Belki gözlerin kalır yüreğime yapışıp
belki de gittiğinde yerle bir olmuşumdur
arkana da hiç bakma görme hüzünlerimi
baykuşlar öter gece
belki de gittiğinde yıldızlar düşer yere...
Biz de tutunduk kıyısından köşesinden yaşamın
sabahın seher yeli kapımızı nazlı nazlı çalıp da kaçtığında
güneşin mızrakları yanağımızı yalayıp da geçiyordu
yüreğimiz ile tutunduk hayata
sevdik insanları ve tüm canlıları ucundan bucağından...
''Şiirim gibi yaşadım.'' diyor üstat Hilmi Yavuz...
İnsan şiiri gibi yaşayabilmeli
engin olmalı yüreği denizler kadar
araştırıp bulmalı güzel insanları, ihlaslı kulları
sevgi dolu, beyin denen muhteşem radar...
Çok önemli bir kağıt parçasıdır, belgedir Kullanma Kılavuzu. Hemen hemen bütün elektronik aletlerin paketinin içinde bulunur. Ben de aldığım zaman satıcıya sorarım hep şaka olsun diye ''Kardeş bunun içinde kullanma kılavuzu var mı? '' diye... Satıcı da hemen cevap verir ''Olmaz mı ağabey içine açınca görürsün hem garanti belgesi hem de kullanma kılavuzu var.'' Ben de cevap hazır ''İyi o zaman ben de kullanmıyorum al bunu kardeşim.'' Kakara kakara kikiri kikiri gülüşmeler gelir peşinden.
Hep düşünür dururum aşağı yukarı bütün elektronik aletlerin kullanma kılavuzu var da bu insanların neden kullanma kılavuzu yok? İnsanlarında olsa kullanma kılavuzu... Günümüzde insanlar insanları kullanmıyor mu? Bazı kötü niyetli insanlar, kirli ve pis işlerine, üç kuruş menfaat ve para için bir çok masumu alet etmiyorlar mı? İnsanların Kullanma Kılavuzu olsa ve orada açıklayıcı bilgiler olsa mesela ''Bu insanın vicdanı kesinlikle satın alınamaz, bir fiyatı yoktur.'' ya da ''Rüşvet teklif etmemeniz sizin menfaatiniz icabıdır.'' başka bir örnek ''Torpil istemeyiniz bu güne kadar torpil isteyenlerin hepsinin torpiller ellerinde patlamıştır.''
''25 Şubatı 26 şubata bağlayan gece 1992 Yılında Hocalı'da Ermeniler tarafından alçakça şehit edilen tüm Azeri kardeşlerimizin aziz hatırasına saygı ve göz yaşlarıyla ruhları şâd olsun.''
Hocalının üstünde, zulüm bulutları var
Yirmialtı şubatta, dünya olmuş Türk'e dar...
İki katlı evimizin bahçesinde,
Dört beş tane meyve ağacı vardı,
O güzelim çocukluk yıllarında...
Dut, iki kayısı, bir vişne, bir de erik.
Hatırlarım ilkokulu bitirene kadar o evde oturduk...
Sonra biraz annemin soba yakmaktan bıkması,
Seyredeniniz de vardır, seyretmeyeninizde magazin programlarını, ben de ara sıra bakıyorum yalan yok, ama sadece gülmek ve kafa yapmak için. İnanın bu programlar beni Kemal Sunal ve Şener Şen filmlerinden daha çok güldürüyor. Giriş aynen şöyle bazısında''flash flash flash bayan sanatçı bilmem kim ile, şarkıcı bilmem kim büyük aşk yaşıyor''Ne büyük aşkı kardeşim, onlar Ferhat'lı Şirin'li, Leyla'lı Mecnun'lu zamanlarda kaldı, şimdikiler para pul ve çıkar ilişkisi. Siz hiçbir sanatçının gariban, sıradan biri ile aşk yaşadığını gördünüz mü?
Yine bakıyorsunuz''Bayan sanatçı filanca mütevazi evinin kapılarını sadece bizim tv'ye açtı''mütevazi dediği ev saray yavrusu, senin benim gibi insanlar, güvenliği geçip de bahçesine bile giremez, on gün önceden yazılı dilekçe vermek lazım. Eve bir bakıyorsunuz her tarafı antika resim ve heykeller ile dolu, duvarda ki o tablonun bir tanesi bir ev satın alır. Garibanlar seyretti mi bu programları ne kadar hüzünleniyorlardır kim bilir? Ben de bu programlara magazin değil de Mag-Hazin demeye karar verdim bundan sonra...
Düzeyli yarışma programlarını bir tarafa koyalım, yine bir sürü şov amaçlı, insana hiç bir katkı sağlamayan fasafiso yarışmalarda var...
''Bende emeği olan bütün Öğretmenlerime saygıyla''
Bu yürek insanları seviyorsa
Hainleri alçakları kelimelerin gücü ile dövüyorsa
Atalarını göklere çıkartıp övüyorsa
''11 Temmuz 1995'de güvenli bölge ilan edilen Srebrenitza'da Sırp Katilleri ve Hollandalı BİRLEŞMİŞ İLLETLER askerlerinin iş birliği ile şehit edilen yaklaşık sekiz bin Bosnalı kardeşimizin ansına saygı ve gözyaşlarıyla. ''
Çok da uzak değildir, Boşnakların o yurdu
Bir şeyler yapamadık, zalim Sırplar kudurdu...
İnsanlık diye bir şey, yakınından geçmemiş
En son ne zaman eşinizin veya sevgilinizin dışında birine ''Seni Seviyorum''dediniz. Erkek ile kadın ya da çocuk. Şekli, şemali, cinsiyeti çok mu önemli? Sonuçta ağzınızdan çıkacak bir iki bitişik sözcük dizisi...
Aslında her şey özünde kendini sevmekle başlıyor desem, kaçınız benim bu düşüncelerime katılır. Güzel kadınları seviyorsunuz, sevimli çocukları öpüp okşuyorsunuz, yakışıklı erkeklere bayılıyorsunuz. Normal görünüşte olan ya da görünüşü vasatın altında olan insanları da sevebiliyor musunuz? Birini sevmek, onun yüreğine, beynine, benliğine dokunmak değil midir aslında? Daha önceki yazılarımda da söz etmiştim, tensel iletişim, yani dokunmak. Sadece canlı varlıklara mı? Ağaca, kuşa, yağmura, kara, toprağa, havaya, başka insanların yüreğine, bazen bir telefon telgraf direğine... Desmond Morris'in bir kitabının adı ''Sevmek Dokunmaktır''. Hemen şu geliyor aklıma... Dokunmadan sevebilir miyiz? Severiz tabi, niye sevmeyelim, ama biraz platonik kaçar. Düşünün ki doğduğunuzdan beri evde pencerenin önünde oturan yatalak bir insansınız. Kar yağıyor dokunamıyorsunuz, yağmur yağıyor dokunamıyorsunuz, güneş açıyor ışığını görüyorsunuz ama hissedemiyorsunuz, çiçekleri koklayamıyorsunuz. Ne kadar hazin bir durum bir insan için...
Sevgide en önemli unsur kanımca paylaşmaktır. Bakışların hava boşluğunda paylaşılması ile başlar güzel aşklar güzel sevgiler. Sonra birleştirirsiniz kalplerinizi hayatınızı paylaşırsınız alabildiğine. Çocuklarınızı, yediklerinizi, içtiklerinizi, yatağınızı, duygu ve düşüncelerinizi...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!