Sevdaya düşülmüşse, mum gibi erinmez miydi,
Kapıda, pencerede dört gözle beklenmez miydi
Yürek, onun için atıp, onun için titremez miydi
Bir bakışa, bir gülüşe, can verilmez miydi.
Sevmişsen bir defa, uğruna ölünmez miydi
Hani diyorum ki, sen akrebi olsaydın saatin,
Ben de saatli bombanın pimi,
Ya da kilitli çeyiz sandığının çilingiri,
Gizemli, heyecan verici bir durum,
Ah o gözlerin yok mu,
Bir bakış ötesi uçurum!
Sonra dedim ki,
Sen, çayımın hem demi hem şekerisin,
Şiirlerimin en anlamlı sözlerisin,
Gönlüme ne de güzel yakıştın,
Keyfimin kâhyası, ruhumun efendisisin,
Sen, içimi serinletip, yaz günü yağan kar tanesisin.
Sözün bittiği an bu olsa gerek,
Kelimeler aniden boğazımda düğümlendi,
Cümleler başlamadan bitti, aklım başımdan gitti,
Bir bardak su içeyim dedim, aklıma geldin,
Seni düşünmekten ekmekten aştan kesildim,
Başıma ağrılar girdi, hep böyle olur,
Senin En Güzel Yerin
“Senin en güzel yerin,
Kahverengi gözlerin...”
Karaköy iskelesinde,
Şimdi seninle olmak vardı,
Martılara ekmek atardık,
Batan güneşe, selam çakardık,
Dalgalanırken deniz,
Gözümüz dalar, uzaklara bakardık.
Söyleyemediklerimi yazmak,
Yazamadıklarımı söylemek isterdim sana.
Ne gökyüzü..
Ne yeryüzü taşırdı
Yazmak ve söylemek istediklerimi.
Gökyüzü kağıt,
Bir elimde sigaram, yanında demli çayım
En çok da gözlerinin yakışına hastayım
Yaratan esirgesin, kötü haset gözlerden
Eline iğne batsa, o saniye yastayım
Kar taneleri beyaz, sen beyazdan daha saf
Seni uzaktan sevmek,
Tatlı suyla tuzlu suyun birbirlerine karışmaması kadar gizemli, şaşırtıcı,
Akdeniz ile Atlantik Okyanusunun Cebel-i Tarık boğazında buluşması gibi,
Çokça da akıllara durgunluk verici muhteşem bir olay,
Seni uzaktan değil de yakından sevmeyi istemez miydim sanıyorsun?
Yok da, olmaz da, farzı muhal,
Kaf Dağı’nın ardındaki sarayda yaşasaydım,
Bir elim yağda, bir elim balda olsaydı,
Dünya mutfakları masamda,
Yok, yok, kuş sütü de var,
Yediğim önümde, yemediğim ardımda,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!