Görmekle karanlıkları yılgın mı olacaksın?
Boyun mu eğip susacak, umuttan mı kaçacaksın?
Ey yorgun yürek, ey suskun ve ürkek gözler,
Sen uyanmaz isen kim kaldırır bu ölü sözler?
His var, hareket var, niçin suskun duruyorsun?
Kendi ellerinle kendi tuzağını kuruyorsun!
Bir öte kavşakta çarpıştık,
Ne güzel, sinirledim içimden.
Tanıdım bu odun arkadaşımı,
Kötü değilmiş birkaç operasyon geçirmiş.
İyi, iyi, pek değişmemiş.
Çocukları büyümüş müydü?
Tutsak günler geçiverdi usu tazelik duymadım
Üstümdeki yerleri sarmış irinler
Sabah mı? gelemez yola, içimi lime lime eder,
Kankıran oldu gidişin, zorlama zerk eder.
Beni kendisine kirleten, kendi özünden utandıran…
I
Kurnamız delilik gergefi,
Sökük elbiseye düşen eyer ipleri.
Münacat takımın, fecrilik alabildiğine büyüdü,
Naze bulutları ayaz tırmalar.
Tel der ki düğümüne:
Beni çözme, düşeriz yere,
Birlikte tutuyoruz göğü.
Uçurtma der ki çıkma:
Beni öylece alçaltma,
Bırak sultanlar övünsün altınlarla, köşk ile,
Benim yurdumda yücelik vardır yalnız secdeyle!
Bana yalnız senin aşkın gerek — o aşk ki en ulu,
Ki yükselsin o sadâ göklerde huşu nefesiyle.
Ne bir şöhret peşindeyiz, ne de bir pâye ararız,
Ne övünmek haddimizdir, ne de zilletten gelmekteyiz.
Türklük yadigar asyadan, en büyük şandır, taşırız,
Doğduk adımız ezanla, sela ile biten seferdeyiz.
Yol uzaktır, yük ağırdır, neye gam, neye elem?
Devlet, uyan! uykuların sonu hüsran,
Her yan kara duman, her ufuk olmuş zindan!
Biri insan, biri hayvan, farkı ilim yaratır,
Cehaletin yüküyle millet nasıl kanatır?
Kaç ders-i felaketle uyandın ne oldu?
Beyninde birer kor gibi acılar yoğruldu.
Metanetli akmaz dağın pınarı, kurur gider,
Yarmend, ne cüda, ne zail! her biri vakar eder.
Rüberü mâna bulur, bana vakt-i merhun,
Seni yitirmek ölüm! bana mukadder intizar eder...
Vaktinde bitmeden bu dirlik ateşi;
Küller bile taşır bir gün ışığı,
Karamsarlığa yenilme, yılma asla;
İnsanın yarası iyileşirken kanar,
Sağken katlanır onca zorluğa,
Ve sağken erişir düşlerine, dileklerine.
Gönlünüze sağlık ben şiirlerinizideki üslubunuzu beğendim. Ayrıca bir ünal kardeşimiz de Altındağlı imiş, siz de, ben de Benimki Altındağ da doğmuşum, eskiden oturduğumuz yer Karakolun yanında idi, şimdi ne oldu bilmiyorum.