Doğdun, dünyaya baş koydun,
Üç gün aç kalmışsın,
Yaşam savaşı uzun.
Ömrün uyurken ağlayanlar oldu.
Çocuklarını kumara verip giden,
Sevdiklerini hapse tıkıp giden oldu.
Yolluk desen hak getire,
Evvel bakiliğim gurul gurul,
Çul çaputum dökülür,
Açlık desen, mideyle değil bu iş,
İnsan ruhundan yaralanır.
Sarayburnu'nda daldaşak ay
Gümüş sularda süzülür
Tiz bir ney sesi üflenir
Saat dokuz kan dolarken.
Kadife kaftan, işlemeli
Kurdular sofra, o bağlara en sâf ümidi,
Hakkını vermedi her kim ki, çiğnendi nî’mi.
Şebnem olup düştü gül üstüne kanlı terimiz,
Hançeri nagihan sapladı, azabı nankör elimiz.
Aynalar verdik kırışıklığa, hayâle sarıldık boş yere,
Zannetip bağlara rahmet, ektik hep öz çekirdeğe.
Bir yanımda söver meczup, öbür yanda ayyaşlar.
Mazlum yine sürünürken, zalimlere yol biter.
Sabır" diyor sofular, "şarap" diyor serseriler,
Cellat cellâdı asarken, şeytan bile “Pes!” der!
İbadet de özgürlük de haktır,
Zorbalıkla olmaz hakikate varış.
Sen önce kendi kalbine baktır,
Çürümesin içindeki karış karış.
Sen mi tuttun cennetin hesabını?
Ey rüzgâr, ses verip estikçe derin vadilerden,
Sümbül yekpare oldu artık, o yadigar mâzîlerden.
Nahoş rü'yâm güžzar, kışın ebedi yatmaktadır,
Koruk vesileyle hâtıralar, ameller viran hânüman.
Kadehimde taksimden gece.
Yosun tutmuş enkaz içinde?
Yontar ustalığın yalnızlığını,
Denizin azgın kıvraklığını,
Çöplüğe baka baka.
Dalgalan şanlı hilâl, gökte yerin pek yüce,
Kavimler titrer iken, kim bozar azm ü aşkını?
Bize öz yurdu veren destana minnet mi eder?
Şimdi fersah aşan bulamaz, o kudretli başını.
Medeniyetim torgom, kadınımın oğlu hayk,
Bir avuç kete ve yapaylıktan uzak tuskilerin.
Mavi, sahillerin kemiğinden fırlamış yayın kayıkçı,
Akdeniz, buzdan tanrıçası etugen eke ile konuşuyor
Duyuyorum, söylemiyor çünkü benimle:
Gönlünüze sağlık ben şiirlerinizideki üslubunuzu beğendim. Ayrıca bir ünal kardeşimiz de Altındağlı imiş, siz de, ben de Benimki Altındağ da doğmuşum, eskiden oturduğumuz yer Karakolun yanında idi, şimdi ne oldu bilmiyorum.