ki özleyiş yaz öncesinde,
baharın orta ertesi gemini deminde,
farklı şehirlerin/ayrı kıtaların/zıt kutupların,
ayrı gayrı evlerinde de olsalar,
muhipler,
aslında birliktedir her daim…,
tuhaf olan şudur ki;
bu düş ikizleri,
göz kapaklarının üstüne,
kalın bordo bir perde çekerler,
üç kat;
uyumadan önce ve,
her gece,
hiç bıkmadan,
ve perdeler çekilir çekilmez
en nihayetinde,
hep aynı düşü görürler…,
düş düşü doğurur,
artık sığmaz olur uykulara,
ve ayrı gayrı şehirlerde azizim,
göz kapaklarımız açılır kapanır;
mevsim yaza döner…,
elleri boğum boğum bir çocuk uçurtma uçurur,
ve mavi uçurtma, pamuk bir buluta aşık olur,
yüzü kırış kırış bir adam erik toplar,
bir nine eriği tuza banar,
kalbi;
yamamaktan yorulmuş bir iffetli dul,
kabristan ziyaretinden çıkar…,
düş buya,
bir ormanın içindeki mezarını bul dediğin,
anacığım şiir yazar,
ki garipsenmesin;
böylesi özlemek,
ve böylesi sevmek…,
bir dağ ardındaki cevizin,
en erişilmez dalına,
as uykunu kalplerin tabîbi,
tatlı bir rüya dolsun gözkapaklarına,
ey aşk;
soylu sevdalara yakışmaz
yalandan kefen giymeler,
varsın ipil ipil yağsın üstümüze firak,
nasısa gezinirsin sen bu sakar taşranın,
gül bahçelerinde,
ah;
XIII
boyu dahi orta yollu, bal lisanlı, serzâkir,
aç bir martı kadar utangaç ve müstağnî,
ve başına buyruk
bir mecnûn küheylan kadar,
özgürlüğüne düşkün ve heybetli,
erciyesin doruğundan gelen,
kar suları kadar,
coşkulu ve vefa alemi ruhlu ve,
kuytularda şırıldayıp duran,
delişmen ve güleç yüzlü,
efkârlı bir göçebe konak ateşinin közlerine inat;
buz gibi ve içimi doyumsuz,
kendiyle halvette akan,
bir ince nakışlı keder deresi ve,
sevdalı süreyya gözlerin ışıltısını,
ne yıldızlardan, ne aydan, ne de güneşten aldığı,
bir çift buğulu, ve lapis lazuli gözde;
bütün bildiklerini unutan,
hem aşkı kendinde kayboluş bilen iyi kalpli bir sine…,
ve zamanın ilişemediği bir yanık buğday yüreğe
ve nadasa bırakılmış gariban bir gönle,
çisil çisil ve ansızın yağan bir rahmet gibi sıcak,
can/an;
istem dışılıkla da olsa yaralı ve incitilmiş,
ve her hevesi boğazında düğüm düğüm,
ser verilip sır verilmemiş,
tedaviye cevap vermeyeceği belli,
bir maraza düçârlığın burukluğu ve,
hicivli bir gülümsemenin yüzü maskelediği,
yalnızca;
her rastladığı insanın gözlerindeki
derinliğe bakabilecek,
o temiz yüreklilerin farkına varabilecekleri
böylesine içine düşülmüş
dermansız haliyle,
hayatındaki hayatların verdiği
mukavemetle nefeslerini sürdürebilen,
dünyalar garibi ve içine kapanık,
ve fakat yedi kat semaya açık,
dildâr ve dostunun mihmânı
özge bir hayat sırtında,
sendeleyip duran ve yıkılmamak için,
umut bağlayıp tutunduğu avuntuların,
bir bir çözülüp dağıldığı ve terk ettiği dipsizlikte,
ıssız ve kör karanlıkta kalmış
haline yanmaktan da malûl,
pusulası kayıp, sevgisiz…,
ve hem yetim hem öksüz kalmış,
perişan göz pınarları kurumuş,
gücenik ve suskun bir can/a,
XIII
boyu dahi orta yollu, bal lisanlı, serzâkir,
aç bir martı kadar utangaç ve müstağnî,
ve başına buyruk
bir mecnûn küheylan kadar,
özgürlüğüne düşkün ve heybetli,
erciyesin doruğundan gelen,
kar suları kadar,
coşkulu ve vefa alemi ruhlu ve,
kuytularda şırıldayıp duran,
delişmen ve güleç yüzlü,
efkârlı bir göçebe konak ateşinin közlerine inat;
buz gibi ve içimi doyumsuz,
kendiyle halvette akan,
bir ince nakışlı keder deresi ve,
sevdalı süreyya gözlerin ışıltısını,
ne yıldızlardan, ne aydan, ne de güneşten aldığı,
bir çift buğulu, ve lapis lazuli gözde;
bütün bildiklerini unutan,
hem aşkı kendinde kayboluş bilen iyi kalpli bir sine…,
ve zamanın ilişemediği bir yanık buğday yüreğe
ve nadasa bırakılmış gariban bir gönle,
çisil çisil ve ansızın yağan bir rahmet gibi sıcak,
can/an;
istem dışılıkla da olsa yaralı ve incitilmiş,
ve her hevesi boğazında düğüm düğüm,
ser verilip sır verilmemiş,
tedaviye cevap vermeyeceği belli,
bir maraza düçârlığın burukluğu ve,
hicivli bir gülümsemenin yüzü maskelediği,
yalnızca;
her rastladığı insanın gözlerindeki
derinliğe bakabilecek,
o temiz yüreklilerin farkına varabilecekleri
böylesine içine düşülmüş
dermansız haliyle,
hayatındaki hayatların verdiği
mukavemetle nefeslerini sürdürebilen,
dünyalar garibi ve içine kapanık,
ve fakat yedi kat semaya açık,
dildâr ve dostunun mihmânı
özge bir hayat sırtında,
sendeleyip duran ve yıkılmamak için,
umut bağlayıp tutunduğu avuntuların,
bir bir çözülüp dağıldığı ve terk ettiği dipsizlikte,
ıssız ve kör karanlıkta kalmış
haline yanmaktan da malûl,
pusulası kayıp, sevgisiz…,
ve hem yetim hem öksüz kalmış,
perişan göz pınarları kurumuş,
gücenik ve suskun bir can/a,
hüdâ katından yollanan ilahî bir tesellidir,
ah;
ki özleyiş yaz öncesinde,
baharın orta ertesi gemini deminde,
farklı şehirlerin/ayrı kıtaların/zıt kutupların,
ayrı gayrı evlerinde de olsalar,
muhipler,
aslında birliktedir her daim…,
tuhaf olan şudur ki;
bu düş ikizleri,
göz kapaklarının üstüne,
kalın bordo bir perde çekerler,
üç kat;
uyumadan önce ve,
her gece,
hiç bıkmadan,
ve perdeler çekilir çekilmez
en nihayetinde,
hep aynı düşü görürler…,
düş düşü doğurur,
artık sığmaz olur uykulara,
ve ayrı gayrı şehirlerde azizim,
göz kapaklarımız açılır kapanır;
mevsim yaza döner…,
oysa meşk,
dudaklarındaki
esrarlı cigarayla,
özerkti dünyadan/
başına buyruk ihtilâl adımlarıyla,
yürüdü;
onun gök kubbesine,
ve ama evet,
dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
ve öyle güzel dikmişti ki
herkesin göğünü kendine/
kimseye,
bir başkasının göğündeki
turnayı sevmek,
hakkını tanımıyordu…;
oysa mey,
dudaklarındaki
esrarlı cigarayla
özerkti dünyadan
ve başına buyruk ihtilâl adımlarıyla;
yürüdü,
onun gök kubbesine,
bir izmariti çiğner gibi,
bir leşi tepeler gibi,
bastı başına,
kutupları ve ekvatoruna kadar,
kirli postalarının izini bırakarak,
had bildirdi atmosferine,
ah;
öyle çok seviyorum ki seni,
öyle çok,
sensin benim gökyüzüm
ve süreyya yıldızım,
yön duygum,
iç görüm…,
ne diyordum;
/ve,
çaldı dünyanın makasını
/ve,
kesti sevdalı parmaklarıyla
/ve,
söktü iplikleri…;
öyle çok seviyorum ki seni,
öyle çok;
sensin benim güzel ve zarif turnam,
ve yoktu,
zahirin ne çizgisi,
/ne sınırı,
ne de minimal bir raconu,
ah;
kanarız ki biz birbirine yeryüzü ve gökyüzü,
akarız ki birbirine…,
ve kanarsın;
sen, bende bakan okyanus gözlerime,
ve bir hekim tebessümüne
ben de…;
XII
yedi kat göğünde semanın,
bir tek aşk parlıyordu;
iki gün iki gecelik,
o şubat byzantion ayazında…,
sonra yeryüzüne indi vuslat,
ve yeri göğü kavuran,
o temmuz sıcağında samornanın,
ki nihayet başak burcundayken hilâl,
sevgiye aktı aktı vuslat,
ve greklerin çapasında serinledi hayat,
aşk nerdesin,
bıraktığın yerde kalamadım ki ben,
acaba ne haldesin,
gittiğin yerde misin ki sen…,
sürgüne uğramış aşkın,
hatırında bir yâr vardır,
gurbetidir yârinin olmadığı her mekân meftûnun,
zaman solgun, küskün ve ölgündür sürekli,
ve donakalır zaman,
bozkırın güz güneşi altında…,
gidin bulutlar akdeniz sahillerine,
aşkın yurduna,
su serpin yangın yeri kömür gözlü pîrin yüreğine,
rahmet yüklü hava kütlesi,
sende yerinde kal
ki,
iri ve ılık yağmurumla,
her iklimden azâdım artık…,
gözlerinin uçurumuna bakmayı göze aldım,
o havasına güven olmaz kentin kış günü,
üşümüyordum ve çıkıp iniyordum koşarak,
o kaldırımları kırık dökük sokağın yokuşundan…,
ne geçmişte gözüm vardı, ne de gelecekte;
sağanak bir rahmet içime işliyordu,
ve baygındım,
ah;
/ve dikişleri yeni alınmıştı,
gökyüzünün/
dünyanın;
çizgili pijamasının
beli sıkmıştı ki,
gevşek bir don lastiği ile değiştirip,
ayırmıştı gövdesini ikiye;
/kuzey,
güney,
savaş,
sıcak,
soğuk,
erkek,
kadın,
aşk/
dünya öyle kurallı ve tertipliydi ki,
yoktu tahammülü hiç dağınıklığa,
her şeyi planladı, kurguladı;
ölçtü/biçti/tarttı ve;
/denizlerin,
ülkelerin,
göğün,
toprağın,
aşkların,
insanların,
hayatın/
kenarlarına makine çekti
ve kesti sarkan iplikleri,
dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
ve öyle güzel dikmişti ki
herkesin göğünü kendine;
/kimseye,
bir başkasının göğündeki
turnayı sevmek,
hakkını tanımıyordu…,
ki azizim,
kıtlıktan çıkmışçasına,
kalbinin kemiklerini sıyırıyorum gıyabında,
sırdaşlığın manasına söyle,
açsın yüzünün peçesini ki,
onu,
özlüyorum,
sekerât halindeyken,
hayatı yeniden sevdiren,
ölümsüzlüğe öykündüren dost…,
sefil bir divâne gibi,
kıymetsizliğime katık edip
sözlerini;
bir bakır tastaki meyin son damlasına varıncaya kadar,
içer gibi yudumluyorum…,
kömür gözlü,
yoksul gecelere söyle,
ölümün karanlığından artık
korkmuyorum…,
hekimim;
raylarıyla halvette yalnız bir tren gibi,
boşalmış bir garın saatlerini
temizliyorum gözlerimden,
ki zamana söyle
bilirsin,
nurlu bir sabah için ballı bir uykuya
da/lı/yo/rum;
ah hiçliğim,
bir mülevves yol arkadaşın olarak,
kıpçak süvarileri gibi,
at sürüyorum keşifsizce,
darda olmak nedir bilen ve
gün görmüşlük pîri yüreğimle…;
hızır/ilyas tepesi şahittir bilirsin,
bozuk bir gramafonun kırık iğnesi gibi,
çiziyor zamanın plağını
celâlli sözlerin,
kestiğin raconlar ve verdiğin ayarla…,
ve ayrılığa söyle,
birlikte dinlediğimiz insanlığa ağıtlarla,
gökyüzünde hâlâ yıldızlar
ya/nı/yor;
kadim zamanlar kervanı buhurum;
ömründe bir türlü dikiş tutturamamış
zayıf bir iplik gibi sabırsızım,
orta mescid öğlesinde
bir pazar gününde daha,
sade kahvelerimizi yudumlamaya…,
ve söylesin şimdi toroslar,
avare sakarya ovasına,
sohbetini daha nasıl,
a/ra/ya/bi/li/rim;
ki vefaya inançsızlığımı yıkan,
son çare tabîbim,
ah;
XI
istemekle başlasa da her şey,
muhabbetten yana baht açıklığı ekseriya istem dışıdır,
istemekle hasıl olmaz…,
yetim büyümüş bir çocuğun;
kaf dağının sarp yollarından başkası olmayan,
gençlik çağından arta kalan
incitilmiş, yaralı; ve
kursağında düğüm düğüm umutları,
ömrünün sırlarıdır…
nihayet;
ızdıraplı,
tedaviye cevap vermeyeceği bilinen bir bitkinlikte,
şifa aranan ve,
çilelerle hem hal geçen,
olgunluk ıssızlığındaki,
buruk ve gücenik gülümsemeler deminin,
yüzü maskelediği son dönemecin,
ve kendinde ancak,
nefeslerini sürdürebilmeye
derman bulan halinin,
yalnızca;
insanların gözlerinin derinliğine bakabilecek kadar
temiz yüreklilerce farkına varılabilecek,
gurebalıkta;
kendine kapanık ama yedi kat semaya açık gönüllü,
ve hayatın kırık kanatları sırtında,
sendeleyip duran,
yıkılmamak için,
umut bağlayıp tutunduğu avuntuların,
bir bir çözülüp dağıldığı,
kör karanlıkta kalmış haline dahi
yanmaktan menkul, pusulası kayıp,
bir can/a…;
dağ adımlı, bal lisanlı;
merhamette cömert nazarlı,
başına buyruk, hicaplı ve bir bîmarhane kaçkını kadar
özgürlüğüne düşkün ve…,
heybetli platoların doruğundan gelen,
kar sularının dokunulmazlığında,
çapa ruhlu ve,
orman kuytularında şırıldayıp duran;
delişmen ve güleç yüzlü ve efkârlı ve,
yufka bağır yangınlı…,
mütemadî musibetlere maruzluğun
közlerine inat, hitabı kızılcık şırası,
ötelere sevdalı;
süreyya gözlerinin ışıltısında
bütün bilinenleri unutturan,
hem aşkı kendinde kayboluş bilen
zamanın ilişemediği bir taze nefes,
hem nadasa bırakılmış çorak bir gönle,
çisil çisil ve ansızın yağan
bu rahmet,
bu can;
bir ahir ömür tesellisidir…,
o/nun ikram ve ihsanı olan
ah ah;
gûreba…,
yaralı insanlar
hemen tanır birbirini,
kabuklara aşina kabukları zira…,
uçurtmayım bugün gecede,
püskül püskül saçaklarıyla,
bulutlar arasında salınan,
ve dengesini yolan…,
kanıyorum heceleyerek adını,
süklüm püklüm saklanıyor yalandan tebessüm
yüzümün gergefine,
rengi turuncuya çalan gül nakışlı
ilk muhabbet ikramını,
kitliyorum birbirine kirpiklerimde sımsıkı...,
ve kaçamak bir gülüşüm belki,
ağlıyor yastığımda bir külçe,
kesik kesik ve yutkunarak
hıç/kırık/sız,
yalnız bir sokak lambasıyım belki,
acizim aydınlatmaktan karanlığımı…,
ah;
başı olmayan bir duvarım ve,
illegal asılmış afişleri söküyorum üzerimden,
dedim ya…,
alnını duvara dayamış,
yalnız bir sokak lambasıyım...,
bir körpenin peçeli yüzü kadar saklı bir hüzünle,
dikine dikine gidiyorum yüreğimin,
tahammülsüzüm; ve eylemci,
ve isyana ve ayaklanmaya sabırsız hazırlıklara,
dermansızım belki...,
işte düşüyor bir gül yaprağı akisler çizerek,
ılık bir mevsime...,
mecbur muyum hatırlamaya seni ya hû,
dalgınım uzaklara belki;
de ki,
gözyaşı tuzu koleksiyoncusu adıma…,
ve bilirsin,
kimse kolay kolay ağlayamıyor
kadim zamanlardan ar/tık
dünyada,
ah uzat şifacı ellerinin,
helal kazançlı tuzunu yanağıma,
ve akıt sıcaklığını,
göz pınarları kurumuş gözlerinin
öfkesini;
büyülü bir efsûn peşinde,
kıldan ince mazlum boynum sana eğilir,
tılsımlı bir sohbetin
tırnak izi ve azarı yüzümde…,
ki bir gün gideceğini biliyordum ki ben,
velev ki,
bir an olsun hatırlamasam bunu…,
yaralılar çabuk kanar masallara evet,
destur alırken bile…,
bilirsin sen de bunu,
turkuaz halılar seriyorum yollarına,
kabuk bağlamış yol ayrımlarında,
ah;
ki aşk;
merhametinden sevgiye büründü,
ardında bin bir renk cümbüşü ve
solar döngü izi bırakarak yadigâr…,
çileyi ve hasreti
sevgiye emanet edip,
cellat olmak yerine hayata,
hayat verdi, bir fakir cömertliğiyle,
dirilere ve ölülere…,
sonra barıştı aşk kendiyle,
taşkınlıkların yerini aldı delişmen duyuşlar,
kıyametleri koparan uğultusuyla hayatın,
bütün inlerine kadar çağlarken,
bir duru dağ çeşmesi olup,
hayata karışmak istedi,
bilirsin,
zakîrle şakîrin halini,
ah;
X
can çekişir gibi,
sekerât halindeymiş gibi,
alıp veriyorum soluğumu,
salgın mücahidi maskeli halinin
silüeti ile avunarak bitiriyorum saatleri,
duyuyor musun,
sevdalı…,
ve seni saklamayı öğrenme yolunda,
büyük mesafeler aldım,
bilirsin yüzsüzce seviyorum seni,
o resimdeki maskeli gözlere bakıp bakıp…,
gözlerinde;
evet ben varım demiştin,
gözlerimin içine bakarak,
(senbensin/bensenim) derken…,
oysa ki değil bu zamana,
değil yarınlara,
hatta ve hatta,
geçmişe bile bakamıyordum ki o esnada ben,
belki;
mazînin nerede kaldığını arıyordum…,
ah;
rüyalarımı hatırlayamadım hiç bunca yaş,
o güzün, kışa meyyal öğle vaktinin
orta mescidli vuslatında,
göreli beri secdeni,
uykum dışında hep rüyadayım…,
ve artık benim de uzun uzun anlatacak,
fezanın incisi bir süreyya rüyam var;
ama sakla beni dedin,
tanınmaktan hazzetmez
tevazû ehli üstadım…,
neoliberal ekonomi kuramına göre; imkanlar sınırlı ve fakat ihtiyaçlar sonsuzdur tesbiti doğru fakat noksandır, zira sonsuz olan ihtiyaçlar değil, "arzu"lardır... bu anlamda evet, "arzular da (başarılırsa?) mutluluk kaynağıdır." tebrikler...
soluk tebessümlü meczup sardunyalar
kollarını sarkıtmış,
pencerenden…,
mahcûp ve yeniden doğuş umutlu nazarım,
arka bahçede sabah tazesi güllere su veren,
muştulu ve desturlu haline ilişirken,
balkonuna asıyorum utangaç gülümsemeler,
ve evet sana bakıyorum;
görmüyor gibisin,
bana bakıyorsun görmüyorum güya,
gözleri âmâ,
demirden bir tül aramızda ki,
yetmiyor gücümüz,
yeltenemiyoruz bile,
bile bertarafa…,
şehirler bir film şeridi gibi geçiyor,
kilometrelerce,
alnımızın ortasındaki yol çizgilerini saklıyoruz,
çizgiler/çizikler...,
sakınılmış ezik muhabbet mesafeleri,
tırnaklarını kesiyor yollara,
uzuyor saçları zamanın, boşluğa;
ve uyku,
telaşla fırlıyor yatağından,
geç kalınmış ömürler gibi…,
takâtsiz tebessümler yüzümüzde;
çektiğimiz bu
yok bir yoktur/luk san/atı o/nun,
hek/
hekim/
hekimim/
yine de...;
yoksunluklarımıza inat,
hüzün/bazım,
ki adın yankılanır tekrar tekrar içimde,
çağırırım seni,
sensiz yetimliğime,
bilirim ve bilirsin,
olmayacaksın ne bugün ne de yarın,
utangaç yüzüne bakmak,
kaçırdığın bakışlarının peşinde koşmak istiyorum,
ah;
IX
o/nun ismini anarken
yâdıma gelen ismini sevdim,
neyin varsa sevdim senin,
neyin yoksa hepsini,
ne o/na şirk koştum,
ne de ruhunu yoldaşsız bıraktım…,
eşsiz ruhunu sevdim,
benliğimi sana verdim,
ve daha ötesini bulursam aşkın,
yine sana sunacağım,
antik bir sunakta…,
bir itirafta bulunacağım sana,
ki bilirsin,
hülasa; kitapları dahi,
bende bir tortu bırakmaları için değil,
sana yazarken,
daha güzel heceler bulabilmek,
o zarif, hikem buhurlu sözlerine,
daha denk cümleler kurabilmek için okuyor
ve her satır arasında,
seni arıyorum harf harf…,
ah;
yürürken rastladığım insanları süzüyorum,
senden beyzadesinin olmadığını görmek için
yeryüzünde…,
yok hocam;
bunca ömürlük kaybın üstüne,
bahtımın yıldızının bu kadar
parlayabileceğine inanmak,
daha zaman alacak vesselam…,
çile kitabımın yakamozu saçlarıma,
artık tek bir tel ak daha düşmesin,
sensiz…,
diyârında kalayım hep,
saklanayım üç kat perdeli halinin esrarına…,
gözlerin;
gözlerimin önünde olsun sürekli
ötelerin ilhamlarıyla
ve dizlerinde öleyim…,
ah;
sonra;
silsilenle büyülendikçe,
kurudu gözyaşlarım
ve siy/ah gözlerinle ısındım,
lisanının mahreçleriyle soludum,
duygu durumuma iyi geldin,
hoş geldin...,
aşk sürükledi beni sana
ve sende, kayboldum sevgili;
ki lütfen bana,
bir daha kendimi buldurma ömrümce,
yitmiş ve sana gitmiş bir iyi insan olarak,
yaşat beni,
ruhum ruhuna emanet olsun…,
ki ilk ayrılığımızın şarkısıydı,
büyük adam, küçük aşk…,
ona da ayrılık denebilirse,
sokakları yürüyen ben değildim,
ki sokaklar,
bende yürüyordu o terazi ikindisinde
ve hiç,
hiçlikle bile;
kavuşmak kaygımız olmamıştı zaten,
hasretindeyken…,
ve lüzumsuz itibara rağbet edilmeyen,
iki kelâm susuzluğuna müsekkin,
mesai aralarında…,
ah;
aşkınla ne üzgünüm ne de derbeder,
sıyrıldım yaşamın yüklerinden hep birer birer,
turuncu gülüm,
gerisi boş,
sen sağlığından ver haber;
ömrüm geçiyor seninle,
nerde tasa ve keder,
açmış kucağını bizi bekliyor sonsuzluk…
all/ah/uekber, ah;
ve masalın minimal beklentisi…;
madem yoksun ve yoksunum artık,
ki hani yine mayısın bu son haftası takvim yaprağında,
kapatıyorum gözlerimi…,
bir düş daha;
camdan bir doğum günü tabutu içinde,
sensiz kokular burnumda tüterken,
gardenya bahçesinde
yedi cüceler,
on dört gözbebeği ile,
türlü renkte yaşlar içinde,
ormanın derinliklerinden gelen,
kaval sesini
ve beni beklerken;
yedi tepeli istanbul dahi utanıyor,
yönsüzlüğümün şahitliğine
ah;
ki içimden yedi kez tekrarlayamadan
seni sevdiğimi,
ellerimden kayıp,
gidiverdi şahitsiz hatıralarımız;
at kendini raylarıma,
sahipsiz şiirler taşırım sana,
dizelere devrilen keder yüklü vagonlarla…,
ve seç göğün intihar meyilli
bulutlarından birini,
bileklerinden kırmızı yağmurlar yağsın;
bizden uzak constantineye,
mezar olsun bu kadim ah/
ki seni gördükten sonra aylarca ağladım,
nerelerdeydin diye gençliğim katledilirken,
cibilliyetsiz ve şerefini yitirmiş
bir yılan soyunun maktulü,
gençliğimin baharı evet,
fidayda
13.07.2023 - 02:57ceviz
13.07.2023 - 02:54ki özleyiş yaz öncesinde,
baharın orta ertesi gemini deminde,
farklı şehirlerin/ayrı kıtaların/zıt kutupların,
ayrı gayrı evlerinde de olsalar,
muhipler,
aslında birliktedir her daim…,
tuhaf olan şudur ki;
bu düş ikizleri,
göz kapaklarının üstüne,
kalın bordo bir perde çekerler,
üç kat;
uyumadan önce ve,
her gece,
hiç bıkmadan,
ve perdeler çekilir çekilmez
en nihayetinde,
hep aynı düşü görürler…,
düş düşü doğurur,
artık sığmaz olur uykulara,
ve ayrı gayrı şehirlerde azizim,
göz kapaklarımız açılır kapanır;
mevsim yaza döner…,
elleri boğum boğum bir çocuk uçurtma uçurur,
ve mavi uçurtma, pamuk bir buluta aşık olur,
yüzü kırış kırış bir adam erik toplar,
bir nine eriği tuza banar,
kalbi;
yamamaktan yorulmuş bir iffetli dul,
kabristan ziyaretinden çıkar…,
düş buya,
bir ormanın içindeki mezarını bul dediğin,
anacığım şiir yazar,
ki garipsenmesin;
böylesi özlemek,
ve böylesi sevmek…,
bir dağ ardındaki cevizin,
en erişilmez dalına,
as uykunu kalplerin tabîbi,
tatlı bir rüya dolsun gözkapaklarına,
ey aşk;
soylu sevdalara yakışmaz
yalandan kefen giymeler,
varsın ipil ipil yağsın üstümüze firak,
nasısa gezinirsin sen bu sakar taşranın,
gül bahçelerinde,
ah;
yaz
13.07.2023 - 02:53XIII
boyu dahi orta yollu, bal lisanlı, serzâkir,
aç bir martı kadar utangaç ve müstağnî,
ve başına buyruk
bir mecnûn küheylan kadar,
özgürlüğüne düşkün ve heybetli,
erciyesin doruğundan gelen,
kar suları kadar,
coşkulu ve vefa alemi ruhlu ve,
kuytularda şırıldayıp duran,
delişmen ve güleç yüzlü,
efkârlı bir göçebe konak ateşinin közlerine inat;
buz gibi ve içimi doyumsuz,
kendiyle halvette akan,
bir ince nakışlı keder deresi ve,
sevdalı süreyya gözlerin ışıltısını,
ne yıldızlardan, ne aydan, ne de güneşten aldığı,
bir çift buğulu, ve lapis lazuli gözde;
bütün bildiklerini unutan,
hem aşkı kendinde kayboluş bilen iyi kalpli bir sine…,
ve zamanın ilişemediği bir yanık buğday yüreğe
ve nadasa bırakılmış gariban bir gönle,
çisil çisil ve ansızın yağan bir rahmet gibi sıcak,
can/an;
istem dışılıkla da olsa yaralı ve incitilmiş,
ve her hevesi boğazında düğüm düğüm,
ser verilip sır verilmemiş,
tedaviye cevap vermeyeceği belli,
bir maraza düçârlığın burukluğu ve,
hicivli bir gülümsemenin yüzü maskelediği,
yalnızca;
her rastladığı insanın gözlerindeki
derinliğe bakabilecek,
o temiz yüreklilerin farkına varabilecekleri
böylesine içine düşülmüş
dermansız haliyle,
hayatındaki hayatların verdiği
mukavemetle nefeslerini sürdürebilen,
dünyalar garibi ve içine kapanık,
ve fakat yedi kat semaya açık,
dildâr ve dostunun mihmânı
özge bir hayat sırtında,
sendeleyip duran ve yıkılmamak için,
umut bağlayıp tutunduğu avuntuların,
bir bir çözülüp dağıldığı ve terk ettiği dipsizlikte,
ıssız ve kör karanlıkta kalmış
haline yanmaktan da malûl,
pusulası kayıp, sevgisiz…,
ve hem yetim hem öksüz kalmış,
perişan göz pınarları kurumuş,
gücenik ve suskun bir can/a,
hüdâ katından yollanan ilahî bir tesellidir,
ah;
yaz
13.07.2023 - 02:51XIII
boyu dahi orta yollu, bal lisanlı, serzâkir,
aç bir martı kadar utangaç ve müstağnî,
ve başına buyruk
bir mecnûn küheylan kadar,
özgürlüğüne düşkün ve heybetli,
erciyesin doruğundan gelen,
kar suları kadar,
coşkulu ve vefa alemi ruhlu ve,
kuytularda şırıldayıp duran,
delişmen ve güleç yüzlü,
efkârlı bir göçebe konak ateşinin közlerine inat;
buz gibi ve içimi doyumsuz,
kendiyle halvette akan,
bir ince nakışlı keder deresi ve,
sevdalı süreyya gözlerin ışıltısını,
ne yıldızlardan, ne aydan, ne de güneşten aldığı,
bir çift buğulu, ve lapis lazuli gözde;
bütün bildiklerini unutan,
hem aşkı kendinde kayboluş bilen iyi kalpli bir sine…,
ve zamanın ilişemediği bir yanık buğday yüreğe
ve nadasa bırakılmış gariban bir gönle,
çisil çisil ve ansızın yağan bir rahmet gibi sıcak,
can/an;
istem dışılıkla da olsa yaralı ve incitilmiş,
ve her hevesi boğazında düğüm düğüm,
ser verilip sır verilmemiş,
tedaviye cevap vermeyeceği belli,
bir maraza düçârlığın burukluğu ve,
hicivli bir gülümsemenin yüzü maskelediği,
yalnızca;
her rastladığı insanın gözlerindeki
derinliğe bakabilecek,
o temiz yüreklilerin farkına varabilecekleri
böylesine içine düşülmüş
dermansız haliyle,
hayatındaki hayatların verdiği
mukavemetle nefeslerini sürdürebilen,
dünyalar garibi ve içine kapanık,
ve fakat yedi kat semaya açık,
dildâr ve dostunun mihmânı
özge bir hayat sırtında,
sendeleyip duran ve yıkılmamak için,
umut bağlayıp tutunduğu avuntuların,
bir bir çözülüp dağıldığı ve terk ettiği dipsizlikte,
ıssız ve kör karanlıkta kalmış
haline yanmaktan da malûl,
pusulası kayıp, sevgisiz…,
ve hem yetim hem öksüz kalmış,
perişan göz pınarları kurumuş,
gücenik ve suskun bir can/a,
hüdâ katından yollanan ilahî bir tesellidir,
ah;
ki özleyiş yaz öncesinde,
baharın orta ertesi gemini deminde,
farklı şehirlerin/ayrı kıtaların/zıt kutupların,
ayrı gayrı evlerinde de olsalar,
muhipler,
aslında birliktedir her daim…,
tuhaf olan şudur ki;
bu düş ikizleri,
göz kapaklarının üstüne,
kalın bordo bir perde çekerler,
üç kat;
uyumadan önce ve,
her gece,
hiç bıkmadan,
ve perdeler çekilir çekilmez
en nihayetinde,
hep aynı düşü görürler…,
düş düşü doğurur,
artık sığmaz olur uykulara,
ve ayrı gayrı şehirlerde azizim,
göz kapaklarımız açılır kapanır;
mevsim yaza döner…,
okyanus
13.07.2023 - 02:35oysa meşk,
dudaklarındaki
esrarlı cigarayla,
özerkti dünyadan/
başına buyruk ihtilâl adımlarıyla,
yürüdü;
onun gök kubbesine,
ve ama evet,
dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
ve öyle güzel dikmişti ki
herkesin göğünü kendine/
kimseye,
bir başkasının göğündeki
turnayı sevmek,
hakkını tanımıyordu…;
oysa mey,
dudaklarındaki
esrarlı cigarayla
özerkti dünyadan
ve başına buyruk ihtilâl adımlarıyla;
yürüdü,
onun gök kubbesine,
bir izmariti çiğner gibi,
bir leşi tepeler gibi,
bastı başına,
kutupları ve ekvatoruna kadar,
kirli postalarının izini bırakarak,
had bildirdi atmosferine,
ah;
öyle çok seviyorum ki seni,
öyle çok,
sensin benim gökyüzüm
ve süreyya yıldızım,
yön duygum,
iç görüm…,
ne diyordum;
/ve,
çaldı dünyanın makasını
/ve,
kesti sevdalı parmaklarıyla
/ve,
söktü iplikleri…;
öyle çok seviyorum ki seni,
öyle çok;
sensin benim güzel ve zarif turnam,
ve yoktu,
zahirin ne çizgisi,
/ne sınırı,
ne de minimal bir raconu,
ah;
kanarız ki biz birbirine yeryüzü ve gökyüzü,
akarız ki birbirine…,
ve kanarsın;
sen, bende bakan okyanus gözlerime,
ve bir hekim tebessümüne
ben de…;
ah sevgili marjinalim,
boğuluyo/rum,
ki rotasız gemi,
ma/ss/mavi ummanına
atıyor demir…,
ah;
dikiş atmak
13.07.2023 - 02:33XII
yedi kat göğünde semanın,
bir tek aşk parlıyordu;
iki gün iki gecelik,
o şubat byzantion ayazında…,
sonra yeryüzüne indi vuslat,
ve yeri göğü kavuran,
o temmuz sıcağında samornanın,
ki nihayet başak burcundayken hilâl,
sevgiye aktı aktı vuslat,
ve greklerin çapasında serinledi hayat,
aşk nerdesin,
bıraktığın yerde kalamadım ki ben,
acaba ne haldesin,
gittiğin yerde misin ki sen…,
sürgüne uğramış aşkın,
hatırında bir yâr vardır,
gurbetidir yârinin olmadığı her mekân meftûnun,
zaman solgun, küskün ve ölgündür sürekli,
ve donakalır zaman,
bozkırın güz güneşi altında…,
gidin bulutlar akdeniz sahillerine,
aşkın yurduna,
su serpin yangın yeri kömür gözlü pîrin yüreğine,
rahmet yüklü hava kütlesi,
sende yerinde kal
ki,
iri ve ılık yağmurumla,
her iklimden azâdım artık…,
gözlerinin uçurumuna bakmayı göze aldım,
o havasına güven olmaz kentin kış günü,
üşümüyordum ve çıkıp iniyordum koşarak,
o kaldırımları kırık dökük sokağın yokuşundan…,
ne geçmişte gözüm vardı, ne de gelecekte;
sağanak bir rahmet içime işliyordu,
ve baygındım,
ah;
/ve dikişleri yeni alınmıştı,
gökyüzünün/
dünyanın;
çizgili pijamasının
beli sıkmıştı ki,
gevşek bir don lastiği ile değiştirip,
ayırmıştı gövdesini ikiye;
/kuzey,
güney,
savaş,
sıcak,
soğuk,
erkek,
kadın,
aşk/
dünya öyle kurallı ve tertipliydi ki,
yoktu tahammülü hiç dağınıklığa,
her şeyi planladı, kurguladı;
ölçtü/biçti/tarttı ve;
/denizlerin,
ülkelerin,
göğün,
toprağın,
aşkların,
insanların,
hayatın/
kenarlarına makine çekti
ve kesti sarkan iplikleri,
dünyanın öyle usta elleri vardı ki,
ve öyle güzel dikmişti ki
herkesin göğünü kendine;
/kimseye,
bir başkasının göğündeki
turnayı sevmek,
hakkını tanımıyordu…,
bir kitap okudum hayatım değişti
13.07.2023 - 02:28https://www.dr.com.tr/kitap/taksim/edebiyat/siir/turk-siiri/urunno=0002052614001
Kıtlık
13.07.2023 - 02:26ki azizim,
kıtlıktan çıkmışçasına,
kalbinin kemiklerini sıyırıyorum gıyabında,
sırdaşlığın manasına söyle,
açsın yüzünün peçesini ki,
onu,
özlüyorum,
sekerât halindeyken,
hayatı yeniden sevdiren,
ölümsüzlüğe öykündüren dost…,
sefil bir divâne gibi,
kıymetsizliğime katık edip
sözlerini;
bir bakır tastaki meyin son damlasına varıncaya kadar,
içer gibi yudumluyorum…,
kömür gözlü,
yoksul gecelere söyle,
ölümün karanlığından artık
korkmuyorum…,
hekimim;
raylarıyla halvette yalnız bir tren gibi,
boşalmış bir garın saatlerini
temizliyorum gözlerimden,
ki zamana söyle
bilirsin,
nurlu bir sabah için ballı bir uykuya
da/lı/yo/rum;
ah hiçliğim,
bir mülevves yol arkadaşın olarak,
kıpçak süvarileri gibi,
at sürüyorum keşifsizce,
darda olmak nedir bilen ve
gün görmüşlük pîri yüreğimle…;
yağmura söyle,
yokluğunda,
duaların akmakta hastane
cam/la/rın/dan…,
hızır/ilyas tepesi şahittir bilirsin,
bozuk bir gramafonun kırık iğnesi gibi,
çiziyor zamanın plağını
celâlli sözlerin,
kestiğin raconlar ve verdiğin ayarla…,
ve ayrılığa söyle,
birlikte dinlediğimiz insanlığa ağıtlarla,
gökyüzünde hâlâ yıldızlar
ya/nı/yor;
kadim zamanlar kervanı buhurum;
ömründe bir türlü dikiş tutturamamış
zayıf bir iplik gibi sabırsızım,
orta mescid öğlesinde
bir pazar gününde daha,
sade kahvelerimizi yudumlamaya…,
ve söylesin şimdi toroslar,
avare sakarya ovasına,
sohbetini daha nasıl,
a/ra/ya/bi/li/rim;
ki vefaya inançsızlığımı yıkan,
son çare tabîbim,
ah;
ikram
13.07.2023 - 02:24XI
istemekle başlasa da her şey,
muhabbetten yana baht açıklığı ekseriya istem dışıdır,
istemekle hasıl olmaz…,
yetim büyümüş bir çocuğun;
kaf dağının sarp yollarından başkası olmayan,
gençlik çağından arta kalan
incitilmiş, yaralı; ve
kursağında düğüm düğüm umutları,
ömrünün sırlarıdır…
nihayet;
ızdıraplı,
tedaviye cevap vermeyeceği bilinen bir bitkinlikte,
şifa aranan ve,
çilelerle hem hal geçen,
olgunluk ıssızlığındaki,
buruk ve gücenik gülümsemeler deminin,
yüzü maskelediği son dönemecin,
ve kendinde ancak,
nefeslerini sürdürebilmeye
derman bulan halinin,
yalnızca;
insanların gözlerinin derinliğine bakabilecek kadar
temiz yüreklilerce farkına varılabilecek,
gurebalıkta;
kendine kapanık ama yedi kat semaya açık gönüllü,
ve hayatın kırık kanatları sırtında,
sendeleyip duran,
yıkılmamak için,
umut bağlayıp tutunduğu avuntuların,
bir bir çözülüp dağıldığı,
kör karanlıkta kalmış haline dahi
yanmaktan menkul, pusulası kayıp,
bir can/a…;
dağ adımlı, bal lisanlı;
merhamette cömert nazarlı,
başına buyruk, hicaplı ve bir bîmarhane kaçkını kadar
özgürlüğüne düşkün ve…,
heybetli platoların doruğundan gelen,
kar sularının dokunulmazlığında,
çapa ruhlu ve,
orman kuytularında şırıldayıp duran;
delişmen ve güleç yüzlü ve efkârlı ve,
yufka bağır yangınlı…,
mütemadî musibetlere maruzluğun
közlerine inat, hitabı kızılcık şırası,
ötelere sevdalı;
süreyya gözlerinin ışıltısında
bütün bilinenleri unutturan,
hem aşkı kendinde kayboluş bilen
zamanın ilişemediği bir taze nefes,
hem nadasa bırakılmış çorak bir gönle,
çisil çisil ve ansızın yağan
bu rahmet,
bu can;
bir ahir ömür tesellisidir…,
o/nun ikram ve ihsanı olan
ah ah;
sevda
13.07.2023 - 02:18salavat
13.07.2023 - 02:08arif nihat asya
13.07.2023 - 02:06kabuk
13.07.2023 - 02:02gûreba…,
yaralı insanlar
hemen tanır birbirini,
kabuklara aşina kabukları zira…,
uçurtmayım bugün gecede,
püskül püskül saçaklarıyla,
bulutlar arasında salınan,
ve dengesini yolan…,
kanıyorum heceleyerek adını,
süklüm püklüm saklanıyor yalandan tebessüm
yüzümün gergefine,
rengi turuncuya çalan gül nakışlı
ilk muhabbet ikramını,
kitliyorum birbirine kirpiklerimde sımsıkı...,
ve kaçamak bir gülüşüm belki,
ağlıyor yastığımda bir külçe,
kesik kesik ve yutkunarak
hıç/kırık/sız,
yalnız bir sokak lambasıyım belki,
acizim aydınlatmaktan karanlığımı…,
ah;
başı olmayan bir duvarım ve,
illegal asılmış afişleri söküyorum üzerimden,
dedim ya…,
alnını duvara dayamış,
yalnız bir sokak lambasıyım...,
bir körpenin peçeli yüzü kadar saklı bir hüzünle,
dikine dikine gidiyorum yüreğimin,
tahammülsüzüm; ve eylemci,
ve isyana ve ayaklanmaya sabırsız hazırlıklara,
dermansızım belki...,
işte düşüyor bir gül yaprağı akisler çizerek,
ılık bir mevsime...,
mecbur muyum hatırlamaya seni ya hû,
dalgınım uzaklara belki;
de ki,
gözyaşı tuzu koleksiyoncusu adıma…,
ve bilirsin,
kimse kolay kolay ağlayamıyor
kadim zamanlardan ar/tık
dünyada,
ah uzat şifacı ellerinin,
helal kazançlı tuzunu yanağıma,
ve akıt sıcaklığını,
göz pınarları kurumuş gözlerinin
öfkesini;
büyülü bir efsûn peşinde,
kıldan ince mazlum boynum sana eğilir,
tılsımlı bir sohbetin
tırnak izi ve azarı yüzümde…,
ki bir gün gideceğini biliyordum ki ben,
velev ki,
bir an olsun hatırlamasam bunu…,
yaralılar çabuk kanar masallara evet,
destur alırken bile…,
bilirsin sen de bunu,
turkuaz halılar seriyorum yollarına,
kabuk bağlamış yol ayrımlarında,
ah;
duru
13.07.2023 - 02:00ki aşk;
merhametinden sevgiye büründü,
ardında bin bir renk cümbüşü ve
solar döngü izi bırakarak yadigâr…,
çileyi ve hasreti
sevgiye emanet edip,
cellat olmak yerine hayata,
hayat verdi, bir fakir cömertliğiyle,
dirilere ve ölülere…,
sonra barıştı aşk kendiyle,
taşkınlıkların yerini aldı delişmen duyuşlar,
kıyametleri koparan uğultusuyla hayatın,
bütün inlerine kadar çağlarken,
bir duru dağ çeşmesi olup,
hayata karışmak istedi,
bilirsin,
zakîrle şakîrin halini,
ah;
tevazu
13.07.2023 - 01:58X
can çekişir gibi,
sekerât halindeymiş gibi,
alıp veriyorum soluğumu,
salgın mücahidi maskeli halinin
silüeti ile avunarak bitiriyorum saatleri,
duyuyor musun,
sevdalı…,
ve seni saklamayı öğrenme yolunda,
büyük mesafeler aldım,
bilirsin yüzsüzce seviyorum seni,
o resimdeki maskeli gözlere bakıp bakıp…,
gözlerinde;
evet ben varım demiştin,
gözlerimin içine bakarak,
(senbensin/bensenim) derken…,
oysa ki değil bu zamana,
değil yarınlara,
hatta ve hatta,
geçmişe bile bakamıyordum ki o esnada ben,
belki;
mazînin nerede kaldığını arıyordum…,
ah;
rüyalarımı hatırlayamadım hiç bunca yaş,
o güzün, kışa meyyal öğle vaktinin
orta mescidli vuslatında,
göreli beri secdeni,
uykum dışında hep rüyadayım…,
ve artık benim de uzun uzun anlatacak,
fezanın incisi bir süreyya rüyam var;
ama sakla beni dedin,
tanınmaktan hazzetmez
tevazû ehli üstadım…,
anne
13.07.2023 - 01:54Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz?
13.07.2023 - 01:51neoliberal ekonomi kuramına göre; imkanlar sınırlı ve fakat ihtiyaçlar sonsuzdur tesbiti doğru fakat noksandır, zira sonsuz olan ihtiyaçlar değil, "arzu"lardır... bu anlamda evet, "arzular da (başarılırsa?) mutluluk kaynağıdır." tebrikler...
Hicap
13.07.2023 - 01:47soluk tebessümlü meczup sardunyalar
kollarını sarkıtmış,
pencerenden…,
mahcûp ve yeniden doğuş umutlu nazarım,
arka bahçede sabah tazesi güllere su veren,
muştulu ve desturlu haline ilişirken,
balkonuna asıyorum utangaç gülümsemeler,
ve evet sana bakıyorum;
görmüyor gibisin,
bana bakıyorsun görmüyorum güya,
gözleri âmâ,
demirden bir tül aramızda ki,
yetmiyor gücümüz,
yeltenemiyoruz bile,
bile bertarafa…,
şehirler bir film şeridi gibi geçiyor,
kilometrelerce,
alnımızın ortasındaki yol çizgilerini saklıyoruz,
çizgiler/çizikler...,
sakınılmış ezik muhabbet mesafeleri,
tırnaklarını kesiyor yollara,
uzuyor saçları zamanın, boşluğa;
ve uyku,
telaşla fırlıyor yatağından,
geç kalınmış ömürler gibi…,
takâtsiz tebessümler yüzümüzde;
çektiğimiz bu
yok bir yoktur/luk san/atı o/nun,
hek/
hekim/
hekimim/
yine de...;
yoksunluklarımıza inat,
hüzün/bazım,
ki adın yankılanır tekrar tekrar içimde,
çağırırım seni,
sensiz yetimliğime,
bilirim ve bilirsin,
olmayacaksın ne bugün ne de yarın,
utangaç yüzüne bakmak,
kaçırdığın bakışlarının peşinde koşmak istiyorum,
ah;
perde
13.07.2023 - 01:44IX
o/nun ismini anarken
yâdıma gelen ismini sevdim,
neyin varsa sevdim senin,
neyin yoksa hepsini,
ne o/na şirk koştum,
ne de ruhunu yoldaşsız bıraktım…,
eşsiz ruhunu sevdim,
benliğimi sana verdim,
ve daha ötesini bulursam aşkın,
yine sana sunacağım,
antik bir sunakta…,
bir itirafta bulunacağım sana,
ki bilirsin,
hülasa; kitapları dahi,
bende bir tortu bırakmaları için değil,
sana yazarken,
daha güzel heceler bulabilmek,
o zarif, hikem buhurlu sözlerine,
daha denk cümleler kurabilmek için okuyor
ve her satır arasında,
seni arıyorum harf harf…,
ah;
yürürken rastladığım insanları süzüyorum,
senden beyzadesinin olmadığını görmek için
yeryüzünde…,
yok hocam;
bunca ömürlük kaybın üstüne,
bahtımın yıldızının bu kadar
parlayabileceğine inanmak,
daha zaman alacak vesselam…,
çile kitabımın yakamozu saçlarıma,
artık tek bir tel ak daha düşmesin,
sensiz…,
diyârında kalayım hep,
saklanayım üç kat perdeli halinin esrarına…,
gözlerin;
gözlerimin önünde olsun sürekli
ötelerin ilhamlarıyla
ve dizlerinde öleyim…,
ah;
57.Alay
13.07.2023 - 01:41https://tr.m.wikisource.org/wiki/Alay_Mar%C5%9F%C4%B1
cennet
13.07.2023 - 01:39“iyi insanlar cennete gider demek doğru fakat noksandır, iyi insanlar nereye giderse orası cennet olur…” lâ edrî
başucu kitapları
12.07.2023 - 17:18https://www.dr.com.tr/kitap/taksim/edebiyat/siir/turk-siiri/urunno=0002052614001
mesai
12.07.2023 - 17:16sonra;
silsilenle büyülendikçe,
kurudu gözyaşlarım
ve siy/ah gözlerinle ısındım,
lisanının mahreçleriyle soludum,
duygu durumuma iyi geldin,
hoş geldin...,
aşk sürükledi beni sana
ve sende, kayboldum sevgili;
ki lütfen bana,
bir daha kendimi buldurma ömrümce,
yitmiş ve sana gitmiş bir iyi insan olarak,
yaşat beni,
ruhum ruhuna emanet olsun…,
ki ilk ayrılığımızın şarkısıydı,
büyük adam, küçük aşk…,
ona da ayrılık denebilirse,
sokakları yürüyen ben değildim,
ki sokaklar,
bende yürüyordu o terazi ikindisinde
ve hiç,
hiçlikle bile;
kavuşmak kaygımız olmamıştı zaten,
hasretindeyken…,
ve lüzumsuz itibara rağbet edilmeyen,
iki kelâm susuzluğuna müsekkin,
mesai aralarında…,
ah;
katil
12.07.2023 - 17:14aşkınla ne üzgünüm ne de derbeder,
sıyrıldım yaşamın yüklerinden hep birer birer,
turuncu gülüm,
gerisi boş,
sen sağlığından ver haber;
ömrüm geçiyor seninle,
nerde tasa ve keder,
açmış kucağını bizi bekliyor sonsuzluk…
all/ah/uekber, ah;
ve masalın minimal beklentisi…;
madem yoksun ve yoksunum artık,
ki hani yine mayısın bu son haftası takvim yaprağında,
kapatıyorum gözlerimi…,
bir düş daha;
camdan bir doğum günü tabutu içinde,
sensiz kokular burnumda tüterken,
gardenya bahçesinde
yedi cüceler,
on dört gözbebeği ile,
türlü renkte yaşlar içinde,
ormanın derinliklerinden gelen,
kaval sesini
ve beni beklerken;
yedi tepeli istanbul dahi utanıyor,
yönsüzlüğümün şahitliğine
ah;
ki içimden yedi kez tekrarlayamadan
seni sevdiğimi,
ellerimden kayıp,
gidiverdi şahitsiz hatıralarımız;
at kendini raylarıma,
sahipsiz şiirler taşırım sana,
dizelere devrilen keder yüklü vagonlarla…,
ve seç göğün intihar meyilli
bulutlarından birini,
bileklerinden kırmızı yağmurlar yağsın;
bizden uzak constantineye,
mezar olsun bu kadim ah/
ki seni gördükten sonra aylarca ağladım,
nerelerdeydin diye gençliğim katledilirken,
cibilliyetsiz ve şerefini yitirmiş
bir yılan soyunun maktulü,
gençliğimin baharı evet,
Toplam 854 mesaj bulundu