza ''Bir sakal at da şu garibi sevindir ağabey.'' der, para, o an da sakal olur... Kesilmeyen, kısaltılmayan, cepten havalanıp, garibanın cebine giren bir sakaldır o artık...
Bir de kara para vardır, kirli işlerde, gizli kapaklı işlerde kullanılan... Ama o paraya sahip ve iş yapan insanlar o paralarına hiç toz kondurmazlar, laf söyletmezler... Borsaya bir girer o para, Arap Sabunu ile en kalite şampuanla yıkanmış gibi piri pak olur çıkar... Kara para insanın hem yüreğini hem de ruhunu karartır durur...
Salon da Şifoniyerin üstünde dururdu
Daha televizyonun yurda gelmesine bir iki sene varken
Sihirli kutu
Akşamları dokuz dedi mi, içinde çocuklara masallar olurdu...
Zırt pırt cızırtı yapar, buluttan nem kapar
Pembe Yalanlar ile Kırmızı Yalanlar Arasında ki Bordo Yalanlar
Yalan bu işte adı üstünde... Hem dünyaya da Yalan Dünya demezler mi? Gerçek yurdumuzun ahiret yurdu olduğunu bilenler bilir... Tutup da biri ''Ben hiç hayatımda yalan söylemedim.'' dediği zaman bile bir kere yalan söylemiştir... Pembe Yalan, söyleyene ve söylenilene fazla da bir zararı olmayan yalan türüdür. Eve geç kaldınız da bir çocukluk arkadaşınız ile takıldınız ayak üstü sohbet derken, baktınız saat gece on olmuş, o saat de eve gittiniz. Hanım ''Neredesin sen bakalım?'' diye hesap sormaya kalktı. İş yeri de sizin zaten, esnafsınız ''İş geldi acil mecburen onları bitirmek zorundaydık.'' deyip işin içinden sıyrılırsınız...
Ancaaak bu pembe yalanlara sık sık başvurursanız, kaçamak yapmaya kalkarsanız her seferinde de eşiniz bunları yemeyebilir... En iyisi mi yalan söylenecek ortamların oluşmasından şiddet ile kaçınmak lazımdır diye düşünüyorum...




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!